Pazar, Aralık 03, 2017

Alevi / Türkmen Anarşizmi

Önnotlar:
Almanya’daki bir okurum, konuyla ilgili bir metin yazmamı talep etti ve bana bu başlıklı bir kitap gönderdi. Daha önce, parça parça konuyla ilgili metinlerim var. Ancak, olaya bu bakış açısıyla bakmadım, çünkü bana uymuyor. Yine de, ricayı yerine getirerek, bir kayıt bırakmak arzusundayım.
Önkoyutlar:
İlkel komünal toplumların komünlerinin, özerk toplumsal yapılarının ve hatta az mülkiyetçiliklerinin veya mülksüzlüklerinin komünizm olmadığını, zaten marksistler yazagelmiş, ben de dendenlemiş olayım.
Göçer, proto-feodal yapılı bir toplumun anarşist veya komünist olması mümkün değil, çünkü bunlar sanayi ve kent  toplumunun tanımları.
Giriş:
Alevilik-Şiilik ilintisi, konuyla ilgili olanların veya dışarıdan bakanların bir türlü derli toplu anlatamadığı bir konu. En az 5 türlü Alevilik var ve çoğu bir diğerini yok sayıyor.
Konuyla ana akım tez, Türkmenler’in hem en has Türk, hem de en has Alevi oldukları yönünde, epeyi uç milliyetçi ve uç dinci kalabilen bir sav.
Oysa Türkmenler, Türk değiller. Konuyla ilgili olarak birkaç metin yazmışlığım var. Türkmenler, İrani bir halk, Orta Asyalı ve çekik gözlü bir halk değil. Kalın yüz tenli bir halk, oysa sarı ırka yakın hakların yüz teni ince olur.
Türkmenler; epeyi halkın yaptığı gibi, coğrafyasını, adını ve dinini değiştirmiş bir topluluk.
Türkmenler’de olsun, Aleviler’de olsun, merkezi otorite, hiyerarşi çok güçlü. Dede ne derse, o oluyor. (Bunu bizzat gözledim, İstanbul’da bile ve Aleviler’in kendi ağızlarından da dinledim. Ayrıca, konuyu zamanında rahmetli Ümit Kaftancıoğlu da bir kitabında ele almış.) Gerontokratik (yaşlı hegemonu) bir ataerkillikleri var.
Yani, bırak anarşizmi, demokratik / özgürlükçü bir iç yapıları bile yok. Anarşizm, daha bireysel bir şey veya küçük ölçekli topluluklarda işliyor ama Aleviler, cemevlerinde epeyi kalabalıklar.
Gelişme:
Geçelim kitaba:
Birinci makale:
Devlet kurmaya karşı olmak, göçerliğe taraftar kalmayı seçmek, yerleşikliğe geçmemeyi tercih etmek demektir ve bu, taa 500’den beridir Türkler’in bir derdidir. Yani, devlet kurmama isteği veya devlet kurmaya karşı çıkma, anarşist tez değildir.
Ek bilgi: Bu konuyu anarşist Kürtler ile de çok tartıştım internette: Onların bir bölümü de, bazı 550 Türk momenti gibi, 2010-2020 Kürt momentinin devletliliğine karşılar. Oysa, benim aynı global momentteki savım, özellikle AB parlamentosunda acilen anarşistlerin ve ateistlerin politik olarak devreye girmesi. Çünkü, bazı şeyleri (özellikle demokratik bazı değerleri) artık ancak onlar kurtarabilir. (Ben, hem anarşistim, hem de ateistim.) Bunu isterler mi, yoksa yıkımı mı seyretmeyi mi yeğlerler, onu birlikte göreceğiz.
Sonraki tarih momentlerinde de Anadolu’daki göçerler, devlete vergi ve asker vermemek için, dağda kalmayı yeğlediler. % 90 koşulda da devlet onları yendi ve ovaya yerleştirdi. (Anne tarafım Uşak Eşme taraflı, oradan biliyorum.)
Vurgulu ek: Orta Asya Göktürkleri ile, 1200 veya 2000 tarihli hiçbir halk, % 5’ten daha çok akraba değil. Endogami değil, ekzogami yaşandı hep çünkü.
İkinci makale:
Başıbozukluk, anarşizm değildir. Bunun 2017 sonunun sokaktaki fiili devletsiz İstanbul’unda tüm lümpen halkların yediği, başıbozukluk ve ayaktakımı herzelerini bizzat gözlüyorum. Hiçbir manevi, ailevi, hukuki, dini, siyasi değer kalmadı halklarda. İnsanları Allah, baba ve devlet korkusu bile durduramıyor. Bu, tarihte ilk kez olmuyor. Sonuç, genelde Sodom-Gomor sonu gibi oluyor.
Devlete isyan ayrı şey, devlet kurmamak ayrı şey, devleti tasfiye ayrı şey, devleti yıkmak için savaşma ayrı şey. Türkmen denilenlerin klasik klişe öyküsü, devlet geliyor, vuruyor pata küte, 9 durumda devlet kazanıyor, 1 durumda asiler kazanıyor. Sonuçta, Osmanlı’yı Türkmenler yıkmadılar, yıkamadılar.
Bir de genel bilgi:
Konsensus, Türk’ü ayrı, Moğol’u ayrı, Tatar’ı ikisinin melezi ama o da ayrı halk-tarih sayar. (Rus’u da, Germen-Viking melezi sayar örneğin aynı konsensus.)
Alıntı not: “Fakat Ebul Gazi, yazdığı iki eserle Türk ile Türkmen’i tarih, coğrafya, ad, zaman ve hatta dil açısından ayırmıştır.” (Türkmen Anarşizmi, Sayfa: 57) Bizim tezimiz de bu yönde.
Üçüncü makale:
Türkiye Türkçesi, 1930 ve 1960 dalgaları ile üretilmiş, Yeryüzü’nün en düzenli, en yeni-yapay dilidir. Yeniden üretimi hala sürmektedir. (Benim de Türkçe’ye 1.500 (yazıyla bin beş yüz) küsur sözcük / anlam katmışlığım var.)
Dolayısıyla günümüz Türkçe’sinin , ne Göktürk Türkçesi ile, ne de Lugat-üt-Türk Türkçesi ile benzerliği vardır.
Türkmence sayılan dilin de, özgün Türkmence ile ilintisi yoktur.
İkisinin ortak ve ayrı yönleri için, ikisinin sözlükleri karşılaştırılabilir. Ancak Türkmence, göçer dilidir, yazı dili değil, sözel dil dilidir yani; Türkçe ise, yapay-soyut bir dildir ve kitap dilidir.
Özel not: Türkmence (o zamanki ve bu zamanki), ancak o zamanın Karlukça’sı ile ilintili olabilir, çünkü o zamanki Türkmenler’i Anadolu tarafına ilk süren ve devlet sahibi olan onlardır. İran-içi yolculuğun bilgisi hala eksik ve muğlak, onu da not düşmüş olalım. Bu makale ise, Karlukça herhangi bir malzeme içermiyor. Konusunda eksik bilgiye sahip yani.
Dördüncü makale:
6 makalenin 3’ünü irdeleyince, beynim istop etti. Hem yoruldum, hem beynim bu beyhude çabayı sürdürmeyi reddetti. Ben de durdum.
Toparlayıp çıkışa geçiyorum o nedenle.
Genel:
Okurumun benden bir dileği de, konuyu Dünya Sistemi içine yerleştirmemdi.
850-1900 Türkler’inin (yani öyle denilenlerinin veya kabul edilenlerinin), tarihlerini ve kurdukları devletlerin tarih atlası ve Dünya sistemi içine bilgisel yerleştirmesi konusunu işlemeyi, Ebubekir Ceylan ve İbrahim Okçuoğlu, ayrı ayrı gayet güzel yaptılar. Katıldığım tezleri var, katılmadığım tezleri var, onların da birbirine uymayan tezleri var. Ama onlar, konunun uzmanları, konu onların sorumluluğunda yani. Benim yaptığım, doğru-geçerli kabul ettiğim bilgileri tarih atlası üzerine noktalamak yalnızca. Onların da çözünürlüğü çok yüksek değil, çünkü disiplinlerarası ve çokdisiplinli biriyim, benim işim kavramsal çerçeve kurmak. Yaptığım, bilgilerin hiçbir bilgi disiplinine aykırı olmamasını sağlamak için, epistemik redaksiyonlarda bulunmak. (Ki bu metin de öyle oldu.)
Sonuç:
Bu makaleye başlamadan önce de düşüncemiz aynıydı, onu tamamlarken de öyle kaldı.
Yeryüzü’nde öyle olduğu kabul edilen, yalnızca 2 anarşist deneme oldu (ikisi de anarko-komünist):
İspanya 1936-1937 ve Ukrayna 1920-1922. İlki faşistler tarafından, ikincisi reel sosyalistler tarafından ezildi ve yok edildi.
Yani, kime olursa olsun, bir politik odağa yenilmek de, anarşizmin başarısızlığı sayılsa gerekir. Karşı taraf hile yapmış veya arkadan vurmuş olsa bile, böyledir.
Dolayısıyla, epeyi bir özeleştiriye gereksinimimiz var.
O nedenle, bu türden uygunsuz katkılarla konuyu bulandırmaya gerek yok. Geçmişe değil, geleceğe bakmalıyız.
Anarşizm, artık 21. ve 22. Yüzyıl’ın, yani 2. Sanayileşme’nin ve Homo Posterus’un problematiği de oldu. Homo Sapiens bu işi kıvıramadı yani.
Bizim için, olmuş olmuştur, ölmüş ölmüştür. Felaket önlenebilirdi, yönetilebilirdi, artık yalnızca yıkımların dökümü yapılabiliyor. Türkmen göçerliği konusunda da aynen öyle.
(3 Aralık 2017)

Hiç yorum yok: