Perşembe, Aralık 21, 2017

Matriyarkik Agnostizm: Mülksüzler ve Ursula K. Le Guin

Türkçe karşılığı, dişil bilinemezcilik oluyor.
Bu düşüncesel-kategori ile, 1990’da  okuduğum Ursula K. Le Guin’in ‘Mülksüzler’ romanında ilk kez karşılaşmıştım ve çok şaşırmıştım.
O zamanlar, henüz G-7, AB, ABD, Aydınlanma Çağı, hatta eski SSCB çökmemişti ama 1980 momentli neo-globalist neo-liberalizm Dünya’yı ezmeye 10 yıldır başlamıştı.
Sonra, aradan yıllar geçti. Tarih çöktü. 200 yıllık çöküş / gerileme dönemlerinden birine girdik, 11 Eylül 2001 momentli gibi diyelim.
O günden bu yana, devletler zayıfladı, küçüldü ve sayıları çok arttı. Bu durumda ayaktakımı / başıbozuk sürüleri dağıldı, Dünya’nın % 4-5’i mülteci oldu. Yeni Kavimler Göçü başlatıldı. Cahilliklerini ve aptallıklarını tüm Dünya’a salgın hastalık gibi yaydılar. Çünkü onlar, derede balık, havada kuş kadar çoktular. Ve onlar, hakir, zalim, korkaktılar…
Sonra da; rasyonalizm, pozitivizm, şu bu çöktü. Onun yerine faşizm ve engizisyon geldi.
Tarihte AB’de 4 farklı yerde ve zamanda 4 ayrı engizisyon ve 4 ayrı yerde ve zamanda 4 ayrı rönesans kayıtlı. En sonuncusu, Aydınlanma Çağı momenti idi. O 1945 gibi bitti.
Tarihte anti-faşizm tanımlı değil, çünkü uygulanamadı. Reel sosyalizm tipi anti-faşizmin kendisi; zaten gayet Stalinist, gayet Hitlerist ve gayet faşist oldu çıktı.
Ondan sonra, o Aydınlanma’nın artıkları inişle sürdü. 1945-1980 arası sol, ilericilik, batan tarihin ışığının (Aydınlanma’nın) son parıldayan anları denilen bir dönem olarak geldi geçti. Sonra da bu, 1980 dalgası geldi. O da geldi geçti ve 2015’ten beridir global bir fetret devrindeyiz, kısacası Yeni Orta Çağ’dayız. İşin en boktan yanı gelmedi henüz daha yani…
1945-12015 arası aynı zamanda; 2. Sanayileşme’nin 9 öncü momentinin yükselişi, uzaya gitme, robotlaşmaya geçme, vd biçimlerinde tezahür etti.
Buna Bilgi Çağı da dendi.
Duygunun yerini; bilgi, düşünce, zeka, vd almaya başladı. Örneğin, sanatsal bilimkurgunun yerine, bilimsel gelecekbilim ağırlık kazandı.
İşte bu dönem, tıpkı 800 Şarlman Fransa premature rönesansı gibi, 70 yıllık bir premature rönesans oldu. Erken doğan dayanıklı olmadı, öldü, sizlere ömür, bilginin başı sağolsun, şimdilik, 200 yıllığına falan.
Benzeri ve kayıtlı ilk dönem, Sokrat, Platon, Aristo çizgisi üzerinden Antik Yunan’daki aydınlanmanın yükselişi ve çöküşü geldi. İronik olarak, bunu da her 3’ünün arzuyla talep ettiği, Persepolis işgali getirdi. Aristo’nun öğrencisi olan, ne Spartalı, ne Atinalı, ne İyonyalı olan Makedonyalı İskender, Antik Yunan’ın tozunu attıran Persler’i yendi, başkentlerine yerleşti, vee bir Persli gibi yaşamaya başladı, vee erken öldü mü, öldürüldü mü hala belli değil. Bu işte Aristo’nun da parmağı olduğu söylenir.
Yine ironik olarak, uygarlık odağı bu kez, Ne Atina’da kaldı, ne Makedonya başkentine yerleşti, ne de Persepolis’te kaldı. Gitti İskendireye’ye. Gerisi ise toptan çöktü. İskenderiye kütüphanesini Sezar yakana kadar, global bilgi merkezi oldu.
Bu süreçler dizisi boyunca; hedonizm, agnostizm, kinizm, skeptizm, vd gibi uç ideolojiler ve felsefeler üretildi.
Yani, agnostizmler tarihte tekerrür eder, en çok da bu türden çöküş dönemlerinde eder.
Dolayısıyla, 1970-1980 momentili Mülksüzler üzerinden Ursula K. Le Guin, bir arkaik / arketip dişil bilinemezci oldu, diyoruz, Yeni Orta Çağ’ın erken öten tavuğu olarak.
Neden mi?
Çünkü romanın baş kahramanı bir erkek. Gnostik, rasyonel ve bilimci olan o. Karısı ise; hafif bir antropolojik mistisizm, romantizm, idealizm, animizm ve hatta artı gayacılık (Gaiaism) üzerinden bir agnostik.
Soyut, ideal, ölü kadın kahraman Odo’nun ise, baş harflerinin birleşimi Lao ediyor (Laio Asieo Odo). Yani, Lao Tzu’nun Lao’su. Yani, Mülksüzler’in ideolojik yarı-annesi taoizm’in Lao’su. Ve o, bir erkek. Bu arada, ikinci yarı-anne olan anarşizm ile taoizm sentezinin ilk kullanım patenti de Lu Guin’e ait, hala öyle üstelik.
Bunlar, Le Guin’in toplu bilisizliğinde (collective unconscious) varolan yansımalar. Burada dişil bilinçaltı diyebiliriz.
Le Guin, o romanında da, başka kitaplarında da, özellikle düzyazılarında bile, taoizmin gizemlimsi (pseudo-mistic) yönünü ele alır ama eksi varlıkçı ve varolan biçimiyle Evren’in yaratılmış olması gerekmediğini içeren yanını anlatmaz, ağzına almaz. Günümüz cihadının ve Haçlı Seferi’nin antitezi ve panzehiridir oysa o tezler.
Bu durumda, Tanrı var olamaz. Çünkü, Evren kendi kendine var olabiliyorsa, tektanrılı dinler yok olur.
Evren kendi kendine var olabiliyorsa, bilgi haydi haydi kendi kendine var olabilir.
İşte bu, tüm yerleri ve zamanları kapsamış, Asıl ve Yeni Orta Çağ’cı agnostizme karşı, bir meta-gnostizm’dir. Yani, insan herşeyi bilebileceği gibi, hiç bilinemez sayılanları ve var olmayan bilgileri de bilebilir
Diğer bir deyişle: Bilinenleri bilmeyen biri, bilinmeyenlerin bilinemeyeceğini bilemez.
Oysa Shevek’in karısı Takver bilinemezcidir, hissedici-sezgici arası bir momentte salınır.
Düşünmez, hisseder yani.
Kocası, ev-gezegenlerinin en büyük politik bunalımın yaratıp, kellesini koltuğa aldığında, o kendi çocuğunu düşünür ve bunu kocasına itiraf etmekten çekinmez.
Sonra da biz erkekler, kadınlar uterusları ile (vajinaları ile değil), düşünürler de değil, hissederler, deyince seksist sayılıyoruz nedense.
Le Guin, özellikle Daima Eve Dönüş ile bu dişil bilinemezciliğine tavan yaptırır.
Onun gibiler, eril olsun, dişil olsun, erkek olsun, kadın olsun, ‘asla ev yok’u hiç anlayamazlar bile değil, bunu dinlemezler bile.
Sonuçta Le Guin, bir tür önseziyle Yeni Orta Çağ’ın karanlığına tapan ve ona secde eden biri olur çıkar.
Sonra da erkeklere olunacak kitap olmak kalır, annelerine, karılarına, kızlarına, bacılarına karşın, karşıt, vd, vb…
Gnostik olabilecek kadınları da, en baştan kadınlar katlederler zaten, beyin olarak, yürek olarak, uterus olarak…
Ama tarihte analar gibi Rosa, Emma, Hannah, Ulrike vardır. İşin tuhafı hepsi Alman ve Musevi kökenlidir.
Bunlar, aynı zamanda Einstein’ın, Freud’un, Marx’ın erilliklerinin de antitezi olmuşlardır çoktan…
Öyleyse, şimdi ve burada:
Ursula’ya çaat çaat diye, 2 Yeşilçam tokadımızı çakarız, sevgili 4 kadın ustamıza da saygı selamlarımızı çakarız…
Ve dalarız o agnostizmin anasının uterusuna
Bilgi, dahiler olmadan da sağ kalıyor, hem de 2 milenyum boyunca, hem de o bilgiyi inkar edenlerin beyinlerinde kuşaktan kuşağa aktarılarak. Eratosthenes bunu kanıtladı ve açımladı.
O zaman bilgi öldürür. Bilgi sahibini değil, bilgisizliği ve bilgisizleri.
Bu ölümüne bir savaştır ve sonul kazananı olmayacaktır, 5 milenyum daha öyle en azından…
Yani bu, bir toptan savaş, bir imha savaşıdır…
Öldüremeyeceksen, yenileceksen, kaç o zaman… Aristo gibi düşmana biat etme…

(20 Aralık 2017)

Hiç yorum yok: