Bu
notlar dağınık olacak, çünkü kitap düz sırayla baştan sona okunmuyor
tarafımdan. Okunabilirliğini sınamak için sayfalarda gezinirken, Arafat’ın
kendisine sosyalist denmesini bile kabul etmediğini öğrendim ve Halid Özkul’un
adının birden çok kez dizinde yer aldığını gördüm. Konuyla ilgili ilk okuduğum
kitap onunkidir. Tıpkı TKP’liler gibi bu Filistin yolcuları da, bugüne kadar
hep susmuşlardı. E tabii, gerisi çorap söküğü gibi gelecek.
Kitap,
formatına çok uyan biçimde, elden geldiğince kronoljik sıraya konmuş ve
ayrıntılar ayıklanmış ki kitaptüaki içerikte hala gereksiz çok şey var. Ancak,
bir Musevi’nin müstakbel İsrail’de 1946’da İngilizler’e kafa tutmak için, 45’i
gayrımusevi, 45’i musevi 90 kişiyi havaya uçurarak öldürmesi olayı yok. Bu
olay, otomatikman Filistin terörizmini doğrular olmakta. Keza, Seferadlar’ı
karşı İsrail’deki Eşkenaz ırkçılığı da öyle ki o nedenle 1955 gibi oraya giden
50 bin Seferad Türkiye’ye geri dönmüş ve yeniden İsrail’e döndürülmüştü
(kaynak: Encyclopedia Judaica).
Zamanında
‘Eski Tüfekler’in ve sarı defterlerin inkarla ve aşağılamayla karşılanarak
TKP’ye yaptığını, bu kitap da Türkiye tarihinin çok özel bir demografik grubuna
yapmış. Eğer, dün bu ülkede silahlı
mücadele olabilmişse ve hala az da olsa olabiliyorsa, bu dedeler ile mümkün
oldu bu. Silahlı mücadeleye tümüyle karşı olan biri olmama karşın, kendilerine
saygı duyuyorum, tıpkı müslüman canlı bombacıların canlarından
vazgeçebilmelerine saygı duyduğu gibi. Tabii bir de bu anlatılanlar, benzeri
olaylara melokomik düzeyde yaklaşan Murat Bjeduğ’u, komik bir eksi bilgili +
eksi zekalı durumuna yerleştiriyor.
2010
gibi hala yaşayan ve konuşan 83 kadar kişiye karşılık, ölenler listesinde 38
kadar kişi vardı. (Not: tam liste kimsede yokmuş.) Bir gün gelip, onların
arşivlerdeki söyleşileri de yayınlanacak ve özel-sözlü bir tarih bölümü daha
tamamlanmış olacak. Ancak, bir anti-reel sosyalist olarak SSCB arşivlerinin
nesnelliğine güvenirim ama bir ateist olarak FKÖ’nünkilere değil, çünkü İran
tipindeyken, SSCB tipi görünmeyi seçen takıyyecilerden
söz ediliyor burada, en başta da Arafat’tan. Böyle insanlar doğruyu saklarlar.
Aranot:
Aralarda okuduğum, 1970’lerdeki Mustafa Barzani hakkındaki saptamaları, keşke o
zaman herkes okuyabilseymiş: Kürtler’in tüm zihin-ideoloji aksaklıkları daha o
zaman belliymiş. Unutmayalım, TİP’i MDD değil, Kürtçülük kapattırdı. Bugün bile
(hem de o zaman sağ olup, bu kitaptakileri en azından rakı sofralarında
dinleyebilmiş ve hala sağ-mücadelede olanlar dahil olmak üzere) aynı hata
sürdürülüyor. Kısacası: Şu anki momente tıpatıp uyan saptama: Türkler,
Kürtler’e ve Araplar’a güvenmemeli ve toplamda diğer 5 ters ve düz ikili tersleri de.
Hazin-elim
bir saptama. TC vatandaşı zihni çalışanların, zamanlarının ruhuna uygun
eksiklikleri var. Bu, 1900-1950 doğumlular için nafile-beyhude olmak idi. 1960
sonrası sol cenah ve 1950-1975 içinse bu, yaşadıklarından ve okuduklarından
kümülatif hiçbirşey öğrenemek olmuş ki bunu Semih Dinç için yazdım. 1975-2005
doğumlu olanlar ise, ezeli-ebedi ergen, pedokrasi hegemonu (yani
çocukluklarında anababalarını yönetmiş), eksi zekalı ve eksi bilgili, hayırdan
anlamayan silsilesindeler. 2005 sonrasında akışın değişip değişmediğini ve
değişip değişmeyeceğini önümüzdeki 10-20 yılda göreceğiz. 105 yıllık bir
dönemden ve 5-7 kuşaktan söz ediyorum. İşte o nedenle, tarih tekerrür
edebiliyor.
Dinç,
savaş ve terör kuramları da çıkarsayabilmeliydi kendi anlattıklarından. Tamam,
temelde eylem adamı olmuş ama tarihsel olayları görecek kadar uzun yaşamış ama
FKÖ / El Fetih çizgisinin, henüz 1970’te
2010’daki gibi olduğunu kavrayamamış. Hiç olmazsa, Çakal Carlos – FKÖ / El Fetih / El Kaide 2001’ini anlayabilmeliydi.
Bu, aynen 1970’de de böyleymiş savındayız. Carlos da, Arafat gibi, en azından
eylemci olarak, klasik marksist çizgiden epeyi uzakta ve terörden para kazanmış
tek terörist konumunda, artı Leyla Halid ile o dönemin idolü ve ikonu, artı
hala sağ ve onu o yoldaşları Fransa’ya sattılar. Filistinliler’in Dinç’e ve
Carlos’a karşı tavrı, ‘kullan, at’
olmuş.
Zaten
bir stratejistin en önemli avantajı, düşmanlarından bir şeyler
öğrenebilmesidir, Sun Tzu gibi. Ki o bile daha sağken bile eleştiriye
uğramıştı. Usta demek, dokunulmaz demek değil yani. Dinç bunları yapamamış,
üstlerine karşı itaatkar kalmış.
(8 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder