Ahmet
Nesin’den farklı olarak, Türkiye’de insanların darbeleri şu ya da bu kezinde
değil, hep desteklediğini düşünenlerdeniz.
1923-2013
arasındaki dönemi 9 döneme bölüp, son 2 dönemi, 3 darbe + 3 liberalizm olarak
adlandıranlardanız. Burada sorun; darbelerin hem ülkenin yeniden
sömürgeleştirilmesinin, hem 3 liberalizmin, hem de BOP + ılımlı İslam
projesinin önkoşulu olmasında yatıyor.
Ahmet
Nesin ise şöyle yazmış:
“Türkiye
halklarının ilginç bir özelliği var, herkesin nefret ettiği ve sevdiği bir
darbe var. Doğal olarak da sevdikleri darbeleri demokrasi zanneden bir kesim
her zaman bulunuyor.”
Bizce
bu, eksik, yanlış ve geçersiz bir ibare:
1960
darbesinin ve 1961 Anayasası’nın ardından TİP ve 1968 kuşağının yükselmesinin;
o darbenin değil, Dünya’daki yeni kentleşmenin, 3. Dünya’nın (o zamanki tabirle
ve ikinci kuşak anlamında) 2. Sanayileşme olgusunu yaşaması) sömürgelerin özgür
ülke oluşunun, 1945’ten sonra G-7 ülkelerinde ailenin çöküşüyle oluşan sahipsiz
kuşağın veya kuşakların 1968’li (aslında 1968-1971 arasında 1947-1948 doğumlu
olarak 21-24 yaşında olunması ve bunun da aslında üniversite öğrenciliği değil,
mezuniyeti yaşı olması durumu var: bunun da nedeni, taşralı ve köylü kökenli 1968’lilerin
liseyi epeyi yaşlarda tamamlaması ve onların sürdürdüğü uzun öğrencilik
yıllarıdır) olması / olabilmesinin gibi, epeyi değişik etkenin üstüste binmesi
ile oluşan Batı dalgasının bize ulaşması olduğunu kimse göremiyor.
1971
ise, onu yapanların ve savunanların bile, halkın yöneticilerin ilerisine
geçmesiyle, (sonradan öldürülen, o dönemki başbakanlardan Nihat Erim’in
deyimiyle) demokrasinin üstüne tül
örtülmesi olduğunu söylemesi de artık anımsanmıyor nedense. O anda belli
değildi ama 1971 darbesi de, 1980 darbesinin habercisi, önkoşulu ve öncülü
oldu.
Ara not:
Ancak 2015 bilgileriyle ortaya çıkan biçimde, 1968 ve 1978 kuşağını ülkede silahlı
halk mücadelesine sokabilen, malzemeleyebilen, eğitimleyebilen odak, Filistin ?
FKÖ / El Fetih üzerinden Suriye’deki ve Lübnan’daki kamplar oldu. Sonradan bu
süreç, PKK için de 1980’lerde işledi. O kamplarda eğitimi verenler ve alanlar,
paralı askerler toplamı, CIA elemanları, KGB elemanları gibi epeyi bir politik orji idi: Çünkü zamanın ruhuna
bağlı olarak, belli bir dönemdeki tüm askeri eğitimler / militarizmler, karşıt
politik sistemlerde bile aynıdır, bu eğitim ve sağlık için de böyledir, çünkü
bunların hepsi kitleseldir.
1980
ise, bu açıdan asıl-sonul darbe oldu. Özal, 1980 öncesinde, sırasında ve
sonrasında hep vardı ve bir ABD projesiydi ve bu kezinde tuttu: 0. Liberalizm,
Menderes ile tutmadı ama. Türkiye’yi yeşil sermayeyi de, şeriatçılığı da ilk
sokan bu darbe oldu. Bu açıdan ordu, kendi öz-laik
ilkesini ezdi.
1997
darbesi ise, Erdoğan’ın önkoşulu idi. 1999 Depremi ve 2001 Krizi, süreci
tamamladı.
Görüldüğü
gibi, darbeler olsun, liberalizmler olsun, 10 yılda bir devran eyliyor.
Erdoğan
ise, 2013’te gideceğine rol çalarak, 2013-2023 arasını yeni bir fetret devri
kıldı. Dikkatleri çekerim: Son 4 yılda hiçbir güç onu kımıldatamadı bile. Şu
anda da, belki 2019’da gider, belki gitmez. O gitse de, gitmese de, 2019-2023
arasının, ister restorasyon / reformasyon ile, ister yeni yıkımlar ile hala
yeni fetret devri kalacağı kanısındayız.
Nesin’in
ise, büyük yanılgı içinde olarakki saptaması şu:
“İkincisi
7 Haziran seçimleri oldu. Bu darbe bugüne değin askeri darbeler dışında
Türkiye'de cereyan eden ilk sivil ve demokratik darbeydi esasında.
Sosyalistler, sosyal demokratlar ve Kürtler yıkılmaz denilen AKP hükümetini
sandıkta yıktılar.”
Biz, tam
tersini söylüyoruz: Erdoğan’ı özüne ve aslına döndürüp, şu andaki tek adamlığı
yaratan salaklığın o adı geçenlerde olduğunu. Bugün içeride olan Demirtaş,
2014’te mecliste Erdoğan’ı ayakta alkışlamıştı. CHP, MHP’nin adayına oy
verdirmişti ve artı fezlekeleri kabul etmişti. MHP ise, tek adamlığı
savunacağız derken, bir adamlı bir madamlı oldu.
Bazıları
gibi, IŞİD’in tümüyle TC desteğiyle ayakta durduğunu veya var olduğunu
düşünenlerden değiliz. IŞİD, taa 1980 Taliban’dan beridir süregelen bir
geleneğin son adımı ve ardılı şimdiden oluştu bile.
Biz,
ılımlı İslam olamayacağını 1989’da söylediğimizde veya bir ateist olarak
onların savaş yöntemlerinin ve katliamlarının asıl şeriat olduğunu 2015’te
belirttiğimizde de tepki gördük.
Ayrıca, 1980 ABD yeni askeri stratejisinin,
neo-liberalizmin ve ılımlı İslam projesinin eşlenik ve ama arakesiti olmayan
bölgeleri de içeren bir bütünlük kazandığını düşünüyoruz.
Sorun,
Türkiye’nin bu global denklemde, bir NATO ülkesi olmasına karşın, kazanılması
gerekmeyen bir ülke sayıldığını ve dolayısıyla imhayı hak ettiğini düşünen RAND
uzmanları tarafından etkisiz eleman sayılması gibi. Yani, ya Erdoğan’ı kendi
haline bıraktılar, ya da onun yaptıklarının hiçbir önemi olmadığını
düşünüyorlar.
Ancak,
onların hesabı da tutmadı:
Erdoğan,
2015’teki ilk seçimden sonra 3 ülkeye
birden asker yolladı. Bugün, onu ayakta tutan ve taşıyan da bu militarizm. Bu İslami-alaturka militarizm daha önce
tanımlı değildi: Hele hele Erdoğan, orduyu bu denli tasfiye etmişken böyle
olabilmesi ilginç bizce.
Erdoğan
tabii ki gidecek. AKP tabii ki bitti. Ancak, giderlerken çook canlar
yakacaklar. Bizce, Nesin’ki de dahil. Nesin, Altan’lar gibi, bedavadan halk kahramanı olacak yani.
(12 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder