Bu
soruyu soran ve aşağıdaki alıntıyı yazan kişi, Türkiye’yi boğazlayan ÇÜŞ’lerden
(çokuluslu şirketlerden) birinin danışmanı veya yönetim kurulu üyesi
pozisyonunda. O gözle okuyun oraları yani.
Gelelim
alıntıya:
“Bir
kutuplaşma, ikiye bölünme meselemiz var, referandum sonucunda belirginleşen. Bu
konuda saygın Şükrü Hanioğlu hocamız iki yazı yazdı: “Seküler
ilerlemecilik-ihya temelli muhafazakârlık” diye tanımlamış toplumun
yarılmasını.
Bir iç
savaş korkumuz var: Bosna’dan gelip, Irak ve Suriye’yle dibimizde dolanan, “ya
bizde de olursa” diye ürküten. Değerli Ümit Kıvanç ağabeyimiz yazdı onu da.
Bunlardan
başka hani şu “düşük yoğunluklu çatışma” var bir de. Bilge kişilerimizden
Baskın Oran hocamız, benim “gelecekte geçmiş” veya “tarihte ters perende” filan
dediğim, o konuya değinmiş son yazısında. Biliyorsunuz, Kürt konusu temel
ayrışmamızı dikine kesiyor. Yani yeri gelir, ilerlemeciler, ihyacılar bir olur,
Kürdün tepesine biner ya, onu diyorum.
Durum
böyleyken, “eski Türkiye artık yok” ve zamanında yapılırsa 2019’da olacak
Başkanlık Seçimi duvarına doğru, ulusça yolcusu olduğumuz otobüsü tam gaz süren
bir bıçkın sürücümüz var.”
Dakka
bir, ofsayt bir, gol bir, kendi kalesine gol bir yani.
Kendisinin
açıkça savunduğu üzere, Kürt tarafının ayrılma talebini de katınca, öncelikle 3
Türkiye var ortada:
İzmir ve
ve güney-batı kıyılar, güneydoğu, geri kalanı.
Nüfus
oranları sırasıyla; % 35, % 55, % 10. % 55’deki % 10, AKP’yi reddeden ama
gitmeyi de reddeden kesim. AKP seçmeni şimdilik % 45.
Karşılaştır-karşıtlaştır:
İstanbul’dan
İzmir’e her yıl 15-20 bin kişilik göç başladı. Yurtdışına gidebilenler de
gitti: 20-40 bin kişi toplamda, en eğitimli ve en paralı kesim ama.
İngiltere’nin
1920 tarihli, hiç gerçekleşmemiş, tasarımsal Türkiye haritası, İzmir’i
Yunanistan’a bırakır, gavur İzmir
anlayışı o zaman da vardı, bugün de var.
Aynı
İzmir üzerinden, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan’a buğday satmak veya
satmamak çatışması vardı. Konyalılar satıyordu, Celal Bayar satılmamasını
istiyordu, İsmet İnönü satılmasını istiyordu. 2. ve 3. adamların, bu birbirine
illa ki zıt durumu, 1938-1960 arasında hep vardı ama görülüyor ki daha öncesi
de varmış: Çünkü Bayar liberal, İnönü devletçi oldu sonradan. Atatürk,
başbakanlığı İnönü’ye, ekonomiyi Bayar’a emanet ederek, daha 1923’te onların bu
2.’lik-3.’lük konumlarını onaylamıştı ama o zamanlar bir sürü ikili aday vardı
bu konum için, hepsi elendi, onlar kaldı.
Güneydoğu,
aslına bakılırsa daha 19. Yüzyıl’da ayrı
devlet hayalindeydi. Daha o zaman bile, Talabani-Barzani aileleri
arasında çatışma vardı.
Güneydoğu,
tıpkı Filistin-FKÖ gibi, 1970’lerde sol görünüp, uzun ve yüzyıllık şeriatına
geri dönüş yaptı. Demirtaş’ın namaz kılması bundandır.
AKP’nin
bölgesi, 1921-1922 yıllarındaki çoğu padişah tarafından fıştıklanmış ve dinsel
tabanlı 15-25 isyanda yayılı (bakınız Genelkurmay yayını: Kurtuluş Savaşı’nda Halk İsyanları). Yani o bölge de, yüzyıl
öncesinde tanımlıydı: Fakir, eğitimsiz, kara toplumu kitle.
Türkiye’nin
bugünkü durumu; Gümülcine, Hatay, Kuzey Kıbrıs, Acaristan, Nahcıvan
konularında, Atatürk üzerinden ama onun düşüncelerine çoğunluk uymayarak
gelişti. Atatürk, Hatay’ı kesin istedi ama diğerlerini değil. Hatta Türkiye’ye
gelmek isteyen (dilleri Anadolu Türkçesi’ne, Azerice’den daha yakın olan) hristiyan
Gagavuzlar’a bile, yerlerinde kalmalarını önerdi.
Toparlarsak;
Türkiye 3 temel, 5 tali, artı (Üsküp, Pazarağaç-Dobruca, Köstence) 3-5 üçüncü
derecede ağırlıklı bölge ile aslında 10’larca parçadan oluşuyor. 1965 gibi,
ülkemizde varlığı tanınmış 100 halk vardı, bunların listesi kitaplarda var.
1915
Ermeni tehciri, 1922 Rum mübadelesi, 1924 levant hristiyan ne(-si?) ile 1’er milyondan
3 milyon gayrımüslim, ölü veya diri olarak Türkiye topraklarından çıkarıldı. O
tarihte, Kürtler de 1 milyon idi ve bu azınlıkların mallarının üzerine
yattılar. Nüfus projeksiyonu ile 1911 almanağı kaydı ve 2017 tahmini üzerinden
o 1, oldu 8 milyon.
Kürtler’in
4 ülkeliliği, 4 liderliliği ve 4 federasyonluluğu, onları kolay kolay tek ülke
yapmayacak gibi görünüyor. Bildiğim, Türkiyeli Kürtler’in kendilerini
diğerlerinden daha üstün gördüğü.
Anne
tarafım İzmirli olduğu ve İzmir’i 1963’ten beridir doğrudan izleyebildiğim
için, daha o zaman bile İzmir laik filan değildi, bunu biliyorum. Ordunun bile
yeterince laik olmadığını, yemekte Tanrı’ya dua edilmesiyle 2000’de gördüm.
Ortanın
solu olmasından, yani 1970’lerden beridir CHP, aslında laik falan değil. Bunu
rahmetli dayımdan biliyorum: Oğullarının adlarını Mustafa ve Kemal koyacak
denli Atatürkçü geçinen dayım, sol elimi
kullanmamı günah bularak elime
vururdu.
Yani,
eğer bu 3 veya N Türkiye boğazlaşacaksa, bu süreç, doğrudan bildiğim kadarıyla 50-60
yıldır var.
Gelelim
asıl ve halihazırdaki momente:
Bu 3
bölgenin birbirinden ayrılması, fiilen zor, çünkü arakesit nüfusları çok.
Hiçbir Kürt’ün İstanbul’dan Diyarbakır’a
geri döneceğini sanmıyorum. Bunu açıkça hak iddia ederek, kendileri de söyledi
zaten.
İzmir-Ankara ayrımı, biraz daha kolay. Çünkü
zamanında İzmir Ticaret Odası mensupları, güneydoğuyu verip kurtulmaktan söz
ediyorlardı Çiller’e.
Bu 3’ünden
e güçlü olup, diğerlerini yutmaya kalkışabilecek olanı Ankara, tabii ki bir de
Erdoğan’ın hırsı.
Ancak
biz, bu 3’e bölünmenin önümüzdeki 25 yıl içinde pek mümkün olamayacağını, çünkü
G-7’nin buna izin vermeyeceğini düşünüyoruz. Onlar isteselerdi, zaten çoktan
bölünmüştük. Bunun korkusu yetsin istiyorlar. Bir de, güçler büyüdükçe,
hesapların vadesi de uzuyor. Haa, bu da tüm emperyalistlerin uzun vadeli
planlarının tutmaması demek ayrı konu.
Bakalım
Selcen, bu konuyu nasıl bağlamış?:
“Ha
aramızdan bir arkadaş, “ya benimsin ya kara toprağın” der de, yine yakmaya
yönelir mi köküne kadar bu ülkeyi? Orası meçhul. Danton’a atfedilen “cüret,
cüret, daha fazla cüret ve vatan kurtulmuş olacak” ve Napolyon’a atfedilen
“önce angaje olalım, gerisine sonra bakarız” sözleriyle bitirelim yemek
tarifimizi.”
İlk
tezi, dese dese Erdoğan’ın diyeceğini belirterek yanıtladık.
Gerisinde
ise, referansın Napolyon-Danton değil, beylik ve fetret dönemleri olduğu
kanısındayız. Tarihin çöküş dönemlerinde merkezi otoriteler zayıfladığı için,
ülkeler küçülür ve sayıları artar: 1945-2015 arasında da, 100’den 200’e çıktı
ülke sayısı ve sırada en az 20 ülke bekliyor, 4 Kürt federasyonu dahil.
Bizim
tezimiz, Türkiye’nin parçalansa bile, yeniden birleşeceği; Kürtler’in ise
birleşse bile, yeniden parçalanacağı yönünde.
Türkler
550’den ve ilk devletlerinden beridir, iç savaşı pek severler ama yine de 150
ülke kurup batırmışlardır, sonuncusu dahil.
Kürtler
de iç savaşı pek severler ama emperyalist katkısı olmadan 1 ülke kurabildikleri
henüz vaki değil. Üstelik Asyasal Ortadoğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da işgalci
halk konumundalar, çünkü dilleri İndo-Avrupalı, Aramaik değil.
Her 2
halk(-lar) da göçer ruhlu hala, onu belirterek, konuya es verelim.
(20 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder