1968’in
sloganı şuydu:
“Gerçekçi
ol, imkansızı iste.”
Ondan
sonra da, hem 1968’liler, hem 1978’liler yanıldılar ve yenildiler. Hem de
hezimetle. Ve bir zamanlar yok etmek
için uğraştıkları hegemonların işbirlikçileri oldular.
1945-1990
arasındaki bilimkurgu roman yazarlarının savı şuydu:
“Distopya
olsa da, ütopya yaz.”
Bu
durumda, ütopya imkansız, distopya imkanlı oluyor ama kastettikleri bir
ütopyanın disütopya kılınması değildi. (O konuya Ursula K. Le Guin ‘Mülksüzler’de
birazcık yakınsadı.)
Bir
ütopyanın distopya kılınmasını, 2016 Eylül – Ocak 2017 arasında, ilk uzay
devleti olan Asgardia’nın öyle yapılmasıyla ilk kez doğrudan gözledim.
(Benim
bakış açımdan, kibbutzlar da ütopya başlayıp, distopya olan projelerden.)
Homo
Sapiens’in ardılı tür olarak Homo Posterus; hem, imkanlı, hem imkansız; hem
ütopya, hem distopyadır.
Dolayısıyla
sözü geçen dönemde sözü geçen epistemik alanlarda bunlar, hem pratik, hem
teorik olarak doğrulandı ve kanıtlandı ki böyle bir praksis toplamı, tarihte birarada
pek görülmüş şey değildir.
Benim
verili standart biyografim ise, baştan (1,5 yaşımdaki % 99’luk ölüm tehlikeli
hastalık ile) astandart bir nekrografi
oldu. 18 yaşımda insanlar, benim ne zaman intihar edeceğime bahse girerlerdi.
Lakabım ise, (günah keçisi değil) ‘zekat keçisi’ idi.
Ancak hala
ölmedim ve bugüne kadar akranım olan (1955-1965 doğumlu) en az 50 marjinali
gömdüm. Artık kendimi mezarcı Ulrik gibi görmeye başladım. Rumelihisarı’ndaki
Aşiyan’a daha yakın olan camideki musalla taşında, bana ‘çok içme, öleceksin’
diyen birçok kişinin tabutunun şerefine çok bira kutusu kaldırdım.
Dolayısıyla
bu çizgi, benim imkanlı-normal çizgimin
anormal-marjinal-(sağ kalması)-imkansız yöne taşınmasına neden oldu. 57
yaşımda tekrar insanlığıma ve normalliğime geri döndüm, dönüyorum, döneceğim.
43
yıllık iç-öz ve dış zulüm yeter bana.
İmkansızı
isteyip, bir meta-ütopya yarattım.
Nokta.
(13 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder