Kezlerce
yazdık, bir kez daha belirtelim:
Bir
zamanlar hırsız-yazar Mehmet Kartal vardı. Önce hapse girip, sonra yazar, sonra
da film oyuncusu oldu. Erken öldü.
Reel
örnek ve referans bu yani, deyip başlayalım.
Sonra
bir alıntı üzerinden devam edelim:
"buna
iyi yazar diyen türk edebiyatının çok önemli ve gerçekten iyi romancılarına ne
diyor?" düşüncesi içindeyim.
neresi
iyi yazar tam olarak? looser edebiyatı şeklinde bir tanım olduysa, bilelim de
hakkını teslim edelim.
anti
kahraman (mı) yaratıyormuş?
bunun
yarattıkları anti kahramansa, raskolnikov, scarlett o'hara, turin turambar ne?
03.10.2017,
16:47, demokles.”
(Tam
alıntı olduğu için kaynak belirttik.)
Öncelikle,
eksik yanını belirtelim:
Evet,
kaybedenler edebiyatı diye bir tür var. Çünkü ‘Kaybedenler Klübü’ diye bir film
oldu. İkincisi de yolda.
Filmin
başrol oyuncularından biri, alkolden veya bağışıklıkla ilgili bir hastalıktan
dolayı, bazı organlarını da yitirdiği için, tam şehir efsanesi durumu oldu konu yani.
Ek:
Dizilerdeki çeviri Türkçe’de, ‘kaybeden’ değil, ‘ezik’ diye kullanılıyor ve
kenar mahallelerde ve semtlerde böyle bir hakaret var ergenler arasında. Yani,
bu iş ergen edebiyatı, altkültürü olmakta, en azından konunun tüketicisi olarak
onlar mevcut olduğu için, mal satışı da onlara yönelik olduğu için.
Bu
anti-kahraman konusu, bizde yeni dönemde, Metin Kaçan’ın ‘Ağır Roman’ı ile
devreye ve gündeme girdi. Kaçan, hapishaneye
girdi, çıktı, intihar etti, öldü: Tam bir kaybeden hikayesi yaratıldı yani.
Ancak, ergen öyküsü ve durumu değil bu. Daha çok, slaktivistlerin neo-dönem
momenti gibi, tarikatçılık desteği gibi (modern dansı ve filmi yapıldı, para
kaynağı soru imli olarak), yolunu şaşırmış bir Çingene gibi, Çingene’yi zengin ve
ünlü yapmışlar kendini Boğaz Köprüsü’nden atmış gibi.
Kaçan
ünlü oldu ama Kartal hiç olmadı.
Serbes
ise, kaybeden edebiyatı ile değil, Behzat Ç. İle ünlü oldu.
Sonra,
bu alanı benimsedi ama yineleme ve düzey düşmesi çok yaşadı.
Biz bu,
2005-2015 arasındaki, büyükkentlerdeki, marjinalperver edebiyata ad verme veya
formunu tanımlama sevdasında değiliz ama içeriğini iyi tanımlama arzusundayız.
Behzat
Ç. İle gerçek dava dosya içerikleri hiç uyuşmaz ve çakışmaz örneğin. Yani
genelde dezenformasyon, bu edebiyat türünün birincil özelliklerinden biridir.
Kaçan da öyledir ama Kartal öyle değildir, hırsızdır ve hırsızları artı kendini
yazmıştır çünkü. Kaçan ise, düpedüz kıtır atmıştır, süslü söz sarf etmiştir.
Serbes
de, Behzat Ç. üzerinden bu kıtırlamaya katır kutur katılmıştır bizim gözümüzde.
Onun senaryolarında, habire süslü sözler
uçuşur havada. Tıpkı Polat gibi yazdıkça
yazar Behzat Ç. ama doğru hiç mi hiç umurunda değildir, hamamda kendi sesinden dolduruşa gelen deli
gibi salladıkça sallar.
Serbes’in
sonraki tipleme örneklemelerinde
ise, daha önce notlamalar almadığı için, düz anlatı veya naturalizm yoktur ve
bu tür insanlar ve öyküleri, Bukowski’nin yaptığı üzere, ancak ve ancak dümdüz
anlatılırsa, okunabilir olmaktalar. Bok, süslü olsa ne yazar, olmasa ne yazar?
Sözünü ettiğimiz yazarlar, kültürel boku
süslüyorlar yalnızca.
Sonra,
Kaçan gibi Serbes de, yaşamdaki rolünü yazındaki rolüyle karıştırdı, oyuncu
Mickey Rourk’un Bukowski konusu ‘Barfly’da oynadıktan sonra, aynısını yapması
gibi.
Sonuçta,
bir hata yaptı: Yaşamını batıracak
bir hata. Yetinmedi ve durmadı. Onu örtbas
etmeye çabaladı, kendini batırdı.
Durumu,
artık tek yönlü bilet.
+
Gelelim
Ekşi’deki anti-kahraman argümantasyonuna:
Her
yerin ve zamanın kendi anti-kahramanı farklıdır, ondan önce de kahramanı
farklıdır. Japon (Motoko), Fransız (Asteriks), Yanki (Marlve DC), İtalyan (kovboy
Tex) çizgiromanlarının kahramanlarını ve kötü adamlarını düşünün bir,
yetecektir bu.
Aranot:
Anti-kahraman ve kötü adam aynı şey olabilecekken ve olabiliyorken, burada
farklı tanımda kalmış.
Tabii
asıl ayrım ve açıkseçiklik, Madam Bovary anti-kahraman olunca, bunlar olamaz
diye bir şey yok. Ekşi yazarı, burada konuyu atlamış.
Bu,
altkültürler ayrı da olsa böyle, aynı da olsa böyle. İyi ve kötü de böyle. Her
yazarın ve okurun birden çok ve farklı bakış açıları olabilir, olmuş da zaten.
Bizim bakış açımız ise, gerçeklerin saptırılması ve bilginin inkarı konusunda odaklanır hep.
Bana, Sancar
da kahraman olabilir (Nobel bilim ödülü alan ilk TC vatandaşı), anti-kahraman
da olabilir (MHP anahtarlığı takan Arap-Türk bir acaip olduğu için), gelecekçi (fütürist)
Alphan Manas’ın dağdaki çoban kahramanı
da (bu arada 11 yıl sonra o nerede ve ne yapıyor merak ediyorum).
Benim
için Ağır Roman da, Behzat Ç. de, ne kahramandır, ne anti-kahramandır, çocuk
işi uydurukluktur, çünkü dezenformasyondur. Benim için anti-kahraman, Kartal’ın
otobiyografik metinlerindeki tiplemedir, çünkü doğru bilgi verir.
O nedenle
ben, edebiyatın epistemik aksiyolojisi
diyorum ve susuyorum. (İsteyen, aynı başlığı taşıyan metnimizi bulabilir
internette.)
Çıkış:
Eğer
Serbes de, sağ kalabilip (o tek biletlik yollardan) oralardan zihnen ve bedenen
geri dönüp yazabilirse, işte o zaman asıl
anti-kahraman kendisi olur.
(4 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder