Bazı
filmlerin yapılmamışlığı, yapılmışlığından daha iyidir ve tersi de:
Yapılmış
‘Dune’ ortada, bu link de yapıl(a)mış bir ‘Dune’ projesi:
Önnot:
Bu metin, bir taslağın da bir taslağı olacak, çünkü başlıklar sayıldıkça
kimilerinin birkaç metin, kimilerinin bir kitap hacim tutabileceği görülecek.
Öncelikle
bu film, bir çizgifilm değil ama elde hep çizimleri var. Sanırım, onları da
‘Alien’ın yaratıcısı Ginger yapmış.
Filmin
taslağını yönetmeni anlatıyor. O da, yapılmış ‘Dune’ denli fecaat olacakmış.
Aslında o proje, çizgifilm ve/ya çigiroman olarak yapılmalıymış.
Gelelim
karşılaştır-karşıtlaştır’lara:
Teknoloji:
‘Akira’
yapılmasının imkansız olduğu bir dönemde, 1974-1984 arasında, 10 yılda, her
karesi yaratıcısı tarafından tek tek elle çizilerek yapılmış bir çizgifilm. Bilimkurgunun
ve animenin bir başyapıtı ama. Yaratıcı, çizgilfilmi, boş zamanlarında tek başına yapmış, tek başına: 100
dakika, 6 bin saniye, 60 bin kare. Yani, teknoloji yaratıcılar için bir bahane
değil: Prokodin-Gorskii renkli fotoğraftan 50 yıl önce, yine tek başına, 3
renkli filtreyle çekilmiş 3 siyahbeyaz karenin üstüste bindirilmesiyle
yaratılmış renkli fotoğraflar dizisi: 19. Yüzyıl sonunda ve 20. Yüzyıl başında
cam negatif olarak çekilmişler, 100 yıla yakın saklanmışlar, ancak 2000’de
basılabilmişler.
Ana eser – yorum eser ayrımı veya
romanın film yapılması çapraz medya problematiği ve anafikir / ana tematik:
Bu
açıdan bakınca, her 2 yönetmen de, Lynch de, Jodorowski de, ‘Dune’i feci yanlış
algılamış, anlamış ve yorumlamış bizce. İşin tuhafı, ikisinin de öne çıkardığı
tiplemeler romanda çook tali tipler. ‘Dune’ın anafikri bir acaiptir: Bir
cehennemi bir cennet yapmak da, birilerinin cennetini cehennem yapar veya
cehennem bile, bazıları için cennettir.
Bu arada
‘Dune’, Arapça olup, ‘toprak’, ‘çöl’ ve ‘Dünya’ demektir. Dolayısıyla ‘Dune’da
İslam’ın ve tasavvuf üzerinden zenin esas alınması olağan, çünkü tasavvufun
İslam’a girdiği bölgelerde de çok çöl var. Ayrıca bu konu, ancak 20. Yüzyıl’ın
sonunda ve bir Japon, evet bir Japon tarafından bilimselce açımlanabildi. Yani,
işi beceren Japon, bir doğulu ama sözü geçen 2 yönetmen batılı. Batılılar’ın
İslam’a bakışı, ‘Amerikan Tanrıları’nda İslam, cin bölümü gibi, fecinin
ötesinde bir fecaatlikte oluyor. Üstelik bu, oryentalizm bile değil, başka bir
rezillik, beyin rezilliği, zihin rezilliği, kültür rezilliği.
Çapraz medyalık:
Kimse
bilmeyebilir ama adı konup popüler olmadan önce de çapraz medya, kullanılan bir
stil, tarz, teknik, vd idi. Sonuçta, çizgiromanların film yapılmaları taa en
eskilere kadar gider. Ticari kart ise, koleksiyonculuk tarihinin gösterdiği
üzere, çizgiromandan ve çizgifilmden önce de vardı, oyuncak da öyle.
Romanın
aslında çizgiroman olmaya daha uygun olması: Her 2 yönetmenin tarzında da ayrı
ayrı olarak, ‘Dune’un çizgiromanı yapılabilirdi, hem de bu 2 yönetmenin ayrı
ayrı birer yönetmenliğinde. Unutmayın ki Kurosawa, kendi filmlerini çekmeden
önce, kare kare resimlerdi, özellikle ‘Rüyalar’ için bu belgesel bile yapıldı.
Bugün
hala, 4-10 arasında çapraz medya dil ve eser dönüşümünün hangi sırayla veya
toptan yaratılması gerektiğinin henüz bir kuralı veya sistemetiği yok. Herkes
dene-yanıl gidiyor. Tutmayan dizi veya çizgiroman, ABD tipi ‘publish / sell or
perish’ anlayışıyla yarıda kesiliyor. Kaldı ki Lynch’in ‘Dune’u tam bir gişe
barasızlığı gösterdi, adam adının filmden çıkarılmasını bile istedi.
Negasyon ve Çıkış:
Fena
olmamış, elimizde 2 tane örnek veya 1tam örnek ve 1 eksik örnek olunca, bu işin
nasıl yapılmaması gerektiğini görüyoruz. Yani, aslına bakılırsa, birinin
yapılmadığı iyi olmuş, öbürü de keşke yapılmasaymış.
Olsun,
işte biz de onları negasyonlarız böyle. Bu da bir işlevdir. Kötü örnek de, bir
örnektir ve örneklemedir.
Bu iş
nasıl mı yapılır?
Yeni
‘creator’lar var ya, onlardan biri 6 temel ‘Dune’ romanının ve mümkün olduğu
kadar çok oğlu ‘Dune’ eklemelerini okur, sonra bir konsept yaratır. Ve onu bir
dizi yapar ama isterse, çizgifilm bir dizi. Daha da güzeli, birbirinden
bağımsız 2 ekiple hem dizi yapar, hem dizi çizgifilm, Japonlar hep öyle yapıyor
zaten.
Dipnot
ve şerh:
Jodorowski’deki
tiplemelerin romanlarla hiçbir ilgisi yok. Romanlarda, Orson Welles’in
canlandırabileceği bir tip hiç yok örneğin.
Bu işi,
ya Oshii becerebilirdi, ya da Enki Bilal.
(24 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder