Pazar, Aralık 17, 2017

Çiğdem Sezer Negasyonu: Kadın Şair Zırvası

Şairler yalan söylerler. En başta da kendilerine.
Ahan da örnek:
Çiğdem Sezer: Kadın şairler şiire sahicilik kattı.”
Yahu, bir kadın kendine sahicilik katamıyor ki şiirine sahicilik katabilsin.
Betül Dünder’in derleme bir kitabı var:
100’e yakın yaşayan Türk kadın şaire, 100’e yakın standart soru sorulmuş. Onlar da yanıtlamışlar:
Sonuç şu:
Türk kadın şairleri; yaşamdan, kültürden, sanattan, şundan bundan bihaberler.
Bihaber demek, sahici olmayan demektir, ya da bilgili olunmadan sahici olunmaz.
Dönelim Sezer’e:
Daha fotoğrafta ofsayt var: Engine hülyalı (gerçekte bomboş) bakışlar. Erkek şair bakışı da böyledir nedense.
“Sana göre şair kadın sayısındaki artış modern Türkçe şiire nasıl bir katkı sağladı?
Bu artış bile başlı başına bir katkı değil midir? Nicel nitel tartışmasına girmeden.”
Değildir. Nerede çokluk, orada b.kluk olur çünkü.
Nicelik artınca, nitelik düşer çünkü.
Ya da:
Yağdı yağmur, çaktı şimşek.
“Şiir yazıyorum… Neye, ne kadar katkısı olup olmadığını neden ben düşünmeliyim?”
Ağaç diktin, neye ne kadar katkısı olup olmadığını düşünmelisindir, yoksa ağaç dikmemen gerekir. Ne ağacı dikeceğini de, o soruya göre belirlersin. Hangi tür şiir yazacağını da.
Çocuk yaptın, neye ne kadar katkısı olup olmadığını düşünmelisindir, yoksa çocuk yapmaman gerekir. Düşünmüyorsa, insan değil, kocasını eve kafeslemek için habire çocuk peydahlayan evkadınıdır, yani kendini o düzeye indirmiştir.
Çağdaş insan / bilgi toplumu yazarı; tarih bilinci, yazarlık bilinci, yaşamının anlamını sorgulama, ahlaki sorumluluk duygusu, vd nedeniyle, bunları kendiliğinden yapar.
“Bu “kendi olmak” çabası, elbette cinsiyeti içeriyor.”
Hayır, canım içermiyor, yalnızca senin hormon bezlerinin gevşek olduğunu gösteriyor bu ibare.
Yine bilgi eksikliği:
Kendi, kim, kişi, ben, özne, vd olmak ayrı ayrı şeylerdir.
1, 2 ve çoktan hareketle; kendi, cins ve insan olma ayrı ayrı olarak vardır. Kendi 1, cinsiyet 2, insan çok / göreli tümel olur yani.
Tüm kimlikler faşistttir aslında. Çünkü dayatılırlar, çünkü olgusu tanım gereği özgürlüğe karşıdır, sana ne ve nasıl bir şey olmanı emreder. Özgür olmayana insan denmez, hayvan bile denmez, kul denir, gönüllü kul yani.
Fazıl Hüsnü Dağlarca Ödülü verilmeye başlandığından bu yana tartışılıyor. Bu tartışmalarla ve genel olarak ödüllerle ilgili ne düşünüyorsun?
Bu tartışmalara ne ayıracak zamanım ne de isteğim var. Tartışmak isteyenler tartışsın.”
Meali:
Kapmışız ödülü. Dokunmayın bana.
Bugünkü şiiri, gençlerin şiirini, şiir anlayışlarını nasıl görüyorsun, bu konuda neler söylersin?
Gençlik, her anlamda bir “olgunlaşmama” haliyse, bu hal, şiirde de var. Ki olması gereken de bu.”
Soruya bak, yanıta bak.
Ham olmak, genç olmak, demek değildir.
Ham, çiğ, ergen akıllı olmak demek, 1975 ve sonrası doğumluların zihniyetini övmek demektir. Onlar gibi olmaya özenmek demektir. Öyle olmuşluk demektir.
Çıkış:
Bunlar padişah cücesi:
Batan uygarlık güneşi zamanı, gölgelerinin uzunluğundan megalomaniye kapılıyorlar.
5 yıl sonra silinip ve unutulup gidecekler oysa. Birçok kuşakları unutuldu çünkü.
Değerli olsalar da, olmasalar da böyle oluyor, böyle oldu çünkü.
Düşün, bilim, sanat; uygarlığın günbatımı zamanı batar.
Batıranlar da bunlar.
Batırsınlar dert değil, ölen ölmüş, olan olmuş.
Ancak, ağır yük taşıyan kervan devesinin önünde, gerim gerim gerinen yük taşımaz Merzifon eşeği gibi insanı üzer bunlar.

(16 Aralık 2017)

Hiç yorum yok: