Çarşamba, Ağustos 30, 2017

Abdi Kısaltması: Öznel Vaka

‘Abdi’, ‘Allah’a, baba’ya, devlet’e itaatsizlik’ sözcüklerinin baş harflerinin kısaltması olmakta. İtaat ve itaatsizlik, aynı kısaltma olmakta. Bu, bir doğrultuyu imliyor ve bu doğrultu, zamanlar ve mekanlar içinde oynayabiliyor.
Öznel vakam ve/ya vakalarım:
Allah’a ilk kez itaatsizliğim:
1963 idi, 3 yaşımdaydım. Bir gece babam eve gelmedi. Yaşamımda ilk ve son kez olarak, annemle aynı yatakta uyudum: Ağlayarak.
Ertesi günü geldi. Öğrendik ki gerçekten ölecekmiş. İzmit Körfezi’nde 1958 Mart’ında birkaç yüz kişiyi ölmecesine sulara gömen ve babamın evliliğini 10 gün geciktiren Üsküdar vapuru faciası gibi bir şey olacakmış az kaldı. Babam % 90 olasılıkla ölüyormuş, çünkü eve dönmek için bindiği, 2. Dünya Savaşı artığı, ABD malı filikamsı motorlu sandal, az kaldı fırtınada batıyormuş.
O gece, meali ‘boş geçerim böyle Allah’ı’ olan, bilinçaltısal hisler geçmişti beynimden. Hep ve hep, ateist oldum sonra.
Baba’ya ilk itaatsizliğim:
İronik olarak, onun babası olan dedem üzerinden yaşandı. Dedem, anneme psikolojik işkence yapıyordu. Babama onun evden gitmesini istediğimi söyledim: Yıl 1968 ve 8 yaşımdayım, herkesin 1968’i kendine göre yani.
Sonrası daha ironik:
Meğerse, oturduğumuz evin asıl sahibi, dedem imiş. Babam, 3 çocuklu bir aile reisi olarak, ona bakmak kaydıyla, dedemin evine bedavaya taşınmış. Bizi kovdu ve biz ertesi yıl 1969’da, annemin memleketi olan İzmir’e taşındık.
Bu dedem denilen zat; İnönü’nün emir erliğini yapmış, İnönü’de, Dumlupınar’da onun yanında savaşmış ama 1943’te ölen ağa kızı karısının ardından ikinci karıyı alıp, babamı, yani öz ve tek oğlunu sokağa atıp, kendisine karısından miras olarak kalan 40 bin dönüm araziyi ve 40 bin altını yemiş biri idi aynı zamanda. Nasıl ama? Ölürken de, 40 bin lira bıraktı, kağıt lira ama. 1 altın lira, 7 az küsur gram 22/24 ayar altındır ve günümüz (Ağustos 2017) koşullarında, 956 alış, 970 lira satış fiyatlıdır: Yani, 40 bin altın lira = 1 küsur milyon dolar. Bir o kadar da arazi eder, deyin siz. Eskişehir’in göbeğinde (yani gara yakın) ve 1977’de, binlerce metre karelik bir arsa göstermişlerdi bana örneğin, ‘bu bizimdi’ diye.
Devlet’e ilk itaatsizliğim:
Ortaokul birincisi olduğum, 1971-1972 ders yılının ilkbaharında, beni taparcasına seven Türkçe hocam, İstiklal Marşı’nda hazırolda durmadığım için beni az kaldı disipline veriyordu: Bir daha yaparsam, vereceğini de söyledi zaten. Onun yerine, koca sınıfın içinde azarladı beni.
‘Boş geçerim böyle devlet’i’ dedim içimden. Geçtim de.
Ve sonraki onyıllarda; vergi, askerlik, oy, hatta ikamet, vd gibi, devlete karşıki hiçbir yükümlülüğümü kullanmadım.
Abdi var, Abdi var.
Ama yine ironik olarak:
Devletin yokluğunda, devletin gerekliliğini gözleyen bir devlet karşıtı anarşistim, 54-57 yaşımda, açıkhava toplama kampı olan İstanbul’da.
Hiç evlenmemiş ve hiç çocuk yapmamış biri olarak, aile kurumunun kutsallığına çok saygı duyan biriyim, çünkü ailesizliğin toplumu ne yaptığını da gözledim, gözlüyorum.
Yanısıra; yönetmeyen-yönetilmeyen tümleşiği bir neo-entellektüel olarak, toplum için kendini feda etmeyen, bir Mentor olarak Telemakos’larını köleleştirmeyen ama gelecekbilimciliğiyle 10 bin yıllık geleceği, kendi düşünceleri çerçevesinde büküp, geleceğin akışını değiştirmiş biriyim: Bir yol çatalı olarak, geleceğin ipoteğini kaldırdım ve/ya sıfırladım yani, diğerlerini ellemedim bile yani, bıraktım insanlar kendilerini ve birbirlerini köleleştirmeyi sürdürsünler: Onun yerine, Homo Sapiens olmaktan ayrıldım, Homo Posterus oldum.
Tüm bunlar ve henüz burada yazılmayan diğerleri, Abdi tanımına dahildir yani: İster itaat olarak, ister itaatsizlik olarak. Sevdiğim Bellegarrigue-1850-Fransa anarşizmi de, sivil itaatsizlik kökenlidir zaten.

(28 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: