Çarşamba, Ağustos 09, 2017

Acaip İnsanları Sevelim Yazarlığı ve Slaktivizmi

Bu ülkede zengini fakiri oldum olası sadakaseverliği sever.
Bu, ‘acaip insanları sevelim’ biçiminde de tezahür etmiş.
Yazarlardan Cezmi Ersöz, Oktay Güzeloğlu, en son da (yeni okuduğum) Ümit Bayazoğlu bu türden birer kabzımal-yazar olmakta: Acaipseverlik pazarlıyorlar.
Not-şerh 1: Bu acaipseverlik, Ot-Kafa çizgisindeki göreli yeni mizahımsı dergilerin ideolojimsilik çizgilerinden biri aynı zamanda.
Not-şerh 2: Güzide hanım bir yazarımızın genç Kürt erkekleri ile beyaz Türk gençkızlarımızın tanışmasına bir şeylik (nelik?) ettiğini açıkça yazabilmesine kadar gidiyor bu dejenerasyon.
Not-şerh 3: Bu acaipseverlik, tüm-azınlıkları-severlik biçiminde genel bir alan denklemine de sahip. O nedenle, 1970’lerdeki FKÖ’lü G-7 acaipseverliği ile 2000’lerdeki PKK’li 4. Dünya acaipseverliği çakışıyor: 2 örgüt de sol-marksist görünen başlayıp, sağ-Müslüman olan olarak gerçek yüzünü ortaya koydu, ortak yönleri bu yani: Bu kez de, 2000’lerde Türkiye’de alaturka Müslümanlar’ın başörtüsü gönüllü kulluğunu özgürleştirme biçiminde bile tezahür olabildi ki bu PKK’lileri de içerdi, RP’lileri de, AKP’lileri de. Şimdi de, AKP’liler o bir zamanlar kendilerini savunanları içeri tıkıyorlar. Nasıl ama?
Tüm bunları sevmek ve savunmak slaktivizm’dir.
Tüm bunları sevmek, savunmak ve üstüne bir de allayıp pullayıp yazmak, yazarlık değil, celeplik ve kabzımallıktır.
Gelelim Bayazoğlu’na:
Bu türden 1 cilt kitabı daha varmış. ‘Hatırda Kalmaz, Satırda Kalır’, bunların ikincisiymiş.
Epeyi hatalı tutum ve davranış içeriyor bu cilt:
Kitapta 2 portre olan rahmetli Naki Bey’i ve hala yaşayan Vahan Usta’yı, 30 yıllık seyyar sahhaflık mesleğim gereği doğrudan tanıdığım için, onlar hakkında anlatılanlardaki eksikleri ve hataları görebildim.
Buradan da, Bayazoğlu’nun tanımadan yazdığı kendisinden önce mevta olmuş acaipler hakkında, bir bakıma dezenformasyon yaptığını baştan kabullendim.
Bir insanı yazıyla portrelemek, onu olduğu gibi yazmaktır, satılacağını umduğun biçimde överek yazmak, kötü yanlarını bile parlak göstermek değildir.
Naki Bey, tüm kitaplarını başkalarına kaptırdı örneğin. Vahan Usta, onyıllardır yıkanmaz ve son 30 yıldır kitapçı falan değildir, eski kitapçıdır yalnızca örneğin.
Bir ara nostaljiperverlik vardı, şimdi de bu anormalseverlik var.
Kendim de, azınlıklar içinde azınlık olmamı sağlayan, onlarca anormallik sahibi olduğum için, bu acaipseverliğin ve birleşiği altkültürün, olmadık insanların beni sevmesine, olmadık insanların da benden nefret etmesine neden olduğuna tam 43 yıldır bizzat tanığım.
Bana batan da bu:
Dezenformasyon. Kendine yalan söylemek ya da.
İyi veya kötü, güzel veya çirkin.
Doğruyu yazacaksın. Olduğu gibi yazacaksın. Naturalizm dozunda yani. Dümdüz yazacaksın, durumu süslemeyeceksin, acaipleri aksesuar (sokak mobilyası) durumuna indirgemeyeceksin.
Sözünü ettiğim bu 3 yazar da öyle yaptı ama kendisi de hırsız olan hırsız-yazar Mehmet Kartal, yaşadıklarını doğrudan ve içeriden dilegetirerek onların yalanlarını gömdü. Ve tabii erken öldü, tüm diğerleri gibi.
Viktor Frankl’ın toplama kampı için saptadığı üzere.
İlk önce en iyiler öldüler.
Haa, bu onları ne kadar salak ve cahil durumuna düşürdü ayrı konu.
Kalan acaipler ise, şu ya da bu biçimde kötü, hatta şeytani kötü oldular.
Ben dahildir bu hesaba.
Ayrıca, satırda kaldığı kadar, fotoda da kalır. Benim ‘Kuburkent İstanbul’ fotoğraf-metin projem gibi.
Dipnot:
Kendisi de içeriden gelen bir acaip olan Oktay Çetinkaya da, İnstagram’daki ‘fakirmeczup’ bölümü ile, bu acaipseverliği sürdürüyor. Yani, her içeriden gelen ve yazan doğruyu söylemiyor.

(7 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: