TDK
resmi sitesinden bir bilgi:
“İlk
baskısı 1945 yılında yayımlanan Türkçe Sözlük'ün geliştirilmiş, genişletilmiş
ve zenginleştirilmiş on birinci baskısı çıktı.
Dilde
yaşayan gelişmelerin yansıtıldığı Türkçe Sözlük'te söz, terim, deyim, ek ve anlamdan oluşan
122.423 söz varlığı, madde başı ve madde içi toplam 92.292 söz, Türk
edebiyatından seçilmiş 34.672 örnek cümle, 1.454.903 sözden oluşan sözlük metni
bulunmaktadır.”
Bu
bilgi, 2017 tarihli herhalde ama tarih yazmamışlar nedense.
Sayfa
sayısı da, cilt sayısı da yok.
Seyyar
sahhaf olduğum için elimden geçen 1932 basımı bir sözlükte 10 bin yeni Türkçe
sözcük vardı.
“1998
yılı içinde 9. baskısı çıkmış olan Türkçe Sözlük'te 75 bin civarında sözcük yer
almıştır.”
Nerelerden
nerelere gelmişiz yani.
‘1960’tan
Günümüze Türkçe’ adlı ve 1998 basımı kitap, bazı istatiksel bilgiler veriyor:
(27.200) 1955
(29.104) 1959
(28.684) 1966
(33.934) 1974
(41.943) 1983
(30.673) 1983
(40.248) 1988
(Bunların
kaçıncı basımlar olduğuna ilişkin bir not, kitapta yok.)
Bu
kitap, % 2’lik örnekleme sayfa sayısıyla yazılmış. Sayfa başına madde başı
sayısının ben hesapladım. O nedenle, kaymalar var belli, örneklemeler uymamış
yani.
Ancak
özetle şu:
1955-1988
için, 33 yılda sözcük toplam sayısı 20 binden 40 bine çıkmış ve 2 katı olmuş.
1932-2017
içinse, 85 yılda sözcük sayısı 10 binden 92 bine çıkmış ve 9 katı olmuş.
Kitap,
yıllık yüzde oranı ve geometrik üs oranı kullanmış. Oysa, herhangi bir momentte
sözlükteki sözcük sayısı ne olursa olsun, yılda yaratılan sözcük sayısı, ondan
bağımsızdır.
1955-1988
için bu, yılda 600 sözcük.
1932-2017
içinse bu, yılda 965 sözcük.
Yani
Türkçe’si, günümüz dili ve Türkçe’si yoktan var edildi.
Bakalım
bu sürecin evrelerine:
Birinci
evre, dil inkılabının yoğun olduğu 1933-1938 arası. Atatürk ölünce, onun
yaptığı işler tavsıyor.
İkinci
evre, 1960 darbesi ardından gelmiş ve 1967-1972 arası. 1971 darbesiyle
kesilmiş.
Üçüncü
evre, en negatif evre: 1980 ertesinde TDK tasfiye edildi çünkü. Ancak, devlet
telif hakkı sahibi olduğu için, onun tüm hakları da hala devlette.
Örneğin,
ikinci evrede Türk yazarlarının yarattığı, derlenmiş ama hiç basılmamış bir 18
bin sözcüklük sözlük var.
Fakir
Baykurt, yarısı derleme ve tarama sözlüklerinden olan, 600 küsur sözcüğü tek
başına üretmiş örneğin. Bu sayı, 1945-1995 arası için geçerli. Bu derlemeyi
Kemal Ateş yapmış.
Yaşar
Kemal sözlüğü de var ama ne kadarının derleme ve tarama sözlüklerinden olduğuna
bakılmamış sanırım.
Tasfiye
edilmiş TDK’in mirası hala korunmuş ama. Başka türlü 92 bin sözcük
derlenemezdi, çünkü ticari sözlüklerde 55 bin civarında sözcük var, 2 ayrı
yazar tarafından hazırlanmış 2 ayrı sözlükte: Bu bilgi de 2000-2010 arası için
geçerli.
Derleme
Sözlüğü’nde kabaca 150 bin sözcük var. Bunlar, eski dönem (1935-1945) halk ağzı
sözcükleri.
Türkçe’nin
bir önceki fazı olan Osmanlıca için genel bir sözlük var: Kamus-i Türki. Onun
Latin Alfabeli olanını zamanında Hayat Yayınları basmıştı. Onda 50 binden çok
sözcük olduğu kesin. Neredeyse tamamının Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden
oluştuğu da kesin. Onların hemen hiçbirinin bugün kullanılmadığı da kesin.
Yani,
bugünkü Yeni Osmanlıcılar bile, Yeni ve Öz Türkçe’yi kullanıyor. O kadar yani.
Ancak,
terim sözlüklerinin sözcük sayısı tek başlarına, kuşkusuz 100 binden çok. Hepsi
son sözlüğe alınmamış yani.
Çocukluğumuzda
İngilizce’nin 100 bin sözcüklü zengin bir dil, Türkçe’nin 10 bin sözcüklü fakir
bir dil olduğu söylendi bize ama o tez söylendiğinde bile, İngilizce’de en
geniş anlamıyla 1 milyon sözcük vardı ve hala öyle. 100 bin sözcük bir dili
zengin kılıyorsa, Türkçe artık öyle.
Türkçe’nin
tarihteki özel ve özgün yanı, 30-35
aktif yılda 100 bin yeni sözcük icat
edilmiş tek dil olması. Yani, yılda 3 bin sözcük demek bu.
Daha da
güzeli, bunu hem yazarlar ayrı yaptı, hem
akademisyenler ayrı yaptı, hem de halk ve öğretmenler ayrı yaptı.
Ötüken
Yayınları’nın Dünya Türkçe’lerini biraraya getiren sözlüğü ise, 250 bin sözcük
içeriyordu.
MS 1000
momentli Lugat-ut-Türk, 7-9 bin sözcük içeriyormuş.
Türkçe,
Dünya’da ve tarihte 15 alfabe
kullanmış tek dil belki de.
Tabii ki
sonuç dönüp dolaşıp göçerliğimize geliyor. Sonuçta, 16. veya 160. Türk
devletini de gömdük artık. Her 2 durum da, göçerliğimizi imliyor.
Türkler’den
ve Türkiye’den tiksinirim ama Türkçe’ye taparım.
Bu da,
benim kişisel tutum ve davranışım: 1.500’den çok anlam yaratarak, tarihin ve
Shakespeare’in rekorunu kırdım.
(21 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder