İlginç
bir momentler toplamı ve ro’lar dizisi.
(Ro’lar,
doğrusal programlamada sınır çizen doğruların kesişim noktalarıdır ve bunlardan
biri, optimum / maksimum / minimum sonucu verir.)
Ro’lara
bir bakalım:
Kardeş
Osman Öcalan, Barzani safında yer almış ve Abdullah’ın da öyle yapacağını
savlamış:
“Öcalan
referanduma tereddütsüz bir şekilde ‘Evet’ derdi, fakat eleştirilerinin ardından.
Apo eleştirileri fazla olan biridir. Hiçbir şeyi eleştirisiz kabul etmez.
Eleştirileri de, 3 yıldır Başkan Barzani’yi sabote etmeye çalışanlara karşı
olurdu.”
Bildiğimiz
Apo, öldür Allah bunu yapmaz, kendini geçtirtmez çünkü. Kendisi bir ülke
kuramadan, başka bir Kürt’ün bunu yapabilmesini içi kaldırmaz.
‘Hayır’
dememek için de, bildiğimiz kadarıyla bu konuda açıklama yapmadı.
Artı,
Barzani’ye 1’i Talabani grubu olmak üzere, 2 Kürt partisi karşı çıktı. Barzani,
bilmem kaç aydır kendi meclisini toplamayan bir tek adamlı lider olup çıktı
çünkü.
Barzani,
Kürtler’in hep yaptığını yapıp, sırtını emperyalistlere, burada ve şimdi ABD’ye
dayıyor. E, ABD gidince, ne olacak? Araplar, 1250 ertesinde Bağdat’ın işgalinde
ve yıkımında işbirlikçilik yapan Kürtler’i, Moğollar gidince ne yaptılar, bunu
bugünkü Kürtler’den anımsayan ve bilen var mı acaba?
+
Kürtler,
Ermeniler’e yönelik davranışlarını, daha önce 2 Kürt akademisyen ile üstlendiler
ama bugüne dek Asuriler için açıklama yapmamışlardı. Osman onu yapmış:
“1915’ten
önce Ermeniler ve Asuriler, bu topraklarda Kürtler ile birlikte yaşıyorlardı.
Daha sonra gayrımüslim olanları Halep’e sürdüler. Onların yerine Arnavut,
Balkan ve Balkanlar’da yaşayan Türk’lüğü kabul etmiş diğer halkları
yerleştirmişlerdi. Dolayısıyla çevre köyler, Türkçe konuşurlardı. İşte biz de
böyle bir bölgede, hali vakti bölge halkına göre iyice olan bir ailede büyüdük.”
Böylelikle
bu konu, ilk kez bir Kürt tarafından yazılmış oldu. Asuriler gitti / gönderildi
(işin tuhafı, sığındıkları Rusya tarafından Sibirya’ya sürgün gönderildiler),
malları Kürtler’e kaldı yani.
Bir
saptama-ekleme:
Son
Asuri (veya Levant Hristiyan) isyanı 1924’te idi ve o zamana kadar da,
Balkanlar’dan göç aşağı yukarı tamamlanmıştı (asıl göçler, 1800’lerde ve bir de
Balkan Savaşı sırasında ve ertesinde oldu). Devlet, bunların kaydını hep tutar.
Eğer, Öcalan’ın dediği bölgeye Balkanlar’dan gelenler olduysa, o da kayıtlıdır.
+
“Anneannemin
aslen Türk olduğu söyleniyor. Belki Arnavut, belki de diğer halklardandır.
Anneannemin Kürt olmadığını biliyorum. Öcalan Kenya’da yakalandığı zaman
annemizin Türk olduğunu söylemişti. Fakat az önce de belirttiğim gibi bölgede
toplumsal değişimler olmuştu. Balkanlardan gelip de Türk olduğunu iddia edenler
vardı. Baba tarafım, halis mulis Kürt ama anne tarafımda Kürtlük, Asurilik,
Araplık ve Türklük var. Biraz karışık, belki annemin bir yanı Türk’tür. Bu
durumda, yüzde yüz Türk olduğunu söyleyemeyiz.”
Olsa ne
olur, olmasa ne olur? Sonuçta 1. Cumhuriyet’in Türk’lüğü, kendine Türk diyen herkesin Türk olması durumu.
Kendi
gözümle kürtleşen Süryani, kürtleşen Türkmen gördüm: İster güce boyun eğme
densin, ister kültürel ozmosis, ister lümpen halkların işbirliği.
+
“Tüm
hayatım boyunca, Mele Mustafa Barzani’ye yetişmek istedim. Bir liderin
kardeşiydim ve güçlü bir etkiye sahiptim. Devrimin içinde bir sorumluluğum
vardı. Ölümsüz Barzani hep yüreğimizdeydi, biz hep onunla olmak istedik, birçok
kez önümüze seçenekler geldi. Biliyoruz ki PKK, ölümsüz Barzani ve onun
hareketine karşı çalışmalar yürütmekte. Biz mücadele sırasında ona karşı
hareket etmek istemedik. İçinde bulunduğumuz örgüt, bizi ona karşı çalışma
yapmaya mecbur bıraktı.”
Kardeş
Öcalan, denizdeki balık denli, denizden habersiz ve tarih bilinçsiz.
Hani,
100 küsur yıllık Talabani-Barzani iç savaşı?
Hani,
Apo’nun Barzani’yi küçük görmesi?
Hani,
Zazaca ve Kırmançi gibi, Irak Kürtçesi’nin de ayrı bir dil olduğu?
Hani,
Musevi ve Hristiyan Kürtler konusu?
(Bu
konuda yapılmış, Kürt milliyetçiliği ve tekçiliği propagandası içeren bir klip
hakkında yazmıştık zamanında.)
+
“Kesire
ve Öcalan’ın evliliği siyasi bir evlilikti. Bazıları Kesire’nin babası kötü
biridir dediler, bundan dolayı Kesire de suçlanıyordu. Bu görüşü doğru
bulmuyorum. Gördüğüm kadarıyla Kesire devrimci bir kadındı. Boşanmalarının
altında farklı sebepler yatıyor. Herkes Apo’nun bir gün tasfiye edileceğini ve
tasfiye edildiğinde yerine geçecek ismi tartışıyordu. Kesire, Öcalan’ın
arkadaşıydı ve devrimde etkin olması bekleniyordu. Dolayısı ile Kesire’yi
bertaraf etmek için uğraşıyorlardı. Kesire’yi bertaraf etmek için özel çalışma
yürütenlerden biri de, Cemil Bayık’tı ve onu hiç sevmezdi.”
Bu konu,
eğer vardıysa, özgün durumuyla hiç
bilinemeyecek belki de. 1974-1984 arasıki PKK tarihi, bambaşka bir alan.
Proto-PKK’nin hikayesini herkes farklı anlatıyor, çünkü orada ve o dönemde sözlü
gelenek var, yazılı gelenek yok. Vakıa aynı ve tek olsa da, rivayet çok sayıda
kalacak hep. Ancak bildiğimiz Apo, iktidar konusunda karısını bile takmazdı, o
kesin.
+
Çıkış:
“Kendi
penceremden gördüğüm PKK’nin gerçeklerini yazıyorum. 2 bölümünü tamamladım ve
bu kış bitirmeyi düşünüyorum. Kitabın ismi, “Kürt Trajedisinde Bir Sayfa”.
Türkçe yazdım.”
İşte,
zurnanın zırt deliği, o kitap çıktığında ötecek asıl.
(20 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder