Kendisinin
bakış açısı şu:
“GOT’un
kurgusunun bir Yunan tragedyası olduğu yönündeki yorumlar, dizinin seyrini Jon
Snow’un hikayesi olarak okursak, epeyce yerinde. Aristoteles ‘Poetika’da,
tragedyadaki öykülemeyi tartışırken, “karmaşık tragedyalar”da iki unsurdan
bahseder: “Tanınma” ve “baht dönüşümü”. Oedipus’u hatırlarsak, orada baba
Laios’un lanetlenmesiyle Oedipus, bir nevi tanrıların öç alma aracına dönmüştü.
Böylece, Oedipus “dünyaya tanıtılıyordu”. Aristoteles’in kastettiği “tanınma”
ise, her şey olup bittikten sonra, Oedipus birilerini öldürdükten, kraliçeyle
evlendikten sonra kimin kim olduğunun açığa çıkmasıyla, olup bitenlerin iç
yüzünü öğrenmesidir.”
En temel
ve en sonuncu irdelemeyi baştan yapalım:
Yunan
tragedyası olsun, Shakespeare oyunu olsun, iktidarı olumlar. Taht Oyunları ise,
hiç bilincine varmadan ve istemeden çoktaan tüm iktidarları değilledi, çünkü
tüm iktidar seçeneklerinde ve almaşıklarında, halklar ve muktedirler toptan kaybediyorlar
ki bu tarihte genel çöküş dönemlerine karşılık gelir ki bizler 5 bin yıllık
Dünya Sistemi’nde onlardan 14.’sü içindeyiz, yani şimdi ve burada bir kurmaca-gerçek eşlenikliği mevcut ki
bizim bakış açımızdan bu da bir praksis
olmakta ki bu bir anarşizm olması zorunlu sava değildir.
Aristo’nun
katarsisine gelince:
Biz burjuvazinin ölümcül ayırtsızlığının yabancılaşarak özdeşleşme olduğunu,
panzehirinse özdeşleşerek yabancılaşmada
yattığını düşünüyoruz, savlıyoruz ve gerçek yaşamda bunun göstergelerini
açımlıyoruz.
Dolayısıyla
burada, katarsis veya anti-katarsis yok. Yüksek dozda zehir popüler kültürle
ölme veya sağ kalma var.
Aristo
zaten, kitleyi gütmek için, popüler kültürü öven bir kuramcı. Brecht ise,
ayrılması gereken Doğu Almanya’yla birleşerek, kendi ‘yabancılaşmaya karşı yabancılaşma’ tezini kendi değilledi.
Dizi
uzun sürsün diye, artık roman temel metni elde olmayan Taht Oyunları dizisi,
daha çok kitleyi çekmek için (ki bunu başardı da), diziyi Bizans entrikası melokkomikliğine taşıdı. Ned Stark da yeniden
dirilecek, görürsünüz.
Oradaki
tek geçerli tez, kardeş kardeşe karşı (iç savaş) ve ejderha ejderhaya karşı (hegemonların
birbirine girmesi veya AB’nin 2 dünya savaşı’sı).
Ama bu
da, kitle-köle (% 99 vs % 1) iktidara karşı veya Spartacus dizisi değil.
Veya, o çakma Atina demokrasisi varken,
Atina’nın nüfusunun üçte biri köleydi ve diğer-kalan yarımki kadınların da oy
verme hakkı yoktu.
‘Ey
kari’ yok bu kez, ‘ey seyirci’ var.
Ey
seyirci, sen kimlerdensin, bakıim?
Dipnot:
Alıntıdaki
yoruma katılmıyoruz:
Burada
tanınma değil, (hesapça İsa’nın çarmıha gerilerek, insanlığın geçmiş,
halihazırdaki ve gelecek tüm günahlarını ödemesi gibi) kefaret ödemek için, (Spartacus
veya entelektüel gibi) alnında 32 punto ‘keriz’ yazan birinin, kendini günah
veya zekat keçisi yapması durumu sözkonusu ki buradaki keriz, iktidar peşinde
olmayan Snow olmakta. Üstelik Odip de, pekala tanrıları s.ktiredebilirdi,
Sokrat etti örneğin: Doğru, bunu kellesiyle ödedi ama hiç olmazsa savunduğu bir dava için.
(13 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder