Pazartesi, Ağustos 07, 2017

Küfürlerimi İçimden Ederek Murat Bjeduğ Negasyonu

Bu ne lan böyle?
“Müteakiben de  melankolik, depresif bir ruh halinin gözyaşı tedavisine sevk eder insanı. O yılları 17-18 yaşlarında yaşamış, çeşitli badireler atlatmış, verilen anti – faşist mücadelenin neleri önlemeye muktedir olduğuna tanıklık etmiş, aynı zamanda da neleri yapabilme özgücünü barındırdığını gözlemlemiş bir birey sıfatıyla, 40 yıl geriye giderek ama kendini elem ve kederin anaforuna kaptırmadan bu albümü yazmak, olağan bir yazma ediminin çok ötesinde bir boyuttadır. Çünkü kimilerinin cenaze, kimilerinin anma törenlerine katılmış, kimilerinin mezarlarını ziyaret etmiş olmanın dışında, albümde adları geçen Devrimci Yol mensuplarının çok büyük çoğunluğunun ölüm haberlerini okumuş, işitmiş olmak Devrimci Yol üyesi olmamama rağmen, beni de efkar sarmalına alıyor.”
Oha lan.
Sok abime oradan Müslüm’lü şiş.
Bu, işin sentimental faşist ve melokomik modu.
Gelelim gerçeklere:
O kitap, çok zamandır var.
O kitapta, 1980 sonrasında ölüme sürülen insanlar da var. Sırf inat olsun diye ölüme sürülen insanlar. Daha baştan ölecekleri bilinen ve ceylan kılınan insanlar.
O kitapta, yabancı militanlar da var. Terörizm joint-venture’ının 2015 Suriye Savaşı’nda olduğu gibi, iyice deşifre olmuşluğundan bilmem kaç onyıl önceki durumun içeriden itiraf bilgisi yani.
O kitapta örgütün kendi içinde temizlediği insanlar da var mı?
O kitapta, PKK’nin temize havale ettiği insanlar yok ama.
Bir gerçek daha var:
1980 darbesinden sonra 2 örgüt ayakta ve alanda kaldı:
Dev-Yol ve PKK. Sonra da biri diğerini yedi zaten. PKK, en az 10 örgütü daha yedi zaten. Kendi halkının aydınlarını bile ölüme mahkum etti zaten.
Bu tür insandışılıkları övünerek anlatmanın gereği yok. Marksistlerin temel yaşama hakkı dahil, hiçbir temel insan hakkına uymadığını biliyoruz zaten, bunu hamamdaki deli gibi, kendi sesinden kendi azıp, anırtmanın gereği yok.
Özeleştiri yok. 40 küsur yıldır yok. Bunlar, bana hep neden kitap okuduğumu soran insanlar.
Yalçın Küçük şeysi, özeleştirinin papazsal-hristiyansal günah çıkarma olduğunu ve bizde yerinin olmadığını söylemişti zamanında yüzsüzce. Bu da o çizgide hala.
Bunlar, cümbür cemaat aynı çizgideler.
Evet, ‘oha lan’a devam:
“Evet; retorik değil, parrhesia kullanacağım elbette ki; toplumdan alacaklı, yaşamaya herkesten fazla hakları olduğu halde hiçbir karşılık beklemeden, halkı faşizmin imha amaçlı ablukajından korumak için bile isteye kalkan işlevini benimseyerek, ecel şerbetini ölmeden yudumlayan, ölüme “Hoş geldi, safa geldi” demiş insanlardır, albümdeki portreler.”
“’Parrhesia’ sözcüğünü Yunan edebiyatında ilk kullanan isim Euripides’tir. Kelime MÖ 5. yüzyılın sonundan itibaren Antik Yunan edebiyatında sürekli olarak kullanılagelmiştir. Kelime, İngilizceye genellikle “free speech” (özgür konuşma), Fransızcaya “franc-parler (açıksözlülük), Almanca’ya “Freimüthigkeit” (açıksözlülük) şeklinde çevrilir. Etimolojik olarak, ‘parrhesiazesthai’; “her şeyi söylemek” anlamına gelir. Parrhesia kullanan kişi, yani ‘parrhesiastes’, aklındaki her şeyi söyleyen kişidir: Hiçbir şeyi saklamaz, kalbini ve zihnini konuşma yoluyla başkalarına açar. ‘Parrhesia’da konuşmacının zihninde olanların tam ve kesin bir dökümünü vermesi, böylece dinleyicilerin konuşmacının ne düşündüğünü anlayabilmesi beklenir. Dolayısıyla ‘parrhesia’ sözcüğü, konuşmacıyla söylediği şey arasındaki bir ilişkiye gönderme yapar, zira ‘parrhesia’da konuşmacı, söylediği şeyin kendi fikri olduğunu kesin ve açık bir şekilde belirtir.”
Yani:
Herşeyi söylesene lan.
Neden yalan söyleme sığınıyorsun?
Yaptığın; retorik bile değil, duygusal sömürü ve belden aşağıya vurma.
Eleştiri, özeleştiri, epistemik aksiyoloji. Kendi biyografini tarih-bilgisi’leştirme gerekiyor bunun yerine.
Nerede bunlar sende?
Çıkış ve sonuç:
İşte bu nedenle biz, daha 1968’den beridir, 1968’lilerin ve ardılı olarak 1978’lilerin, sürekli yalan söylemeye, günümüz moda deyimiyle popülizme sığındığını, onların devrimci söyleminin tümden yalan olduğunu vurguluyoruz.
1980 sonrasında, Gün Zileli gibi özeleştiri yapanlar bile, eksik konuştu. Örneğin kendisi, asla ve kata anarşist olamayacağını ve olamadığını anlayamadı ve anlatamadı.
Örneğin Oya Baydar, yediği herzeleri anlatırken, eski kocasının yeni aşkının kızının yaşadığı travmanın, o kızı yetişkinliğinde ne duruma taşıdığını görmedi, bilmedi, öğrenmedi ve yazmadı.
Bunlar, hep yalan üreten, bilgi ve doğru öğüten ve silen kişiler olageldiler.
Adam, utanmadan kalkmış bir de herşeyi söylediğini önesürüyor.
Yuh yuh sana…
Küfürlerimi içime attım bu kez…

(7 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: