Çarşamba, Ağustos 16, 2017

Yeniden Sezai Koyunbakan ve Taht Oyunları

Kendisinin bakış açısı şu:
“GOT’un kurgusunun bir Yunan tragedyası olduğu yönündeki yorumlar, dizinin seyrini Jon Snow’un hikayesi olarak okursak, epeyce yerinde. Aristoteles ‘Poetika’da, tragedyadaki öykülemeyi tartışırken, “karmaşık tragedyalar”da iki unsurdan bahseder: “Tanınma” ve “baht dönüşümü”. Oedipus’u hatırlarsak, orada baba Laios’un lanetlenmesiyle Oedipus, bir nevi tanrıların öç alma aracına dönmüştü. Böylece, Oedipus “dünyaya tanıtılıyordu”. Aristoteles’in kastettiği “tanınma” ise, her şey olup bittikten sonra, Oedipus birilerini öldürdükten, kraliçeyle evlendikten sonra kimin kim olduğunun açığa çıkmasıyla, olup bitenlerin iç yüzünü öğrenmesidir.”
En temel ve en sonuncu irdelemeyi baştan yapalım:
Yunan tragedyası olsun, Shakespeare oyunu olsun, iktidarı olumlar. Taht Oyunları ise, hiç bilincine varmadan ve istemeden çoktaan tüm iktidarları değilledi, çünkü tüm iktidar seçeneklerinde ve almaşıklarında, halklar ve muktedirler toptan kaybediyorlar ki bu tarihte genel çöküş dönemlerine karşılık gelir ki bizler 5 bin yıllık Dünya Sistemi’nde onlardan 14.’sü içindeyiz, yani şimdi ve burada bir kurmaca-gerçek eşlenikliği mevcut ki bizim bakış açımızdan bu da bir praksis olmakta ki bu bir anarşizm olması zorunlu sava değildir.
Aristo’nun katarsisine gelince:
Biz burjuvazinin ölümcül ayırtsızlığının yabancılaşarak özdeşleşme olduğunu, panzehirinse özdeşleşerek yabancılaşmada yattığını düşünüyoruz, savlıyoruz ve gerçek yaşamda bunun göstergelerini açımlıyoruz.
Dolayısıyla burada, katarsis veya anti-katarsis yok. Yüksek dozda zehir popüler kültürle ölme veya sağ kalma var.
Aristo zaten, kitleyi gütmek için, popüler kültürü öven bir kuramcı. Brecht ise, ayrılması gereken Doğu Almanya’yla birleşerek, kendi ‘yabancılaşmaya karşı yabancılaşma’ tezini kendi değilledi.
Dizi uzun sürsün diye, artık roman temel metni elde olmayan Taht Oyunları dizisi, daha çok kitleyi çekmek için (ki bunu başardı da), diziyi Bizans entrikası melokkomikliğine taşıdı. Ned Stark da yeniden dirilecek, görürsünüz.
Oradaki tek geçerli tez, kardeş kardeşe karşı (iç savaş) ve ejderha ejderhaya karşı (hegemonların birbirine girmesi veya AB’nin 2 dünya savaşı’sı).
Ama bu da, kitle-köle (% 99 vs % 1) iktidara karşı veya Spartacus dizisi değil.
Veya, o çakma Atina demokrasisi varken, Atina’nın nüfusunun üçte biri köleydi ve diğer-kalan yarımki kadınların da oy verme hakkı yoktu.
‘Ey kari’ yok bu kez, ‘ey seyirci’ var.
Ey seyirci, sen kimlerdensin, bakıim?
Dipnot:
Alıntıdaki yoruma katılmıyoruz:
Burada tanınma değil, (hesapça İsa’nın çarmıha gerilerek, insanlığın geçmiş, halihazırdaki ve gelecek tüm günahlarını ödemesi gibi) kefaret ödemek için, (Spartacus veya entelektüel gibi) alnında 32 punto ‘keriz’ yazan birinin, kendini günah veya zekat keçisi yapması durumu sözkonusu ki buradaki keriz, iktidar peşinde olmayan Snow olmakta. Üstelik Odip de, pekala tanrıları s.ktiredebilirdi, Sokrat etti örneğin: Doğru, bunu kellesiyle ödedi ama hiç olmazsa savunduğu bir dava için.

(13 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: