Pazartesi, Ağustos 14, 2017

Darbeler Erdoğan’ı Değil, Türkiye’yi Bitirdi

Ahmet Nesin’den farklı olarak, Türkiye’de insanların darbeleri şu ya da bu kezinde değil, hep desteklediğini düşünenlerdeniz.
1923-2013 arasındaki dönemi 9 döneme bölüp, son 2 dönemi, 3 darbe + 3 liberalizm olarak adlandıranlardanız. Burada sorun; darbelerin hem ülkenin yeniden sömürgeleştirilmesinin, hem 3 liberalizmin, hem de BOP + ılımlı İslam projesinin önkoşulu olmasında yatıyor.
Ahmet Nesin ise şöyle yazmış:
“Türkiye halklarının ilginç bir özelliği var, herkesin nefret ettiği ve sevdiği bir darbe var. Doğal olarak da sevdikleri darbeleri demokrasi zanneden bir kesim her zaman bulunuyor.”
Bizce bu, eksik, yanlış ve geçersiz bir ibare:
1960 darbesinin ve 1961 Anayasası’nın ardından TİP ve 1968 kuşağının yükselmesinin; o darbenin değil, Dünya’daki yeni kentleşmenin, 3. Dünya’nın (o zamanki tabirle ve ikinci kuşak anlamında) 2. Sanayileşme olgusunu yaşaması) sömürgelerin özgür ülke oluşunun, 1945’ten sonra G-7 ülkelerinde ailenin çöküşüyle oluşan sahipsiz kuşağın veya kuşakların 1968’li (aslında 1968-1971 arasında 1947-1948 doğumlu olarak 21-24 yaşında olunması ve bunun da aslında üniversite öğrenciliği değil, mezuniyeti yaşı olması durumu var: bunun da nedeni, taşralı ve köylü kökenli 1968’lilerin liseyi epeyi yaşlarda tamamlaması ve onların sürdürdüğü uzun öğrencilik yıllarıdır) olması / olabilmesinin gibi, epeyi değişik etkenin üstüste binmesi ile oluşan Batı dalgasının bize ulaşması olduğunu kimse göremiyor.
1971 ise, onu yapanların ve savunanların bile, halkın yöneticilerin ilerisine geçmesiyle, (sonradan öldürülen, o dönemki başbakanlardan Nihat Erim’in deyimiyle) demokrasinin üstüne tül örtülmesi olduğunu söylemesi de artık anımsanmıyor nedense. O anda belli değildi ama 1971 darbesi de, 1980 darbesinin habercisi, önkoşulu ve öncülü oldu.
Ara not: Ancak 2015 bilgileriyle ortaya çıkan biçimde, 1968 ve 1978 kuşağını ülkede silahlı halk mücadelesine sokabilen, malzemeleyebilen, eğitimleyebilen odak, Filistin ? FKÖ / El Fetih üzerinden Suriye’deki ve Lübnan’daki kamplar oldu. Sonradan bu süreç, PKK için de 1980’lerde işledi. O kamplarda eğitimi verenler ve alanlar, paralı askerler toplamı, CIA elemanları, KGB elemanları gibi epeyi bir politik orji idi: Çünkü zamanın ruhuna bağlı olarak, belli bir dönemdeki tüm askeri eğitimler / militarizmler, karşıt politik sistemlerde bile aynıdır, bu eğitim ve sağlık için de böyledir, çünkü bunların hepsi kitleseldir.
1980 ise, bu açıdan asıl-sonul darbe oldu. Özal, 1980 öncesinde, sırasında ve sonrasında hep vardı ve bir ABD projesiydi ve bu kezinde tuttu: 0. Liberalizm, Menderes ile tutmadı ama. Türkiye’yi yeşil sermayeyi de, şeriatçılığı da ilk sokan bu darbe oldu. Bu açıdan ordu, kendi öz-laik ilkesini ezdi.
1997 darbesi ise, Erdoğan’ın önkoşulu idi. 1999 Depremi ve 2001 Krizi, süreci tamamladı.
Görüldüğü gibi, darbeler olsun, liberalizmler olsun, 10 yılda bir devran eyliyor.
Erdoğan ise, 2013’te gideceğine rol çalarak, 2013-2023 arasını yeni bir fetret devri kıldı. Dikkatleri çekerim: Son 4 yılda hiçbir güç onu kımıldatamadı bile. Şu anda da, belki 2019’da gider, belki gitmez. O gitse de, gitmese de, 2019-2023 arasının, ister restorasyon / reformasyon ile, ister yeni yıkımlar ile hala yeni fetret devri kalacağı kanısındayız.
Nesin’in ise, büyük yanılgı içinde olarakki saptaması şu:
“İkincisi 7 Haziran seçimleri oldu. Bu darbe bugüne değin askeri darbeler dışında Türkiye'de cereyan eden ilk sivil ve demokratik darbeydi esasında. Sosyalistler, sosyal demokratlar ve Kürtler yıkılmaz denilen AKP hükümetini sandıkta yıktılar.”
Biz, tam tersini söylüyoruz: Erdoğan’ı özüne ve aslına döndürüp, şu andaki tek adamlığı yaratan salaklığın o adı geçenlerde olduğunu. Bugün içeride olan Demirtaş, 2014’te mecliste Erdoğan’ı ayakta alkışlamıştı. CHP, MHP’nin adayına oy verdirmişti ve artı fezlekeleri kabul etmişti. MHP ise, tek adamlığı savunacağız derken, bir adamlı bir madamlı oldu.
Bazıları gibi, IŞİD’in tümüyle TC desteğiyle ayakta durduğunu veya var olduğunu düşünenlerden değiliz. IŞİD, taa 1980 Taliban’dan beridir süregelen bir geleneğin son adımı ve ardılı şimdiden oluştu bile.
Biz, ılımlı İslam olamayacağını 1989’da söylediğimizde veya bir ateist olarak onların savaş yöntemlerinin ve katliamlarının asıl şeriat olduğunu 2015’te belirttiğimizde de tepki gördük.
 Ayrıca, 1980 ABD yeni askeri stratejisinin, neo-liberalizmin ve ılımlı İslam projesinin eşlenik ve ama arakesiti olmayan bölgeleri de içeren bir bütünlük kazandığını düşünüyoruz.
Sorun, Türkiye’nin bu global denklemde, bir NATO ülkesi olmasına karşın, kazanılması gerekmeyen bir ülke sayıldığını ve dolayısıyla imhayı hak ettiğini düşünen RAND uzmanları tarafından etkisiz eleman sayılması gibi. Yani, ya Erdoğan’ı kendi haline bıraktılar, ya da onun yaptıklarının hiçbir önemi olmadığını düşünüyorlar.
Ancak, onların hesabı da tutmadı:
Erdoğan, 2015’teki ilk seçimden  sonra 3 ülkeye birden asker yolladı. Bugün, onu ayakta tutan ve taşıyan da bu militarizm. Bu İslami-alaturka militarizm daha önce tanımlı değildi: Hele hele Erdoğan, orduyu bu denli tasfiye etmişken böyle olabilmesi ilginç bizce.
Erdoğan tabii ki gidecek. AKP tabii ki bitti. Ancak, giderlerken çook canlar yakacaklar. Bizce, Nesin’ki de dahil. Nesin, Altan’lar gibi, bedavadan halk kahramanı olacak yani.

(12 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: