Pazar, Ağustos 20, 2017

İki Türkiye Boğazlaşır mı?

Bu soruyu soran ve aşağıdaki alıntıyı yazan kişi, Türkiye’yi boğazlayan ÇÜŞ’lerden (çokuluslu şirketlerden) birinin danışmanı veya yönetim kurulu üyesi pozisyonunda. O gözle okuyun oraları yani.
Gelelim alıntıya:
“Bir kutuplaşma, ikiye bölünme meselemiz var, referandum sonucunda belirginleşen. Bu konuda saygın Şükrü Hanioğlu hocamız iki yazı yazdı: “Seküler ilerlemecilik-ihya temelli muhafazakârlık” diye tanımlamış toplumun yarılmasını.
Bir iç savaş korkumuz var: Bosna’dan gelip, Irak ve Suriye’yle dibimizde dolanan, “ya bizde de olursa” diye ürküten. Değerli Ümit Kıvanç ağabeyimiz yazdı onu da.
Bunlardan başka hani şu “düşük yoğunluklu çatışma” var bir de. Bilge kişilerimizden Baskın Oran hocamız, benim “gelecekte geçmiş” veya “tarihte ters perende” filan dediğim, o konuya değinmiş son yazısında. Biliyorsunuz, Kürt konusu temel ayrışmamızı dikine kesiyor. Yani yeri gelir, ilerlemeciler, ihyacılar bir olur, Kürdün tepesine biner ya, onu diyorum.
Durum böyleyken, “eski Türkiye artık yok” ve zamanında yapılırsa 2019’da olacak Başkanlık Seçimi duvarına doğru, ulusça yolcusu olduğumuz otobüsü tam gaz süren bir bıçkın sürücümüz var.”
Dakka bir, ofsayt bir, gol bir, kendi kalesine gol bir yani.
Kendisinin açıkça savunduğu üzere, Kürt tarafının ayrılma talebini de katınca, öncelikle 3 Türkiye var ortada:
İzmir ve ve güney-batı kıyılar, güneydoğu, geri kalanı.
Nüfus oranları sırasıyla; % 35, % 55, % 10. % 55’deki % 10, AKP’yi reddeden ama gitmeyi de reddeden kesim. AKP seçmeni şimdilik % 45.
Karşılaştır-karşıtlaştır:
İstanbul’dan İzmir’e her yıl 15-20 bin kişilik göç başladı. Yurtdışına gidebilenler de gitti: 20-40 bin kişi toplamda, en eğitimli ve en paralı kesim ama.
İngiltere’nin 1920 tarihli, hiç gerçekleşmemiş, tasarımsal Türkiye haritası, İzmir’i Yunanistan’a bırakır, gavur İzmir anlayışı o zaman da vardı, bugün de var.
Aynı İzmir üzerinden, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan’a buğday satmak veya satmamak çatışması vardı. Konyalılar satıyordu, Celal Bayar satılmamasını istiyordu, İsmet İnönü satılmasını istiyordu. 2. ve 3. adamların, bu birbirine illa ki zıt durumu, 1938-1960 arasında hep vardı ama görülüyor ki daha öncesi de varmış: Çünkü Bayar liberal, İnönü devletçi oldu sonradan. Atatürk, başbakanlığı İnönü’ye, ekonomiyi Bayar’a emanet ederek, daha 1923’te onların bu 2.’lik-3.’lük konumlarını onaylamıştı ama o zamanlar bir sürü ikili aday vardı bu konum için, hepsi elendi, onlar kaldı.
Güneydoğu, aslına bakılırsa daha 19. Yüzyıl’da ayrı devlet hayalindeydi. Daha o zaman bile, Talabani-Barzani aileleri arasında çatışma vardı.
Güneydoğu, tıpkı Filistin-FKÖ gibi, 1970’lerde sol görünüp, uzun ve yüzyıllık şeriatına geri dönüş yaptı. Demirtaş’ın namaz kılması bundandır.
AKP’nin bölgesi, 1921-1922 yıllarındaki çoğu padişah tarafından fıştıklanmış ve dinsel tabanlı 15-25 isyanda yayılı (bakınız Genelkurmay yayını: Kurtuluş Savaşı’nda Halk İsyanları). Yani o bölge de, yüzyıl öncesinde tanımlıydı: Fakir, eğitimsiz, kara toplumu kitle.
Türkiye’nin bugünkü durumu; Gümülcine, Hatay, Kuzey Kıbrıs, Acaristan, Nahcıvan konularında, Atatürk üzerinden ama onun düşüncelerine çoğunluk uymayarak gelişti. Atatürk, Hatay’ı kesin istedi ama diğerlerini değil. Hatta Türkiye’ye gelmek isteyen (dilleri Anadolu Türkçesi’ne, Azerice’den daha yakın olan) hristiyan Gagavuzlar’a bile, yerlerinde kalmalarını önerdi.
Toparlarsak; Türkiye 3 temel, 5 tali, artı (Üsküp, Pazarağaç-Dobruca, Köstence) 3-5 üçüncü derecede ağırlıklı bölge ile aslında 10’larca parçadan oluşuyor. 1965 gibi, ülkemizde varlığı tanınmış 100 halk vardı, bunların listesi kitaplarda var.
1915 Ermeni tehciri, 1922 Rum mübadelesi, 1924 levant hristiyan ne(-si?) ile 1’er milyondan 3 milyon gayrımüslim, ölü veya diri olarak Türkiye topraklarından çıkarıldı. O tarihte, Kürtler de 1 milyon idi ve bu azınlıkların mallarının üzerine yattılar. Nüfus projeksiyonu ile 1911 almanağı kaydı ve 2017 tahmini üzerinden o 1, oldu 8 milyon.
Kürtler’in 4 ülkeliliği, 4 liderliliği ve 4 federasyonluluğu, onları kolay kolay tek ülke yapmayacak gibi görünüyor. Bildiğim, Türkiyeli Kürtler’in kendilerini diğerlerinden daha üstün gördüğü.
Anne tarafım İzmirli olduğu ve İzmir’i 1963’ten beridir doğrudan izleyebildiğim için, daha o zaman bile İzmir laik filan değildi, bunu biliyorum. Ordunun bile yeterince laik olmadığını, yemekte Tanrı’ya dua edilmesiyle 2000’de gördüm.
Ortanın solu olmasından, yani 1970’lerden beridir CHP, aslında laik falan değil. Bunu rahmetli dayımdan biliyorum: Oğullarının adlarını Mustafa ve Kemal koyacak denli Atatürkçü geçinen dayım, sol elimi kullanmamı günah bularak elime vururdu.
Yani, eğer bu 3 veya N Türkiye boğazlaşacaksa, bu süreç, doğrudan bildiğim kadarıyla 50-60 yıldır var.
Gelelim asıl ve halihazırdaki momente:
Bu 3 bölgenin birbirinden ayrılması, fiilen zor, çünkü arakesit nüfusları çok. Hiçbir Kürt’ün İstanbul’dan Diyarbakır’a geri döneceğini sanmıyorum. Bunu açıkça hak iddia ederek, kendileri de söyledi zaten.
İzmir-Ankara ayrımı, biraz daha kolay. Çünkü zamanında İzmir Ticaret Odası mensupları, güneydoğuyu verip kurtulmaktan söz ediyorlardı Çiller’e.
Bu 3’ünden e güçlü olup, diğerlerini yutmaya kalkışabilecek olanı Ankara, tabii ki bir de Erdoğan’ın hırsı.
Ancak biz, bu 3’e bölünmenin önümüzdeki 25 yıl içinde pek mümkün olamayacağını, çünkü G-7’nin buna izin vermeyeceğini düşünüyoruz. Onlar isteselerdi, zaten çoktan bölünmüştük. Bunun korkusu yetsin istiyorlar. Bir de, güçler büyüdükçe, hesapların vadesi de uzuyor. Haa, bu da tüm emperyalistlerin uzun vadeli planlarının tutmaması demek ayrı konu.
Bakalım Selcen, bu konuyu nasıl bağlamış?:
“Ha aramızdan bir arkadaş, “ya benimsin ya kara toprağın” der de, yine yakmaya yönelir mi köküne kadar bu ülkeyi? Orası meçhul. Danton’a atfedilen “cüret, cüret, daha fazla cüret ve vatan kurtulmuş olacak” ve Napolyon’a atfedilen “önce angaje olalım, gerisine sonra bakarız” sözleriyle bitirelim yemek tarifimizi.”
İlk tezi, dese dese Erdoğan’ın diyeceğini belirterek yanıtladık.
Gerisinde ise, referansın Napolyon-Danton değil, beylik ve fetret dönemleri olduğu kanısındayız. Tarihin çöküş dönemlerinde merkezi otoriteler zayıfladığı için, ülkeler küçülür ve sayıları artar: 1945-2015 arasında da, 100’den 200’e çıktı ülke sayısı ve sırada en az 20 ülke bekliyor, 4 Kürt federasyonu dahil.
Bizim tezimiz, Türkiye’nin parçalansa bile, yeniden birleşeceği; Kürtler’in ise birleşse bile, yeniden parçalanacağı yönünde.
Türkler 550’den ve ilk devletlerinden beridir, iç savaşı pek severler ama yine de 150 ülke kurup batırmışlardır, sonuncusu dahil.
Kürtler de iç savaşı pek severler ama emperyalist katkısı olmadan 1 ülke kurabildikleri henüz vaki değil. Üstelik Asyasal Ortadoğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da işgalci halk konumundalar, çünkü dilleri İndo-Avrupalı, Aramaik değil.
Her 2 halk(-lar) da göçer ruhlu hala, onu belirterek, konuya es verelim.

(20 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: