Kafka’nın
kültürel dedem olduğunu, Fassinder’in kültürel babam olduğunu, her ikisinin de
yaşamımı kurtardığını yazmıştım.
İkisinin
de erken ölmesi bana, uzun yaşamayı öğretti, bu doğru ama asıl hassas noktalar
ayrı şeyler:
Bir: Kafka’nın
‘seçim yoktur’unu ben, ‘ölebildiğin kadar ölüp, yaşama avans kazanırsın, sonra
geriye dönüşsüz / tersinmez ölüme geldiğin noktada geri dönersin ve yaşarsın
ama bu kez edindiğin bilgi ve deneyimler, senin ölmemeni sağlar.
(Bunu,
şu andan önce de, böyle aynen dilegetirebileceğimden şu anda kuşku duydum.)
İki: Fassbinder’in
‘herşeye başkaldırıyorum’unu evetledim ama bunu çaktırmadan ve afişe etmeden
yaptım. Örneğin, 20 yıl askerlikten kaçtım ama kalkıp da, vicdanı retçi olup da,
hapse girmedim.
Üç: Tabii,
bir de onların hatalarını üzerinden onlara uyguladığım birçok negasyon var:
Kafka’nın
püritenliğini değilledim. 20 kadınla birlikte oldum.
Fassbinder’in
Schygulla’sının kendi annesine tıpatıp benzemesini değilledim. 20 kadının 20’si
de anneme benzemeyemezdi zaten, hepsi birbirine beş benzemezdi zaten.
Tabii ki
bunların ve diğerlerinin hepsi birarada beni sağ bırakmaya yetmeyebilirdi,
çünkü ölebilecek ve kopabilecek çok an’a (zaman birimine) ve çok noktaya
geldim. Yaşamcıl hakem molası da çok
aldım.
Yine de,
tüm bunları sanırım ilk kez böyle yazdım ve/ya yazabildim.
Dipnot:
Güzellemeler, Dikmeler, Negasyonlar kitapları da, daha çok Türk olanları olmak
üzere, diğer eserlerini ve yaşamlarını değillediğim insanlar hakkındaki
notlamalardı.
Sonul ve
çıkış olarak not:
Artık,
kendimi değilleyerek ve yeniden / aşırı yorumlayarak sağ kalabiliyorum ki bu,
bana feci ironik görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder