Şairler
yalan söylerler. En başta da kendilerine.
Ahan da
örnek:
“Çiğdem
Sezer: Kadın şairler şiire sahicilik kattı.”
Yahu,
bir kadın kendine sahicilik katamıyor ki şiirine sahicilik katabilsin.
Betül Dünder’in
derleme bir kitabı var:
100’e
yakın yaşayan Türk kadın şaire, 100’e yakın standart soru sorulmuş. Onlar da
yanıtlamışlar:
Sonuç
şu:
Türk
kadın şairleri; yaşamdan, kültürden, sanattan, şundan bundan bihaberler.
Bihaber
demek, sahici olmayan demektir, ya da bilgili olunmadan sahici olunmaz.
Dönelim
Sezer’e:
Daha
fotoğrafta ofsayt var: Engine hülyalı (gerçekte bomboş) bakışlar. Erkek şair bakışı da böyledir nedense.
“Sana
göre şair kadın sayısındaki artış modern Türkçe şiire nasıl bir katkı sağladı?
Bu artış
bile başlı başına bir katkı değil midir? Nicel nitel tartışmasına girmeden.”
Değildir.
Nerede çokluk, orada b.kluk olur çünkü.
Nicelik
artınca, nitelik düşer çünkü.
Ya da:
Yağdı
yağmur, çaktı şimşek.
“Şiir
yazıyorum… Neye, ne kadar katkısı olup olmadığını neden ben düşünmeliyim?”
Ağaç
diktin, neye ne kadar katkısı olup olmadığını düşünmelisindir, yoksa ağaç
dikmemen gerekir. Ne ağacı dikeceğini de, o soruya göre belirlersin. Hangi tür
şiir yazacağını da.
Çocuk
yaptın, neye ne kadar katkısı olup olmadığını düşünmelisindir, yoksa çocuk
yapmaman gerekir. Düşünmüyorsa, insan değil, kocasını eve kafeslemek için
habire çocuk peydahlayan evkadınıdır, yani kendini o düzeye indirmiştir.
Çağdaş
insan / bilgi toplumu yazarı; tarih bilinci, yazarlık bilinci, yaşamının
anlamını sorgulama, ahlaki sorumluluk duygusu, vd nedeniyle, bunları
kendiliğinden yapar.
“Bu
“kendi olmak” çabası, elbette cinsiyeti içeriyor.”
Hayır,
canım içermiyor, yalnızca senin hormon bezlerinin gevşek olduğunu gösteriyor bu
ibare.
Yine
bilgi eksikliği:
Kendi,
kim, kişi, ben, özne, vd olmak ayrı ayrı şeylerdir.
1, 2 ve
çoktan hareketle; kendi, cins ve insan olma ayrı ayrı olarak vardır. Kendi 1,
cinsiyet 2, insan çok / göreli tümel olur yani.
Tüm
kimlikler faşistttir aslında. Çünkü dayatılırlar, çünkü olgusu tanım gereği özgürlüğe
karşıdır, sana ne ve nasıl bir şey olmanı emreder. Özgür olmayana insan denmez,
hayvan bile denmez, kul denir, gönüllü kul yani.
“Fazıl
Hüsnü Dağlarca Ödülü verilmeye başlandığından bu yana tartışılıyor. Bu
tartışmalarla ve genel olarak ödüllerle ilgili ne düşünüyorsun?
Bu
tartışmalara ne ayıracak zamanım ne de isteğim var. Tartışmak isteyenler
tartışsın.”
Meali:
Kapmışız
ödülü. Dokunmayın bana.
“Bugünkü
şiiri, gençlerin şiirini, şiir anlayışlarını nasıl görüyorsun, bu konuda neler
söylersin?
Gençlik,
her anlamda bir “olgunlaşmama” haliyse, bu hal, şiirde de var. Ki olması
gereken de bu.”
Soruya
bak, yanıta bak.
Ham
olmak, genç olmak, demek değildir.
Ham, çiğ,
ergen akıllı olmak demek, 1975 ve sonrası doğumluların zihniyetini övmek
demektir. Onlar gibi olmaya özenmek demektir. Öyle olmuşluk demektir.
Çıkış:
Bunlar
padişah cücesi:
Batan uygarlık güneşi zamanı, gölgelerinin
uzunluğundan megalomaniye kapılıyorlar.
5 yıl
sonra silinip ve unutulup gidecekler oysa. Birçok kuşakları unutuldu çünkü.
Değerli
olsalar da, olmasalar da böyle oluyor, böyle oldu çünkü.
Düşün,
bilim, sanat; uygarlığın günbatımı zamanı batar.
Batıranlar
da bunlar.
Batırsınlar
dert değil, ölen ölmüş, olan olmuş.
Ancak,
ağır yük taşıyan kervan devesinin önünde, gerim gerim gerinen yük taşımaz Merzifon
eşeği gibi insanı üzer bunlar.
(16 Aralık 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder