Pazartesi, Ekim 02, 2017

Ayşegül Karakülhancı Duman Negasyonu: Almanya Seçimlerinin Geleceğe Anlattıkları

Ayşegül Karakülhancı Duman, son Almanya genel seçimine (Eylül 2017) çok dar açılı bakmış:
“Seçmenler, geçtiğimiz pazar günü Almanya seçimlerinde Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve kardeş parti Hristiyan Sosyal Birliği’nin (CSU) oluşturduğu ‘Büyük Kaolisyon’u tercih etmediler. Sosyal Demokratlar yıkıcı bir seçim sonucu aldılar: % 20,5. CDU ve CSU da % 32,9 gibi, kendileri açısından felaket olarak nitelendirilebilecek bir sonuçla karşı karşıya kaldılar. Böylelikle Büyük Koalisyon % 14’lük bir oy kaybına uğradı.”
Küsurunu boşver. Bu ne demek?:
Üçte ikiden yarıya düşen bir sağ-sol tercihi değişimi.
De bu, Almanya’da zaten taa Yeşiller ile 1980’de başlayan bir süreç. Yani, Kohl üzerinden neo-liberal dönemin ilk momentinde. 20 yıllık Kohl sol ayraç oldu, 15 yıllık Merkel de sağ ayraç. O süreçte, sağ ve sol bir o gitti bu geldi yaşadılar hep ama temelde, bu SPD’nin (sosyal demokrat veya sosyalist geçinenlerin) teslimiyetçiliği üzerinden okunarak, solun sağa geçmişi ve geleceği peşkeş çekmesi oldu.
Bu, Blair’in Bush maymunluğu ile de böyleydi, Hollande’nin Macron’a Fransa’yı peşkeş çekmesi ile de böyle devam etti. Mutsuz Son ama: Macron Fransa’nın gelecek 20 yılını gömdü çoktan, Trump ABD’yi sıfırladı çoktan.
İşte, köşe yazarı bunları okuyamamış ve açıklayamamış. Bunları bilmezmiş ya da bu bilgiler yokmuş gibi davranmış.
Peki asıl uç sağ ve uç sol hangi nasıl sonuç aldı acaba?
“CDU / CSU: 220
SPD: 137
AfD: 87
Hür Demokrat: 67
Yeşiller: 61
Sol Parti: 59”
= 631
Ek bilgi:
“Seçmenler oy pusulasında iki oy kullanıyor. Birinci oyu direkt olarak, kendi seçim bölgesindeki milletvekillerine veriyor. Bu yolla, Federal Parlamento'ya (Bundestag) 299 milletvekili seçiliyor.
Seçmenler ikinci oyu ise, siyasi partilere veriyor ve partilerin eyalet listesindeki (toplamda 16 bölge bulunuyor) milletvekillerini seçmiş oluyor. Bu yolla meclise giren milletvekili sayısı 299 olarak belirlenmiş olsa da, seçimden seçime değişiyor.
Bundestag'daki toplam sandalye sayısı teorik olarak 598. Partinin aldığı oylara göre fazladan milletvekili çıkarması mümkün. Yani sandalye sayısı, aldığı oy yüzdesiyle doğru orantılı.
2013 seçimlerinin ardından kurulan parlamentoda 631 milletvekili var. Bu sayı 800'e kadar çıkabiliyor.
Parlamentoya girebilmek için partilerin % 5 seçim barajını aşması ya da direkt listeden 3 adaylarının milletvekili seçilmiş olması gerekiyor.
18 yaşını dolduran ve Almanya kimliği olan herkes oy kullanma hakkına sahip. Federal İstatistik Dairesi'nin verilerine göre 24 Eylül'de oy kullanma hakkı bulunan yaklaşık 61 milyon 500 bin seçmen var.”
Şerh: Böyle tuhaf seçim sistemini de ilk kez anladım doğrusu.
Devam:
Yani uç sağ 87, uç sol 59. Toplamı 146 eder. Yani % 23 eder. Ona da çeyrek diyelim.
O zaman da kokmaz bulaşmaz partiler de çeyrek eder.
Durum bu yani:
Ana akım veya 2 partili sistem % 50, uç % 25, orta % 25.
İşte bunu henüz kimse okumamış Dünya’da. Asıl dert olanın da, % 75-80 toplamlı 2 parti oyu olduğunu kimse anlamadı. % 100’lük 2 partili demokrasi olabilse, ABD’de 200 küsur yıldır olurdu.
Yanlış savlar üzerinden yapılmış ama geçerli kalmış bir saptama daha köşe yazarından:
“Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un AB için öne sürdüğü reformlara bakacak olursak ve Macron’u Merkel’in de destekleyeceğini göz önünde tutarsak, artık Güney Avrupa ülkelerinin kemer sıkma politikalarının sonu gelecek. Ayrıca hümanist bir göç politikası için göçmen alımında bir üst sınır veya geri dönüşleri kolaylaştırma gibi bir politika da söz konusu olmayacak. Bu durumda FDP ve Yeşiller hangi alanlarda yeni bir politika üretecekler!”
Görülmeyen şu:
O orta kesim, yabancı göçmen alıp yerli emekçinin işsiz kalmasına göz yumdular. O nedenle Fransa’da uç sağ Le Pen oy topluyor. Sonuç: Fransa ve Almanya’yı milyonlarca vatandaşı son 5-10 yılda terketti(bunları daha çok Kanada ve Avustralya gibi halihazırdaki-tali-müstakbel-ana-hegemon 1. Dünyalılar alıyor).
Ancak, küçük ekonomili AB üyelerinin kemer sıkma politikasının gelmesi, ancak ve ancak Almanya ve Fransa’nın cebinden para çıkması ile mümkün olur. Bu da, 3. Dünya göçmeni yerine, 2. Dünya (= AB 27 toplam - 2 büyük = 25) göçmeni almak demek olur.
Ama bu daha önce denendi. Almanya işçisi 3, diğer AB işçileri 2 ama 3. Dünya ülkesi işçileri 1 veya 0,5 ücretle çalıştı, hem de 50 yıl boyunca.
Ek saptama: 3. Dünya ülkesi TC için bu, 4. (eski Doğu Avrupalı) ve 5. Dünya (Afrikalı, Afgan, vd) işçilerini asgari ücretin yarısıyla üçte birine çalıştırmak ve bunu TC ekonomi bakanının bile onaylaması durumu olarak kurulu.
İşte bu nedenle, şu saptama geçersiz:
“Ülkenin Sosyal Demokrat partisi, zenginlerin daha da zenginleştiği, ama orta sınıfın giderek fakirleştiği, ekonomik sisteme bırakın müdahale etmeyi, daha da büyük bir hevesle neo-liberal politikaları uygulamaya devam etti. Vatandaşların elinden iş garantisinin alındığını ve artık güvenli bir gelecek kurgulayamadığını bir şekilde anlayıp, buna uygun çözümler üretemedi. CDU da kendi muhafazakar seçmenine ülkedeki tüm sorunların göçmenler nedeniyle değil de, kendi ekonomik politikalarından kaynaklandığını, Almanya’nın sosyal politikalarının her geçen gün biraz daha gerilemesinin başlıca kahramanının kendileri olduğunu cesaretle dile getirememesi, AfD gibi bir ırkçı partinin açılan boşlukları doldurmasının başlıca nedeni oldu.”
Oysa, gerçek durum böyle değil:
2 partinin ortak yanı, ülkenin çıkarlarını bireylerden ve bazı sınıflardan birlikte üstün tutmalarında. Ancak Almanya, Alman tanımını eski ırkçılık deneyimleri nedeniyle yapmamış. O nedenle bugün, Almanya’da 3-8 milyon arası Türk var. 1-2,7 kat oynayabilen bir belirsizlik var yani. Türkler’in 1960 ertesiki göçmenlerin yarısı olduğunu varsayarsak, 96 milyonluk Almanya’nın 16 milyonu Alman-değil olur ve bu da, % 17 eder.
İşte bu tehlike; AB, ABD ve Rusya için aynen var. Ama Japonya için yok, çünkü göçmen sokmuyorlar ülkeye. Avustralya ve Kanada için daha uzun vadede var. AB ve ABD, % 50 sarıkafa çoğunluğu en geç 2075’te yitirecekler. Ana panorama bu.
AB tarihinde bu, eski uygar Güney’in (Antik Yunan, Roma, İspanya Dünya fatihleri) 500-1500 arasında AB’nin 3. Dünya’sı olması, sarıkafa İngiltere ve Fransa’nın 1500-1900 1. Dünya olması, sonra az-sarıkafa Almanya’nın 2 dünya savaşıyla koloniyal dönemi bitirmesi ve geçmişi silmesi olarak, epeyi tuhaf okunabilen bir tarih yarattı.
MÖ 400’ler (henüz bilmediğimiz) ?’li, MS 1’li Got, MS 400’lü Vikingler ile, yani kuzeyli barbarların Dünya istilaları ile AB, epeyi sarıkafalaştı. 400’ler Hunlar ve 1200’ler Moğollar ile de coğrafi Doğu Avrupa, epeyiden çok karakafalaştı. İsviçre’nin güneyi de hep karakafa kaldı: Viking, Vandal istilalarıyla bile ama istisnalar oralarda hala var.
Burada, aynen şimdiki gibi demografik açıdan % 0-40’lık ırksal oynamaları kastediyoruz.
İşte, 1980-2015 çabaları, hiç hesaba katılmadan, bu sonucu yarattı. AB için de böyle, ABD için de böyle. Reagan, Kohl, Thatcher başlama üçlüsü, şimdiki duruma kahrolurdu herhalde. Kendilerinin müsebbib olduğunu da kabul etmezlerdi.
Yani, burada sağ-sol açmazından çok, bildiğimiz Yeni Orta Çağ açmazı var. Sonuçta, Güneyliler de karakafa, 3.-5. Dünyalılar da.
22. Yüzyıl’da toplamda 1 milyarlık karakafalı ‘AB + ABD’ toplamından söz ediyoruz yani. O 1 müstakbel 1 milyar bir zamanlar sarıkafa idi.
Ancak, o müstakbel karakafalar, şimdiki Afro-ABD’liler gibi, şopar Obama gibi, gayet faşist, gayet engizitör 1. Dünyalı tipi de olabilirler, çünkü oldular bile çoktan.
Bu, Viking Ragnar’ın Güney’de sarıkafa çocuklar yaparken, evinde / Kuzey’de Afrikalı bir çocuğu olması durumu demek. Yaşanan tam da bu: Avcının av olması, ava gidenin avlanması, evdeki hesabın çarşıya uymaması, barbarın acaip bir biçimde kendisi Dünya’yı barbarlaşırken, başkalarının onun evini daha da barbarlaştırması.
Türkler de bu uyanıkların, bu lümpenlerin belki çeyreği, belki yarısı durumunda.
‘Heil Cem Özdemir heil’ durumu yani…
Hitler de karakafaydı durumu yani.

(2 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: