Nedense,
kurmaca ve/ya deneysel belgesel olmadığı veya olamayacağı sanılır ama
Flaherty’nin belgesel klasiği sayılan ‘Kuzeyli Nanook’u kurmacadır ve savaş
fotoğrafçısı Nachtwey, kendisiyle ilgili bir belgeselde göstere göstere
kendisinin bir savaş fotoğrafını rötuşlar, hem de uzun uzun.
Deneysellik
ise, aklıma kendi projemin 400. karesine yaklaşırken geldi:
Baştan
karar vermeden, enstantane üzerine enstantane ile kedi ölüleri, kedi evleri,
kusmuklar, çöpler, vd gibi, ‘İstanbul’un küçük çirkinliklerini atlaslarken,
bunun aslında deneysel bir çalışma olduğu aklıma geldi. Çünkü, bildiğim
kadarıyla benzeri daha önce yoktu ve ben tümüyle bunu yapmayı önceden
tasarlamamıştım. Topun gelişine vurdum veya karenin gelişine çektim
(İngilizce’de ‘ to shoot’, hem ‘şut çekmek’, hem ‘(birini) vurmak’, hem de
‘fotoğraf çekmek’ demek: ‘Çekmek’ ve ‘vurmak’ ise, Türkçe anlambiliminde
ardışık yapılan eylemleri imler, eşanlamlı eylemleri değil ki bu da ilginç bir
raslantı).
Şimdi
burada ana sorun, gerçeği anlatmak, oysa bildiğim tüm alaturka fotoğrafçılar
güzeli göstermek / teşhir etmek arzusundadırlar ve bunu da maddi / manevi satış
/ pazarlama için yeğlerler: Arif Aşçı’nın ‘İstanbul Kedileri’ projesi belli ve
ortada örneğin.
Çirkinliği
anlattığını bildiğim, bir tek Diane Arbus var ki ondan önce de ‘Freaks / Ucube
/ 1938’ filmi var, ilk gösterime girdiğinde infial yaratan, çünkü gerçekten
ucube dolu film. Arbus da, muhtemelen onu bilerek, New York ucubelerini
fotoğraflamış ve türünün başyapıtlarından birisidir hala ki onun da duygusal
tetikleyeninin, tanıdığı bir çok kıllı adam olduğu söylenir (bakınız ‘Fur’ adlı
film). Beni de Arbus tetikledi diyebilirim ama çirkinlikleri bu kadar bol ve
rahatça görebileceğimi ve gösterebileceğimi bilmiyordum önceden: 400 olan
sayıyı, başta 50 diye koyduydum çünkü ki bu da kitapla ilgili notlarda kayıtlıdır.
Ayrıca
İstanbul, feci çirkin bir kent. Dezenformasyon
söylüyorlar ve gösteriyorlar: Ara Güler, güzel İstanbul’u çekerken de,
İstanbul çirkindi ama Güler, onun tek bir karesini çekmedi.
Çirkinlikler
böyle.
Gelelim
küçüklüğe:
Ben
dipte bir yaşam sürerim, evsiz yakın dipte, çöpe çıkarım, vd. O nedenle gördüklerim,
ancak küçük çirkinlikler olabiliyor, gördüklerim küçük-küçük insancıklar çünkü: Evsizler, küçük burjuvalar, gençler,
öğrenciler, sarhoşlar, engelliler. Lgbti’nin de dibi (2-5 dolara fuhuş yapanlar),
keşin de dibi (5 liralık / 2 dolarlık Bonzai kullanıcıları bu sıralar).
Deneysellik
ise; derlemede, ayıklamada, yeniden düzenlemede., ek metin yazmada. Proleterim
ama entellektüelim de ve bu oldukça nadir bir vaka olduğu için, sonuç da nadir
bir deneysellik oldu çıktı.
İstanbul
Banalite Atlası, parkta yatıtğım sıralarda, konunun metinsel olarak zihnimde
oluşan bölümüydü ama küçük çirkinlikler fotoğrafları dizisi, aklımda o zaman
yoktu, çünkü elimde şu anki gibi aşırı işlevsel bir cep foto kamerası yoktu
(tek kusuru 5-10 saniyede intikali, bu çok geç oluyor ne yazık ki).
Sonuç,
500’de durmam ama bir yerlerde bu proje duracak. Kasım 2016 – Temmuz 2017
arasındaki 9 ayda, 3’er ay arayla 4 travma yaşayınca, projenin ömrü uzadı,
yoksa bende bir proje, 3-4 ayda tavsar ve sonra belki yeniden ona dönülür.
Travma acımın da giderek azaldığını, an ben an duygudurumumun barometresinde
izliyorum. Zaten bu metin de, aşağı yukarı kapanış ve toparlama metni, üzerine
bir de çıkış-çık uçlu metni yazılır, konu tamam olur, buna eklemlenecek projeye, 2’sini birbirine eklemleyecek bir mekanik-dilsel arayüz-dönüştürücü de
konur yani.
(27 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder