Bu
ülkede zengini fakiri oldum olası sadakaseverliği
sever.
Bu, ‘acaip insanları sevelim’ biçiminde de
tezahür etmiş.
Yazarlardan
Cezmi Ersöz, Oktay Güzeloğlu, en son da (yeni okuduğum) Ümit Bayazoğlu bu
türden birer kabzımal-yazar olmakta: Acaipseverlik pazarlıyorlar.
Not-şerh
1: Bu acaipseverlik, Ot-Kafa çizgisindeki göreli yeni mizahımsı dergilerin ideolojimsilik
çizgilerinden biri aynı zamanda.
Not-şerh
2: Güzide hanım bir yazarımızın genç Kürt erkekleri ile beyaz Türk
gençkızlarımızın tanışmasına bir şeylik (nelik?) ettiğini açıkça yazabilmesine
kadar gidiyor bu dejenerasyon.
Not-şerh
3: Bu acaipseverlik, tüm-azınlıkları-severlik
biçiminde genel bir alan denklemine de sahip. O nedenle, 1970’lerdeki FKÖ’lü
G-7 acaipseverliği ile 2000’lerdeki PKK’li 4. Dünya acaipseverliği çakışıyor: 2
örgüt de sol-marksist görünen başlayıp, sağ-Müslüman olan olarak gerçek yüzünü
ortaya koydu, ortak yönleri bu yani: Bu kez de, 2000’lerde Türkiye’de alaturka
Müslümanlar’ın başörtüsü gönüllü kulluğunu özgürleştirme biçiminde bile tezahür
olabildi ki bu PKK’lileri de içerdi, RP’lileri de, AKP’lileri de. Şimdi de,
AKP’liler o bir zamanlar kendilerini
savunanları içeri tıkıyorlar. Nasıl ama?
Tüm
bunları sevmek ve savunmak slaktivizm’dir.
Tüm
bunları sevmek, savunmak ve üstüne bir de allayıp pullayıp yazmak, yazarlık
değil, celeplik ve kabzımallıktır.
Gelelim
Bayazoğlu’na:
Bu
türden 1 cilt kitabı daha varmış. ‘Hatırda Kalmaz, Satırda Kalır’, bunların
ikincisiymiş.
Epeyi
hatalı tutum ve davranış içeriyor bu cilt:
Kitapta
2 portre olan rahmetli Naki Bey’i ve hala yaşayan Vahan Usta’yı, 30 yıllık
seyyar sahhaflık mesleğim gereği doğrudan tanıdığım için, onlar hakkında
anlatılanlardaki eksikleri ve hataları görebildim.
Buradan
da, Bayazoğlu’nun tanımadan yazdığı kendisinden önce mevta olmuş acaipler
hakkında, bir bakıma dezenformasyon yaptığını baştan kabullendim.
Bir
insanı yazıyla portrelemek, onu olduğu gibi yazmaktır, satılacağını umduğun
biçimde överek yazmak, kötü yanlarını bile parlak göstermek değildir.
Naki
Bey, tüm kitaplarını başkalarına kaptırdı örneğin. Vahan Usta, onyıllardır
yıkanmaz ve son 30 yıldır kitapçı falan değildir, eski kitapçıdır yalnızca
örneğin.
Bir ara nostaljiperverlik vardı, şimdi de bu anormalseverlik var.
Kendim
de, azınlıklar içinde azınlık olmamı
sağlayan, onlarca anormallik sahibi olduğum için, bu acaipseverliğin ve
birleşiği altkültürün, olmadık insanların beni sevmesine, olmadık insanların da
benden nefret etmesine neden olduğuna tam 43 yıldır bizzat tanığım.
Bana
batan da bu:
Dezenformasyon. Kendine yalan söylemek ya da.
İyi veya
kötü, güzel veya çirkin.
Doğruyu
yazacaksın. Olduğu gibi yazacaksın. Naturalizm
dozunda yani. Dümdüz yazacaksın, durumu süslemeyeceksin, acaipleri aksesuar (sokak mobilyası) durumuna
indirgemeyeceksin.
Sözünü
ettiğim bu 3 yazar da öyle yaptı ama kendisi de hırsız olan hırsız-yazar Mehmet
Kartal, yaşadıklarını doğrudan ve içeriden dilegetirerek onların yalanlarını
gömdü. Ve tabii erken öldü, tüm diğerleri gibi.
Viktor
Frankl’ın toplama kampı için saptadığı üzere.
İlk önce en iyiler öldüler.
Haa, bu
onları ne kadar salak ve cahil durumuna düşürdü ayrı konu.
Kalan
acaipler ise, şu ya da bu biçimde kötü, hatta şeytani kötü oldular.
Ben
dahildir bu hesaba.
Ayrıca,
satırda kaldığı kadar, fotoda da kalır. Benim ‘Kuburkent İstanbul’
fotoğraf-metin projem gibi.
Dipnot:
Kendisi
de içeriden gelen bir acaip olan Oktay Çetinkaya da, İnstagram’daki ‘fakirmeczup’
bölümü ile, bu acaipseverliği sürdürüyor. Yani, her içeriden gelen ve yazan doğruyu
söylemiyor.
(7 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder