Önnot 1:
Tamam,
yoğun düşünmek panik atak ve ürtiker yapıyor ama yoğun düşünmeyince bunu
düşünemiyorsun işte: 8 saatlık bir düşünce maratonunun ardından uyumaya
yatınca, bu düşünce beynimde parladı, ben de söylene söylene, yorgun argın
kalktım yazdım.
Önnot 2:
Bu
metin, hem felsefe, hem de günce alanına giriyor.
Anametin:
Eski
sayılar, adı üzerinde, eksi imli sayılardır.
Birden
kafama şunlar dank etti:
Eksi
2’den eksi 3 çıkınca, sonuç artı 1 olur. Yani, bir eksi varlık, kendini sürekli
tersyüz ederse, parçalarsa, bölerse, sonunda varacağı yer varlık olmak oluyor.
Ben de
bunca yılın ardından neden durup dururken kendimi gayet insan hissettiğimi
yadırgayıp duruyordum.
Bu
bölünmeye şizofreni, bu kendindeki insanı eksiltmeye, daha doğrusu öldürmeye,
japon modern dansı olan butoh terimi olarak ma deniyor. Ma; Japonca’da ayrılık,
boşluk gibi anlamlar içeriyor.
Bu,
ontoloji aynı zamanda: Negatif varlığın, negatif egzistansın, negatif ontos’un
ontolojisi.
Bendeki
negatiflik, id ile süperegonun yer değiştirmesi ile de vakiydi. Sonuçta, tüm
artıları eksi, tüm eksileri artı kılmak, tüm seriyi / diziyi eksi 1 ile çarpmak
olur. Bu da, basit bir matematik işlem olur. Yaşaması zor olur tabii: Benim
gibi 43 yıl sürüm sürüm sürünürsün.
Not 1:
Oliver Sacks’in kendinde negatiflikten pozitifliğe evrimi; yaşlanma, terapi ve
(o yaşta) aşık olmanın toplum tezahürü imiş ve bunu yeni öğrendim. Ben de;
yaşlanma ve terapi var moruk aşkı yok henüz ama.
Not 2:
Yaşlılıkta nasıl aşık olunur?, onu bilemiyorum, çünkü literatürde böyle bir şey
okumadım. ‘Altın Göl’ filmleri gibi şeyleri kastetmiyorum. Yaşlılıkta gerçekten
nasıl aşık olunur?, veya yaşlılıkta aşık olmak ne menem bir şey olabilir?,
olanı kastediyorum.
Ancak bu
bende çocuk ve hayvan sevgisi tezahürü olarak oluştu, bunu da daha önce
notladım zaten.
Ama en
önemlisi:
Şubat
2017’deki ağır hastalığımın ardından, her tür otodisiplini bıraktım. Kendime
doğma ve yaşama hakkı tanıdım. Bunun için kendimi kendime borçlu duyumsadım.
Bunlar,
geldi geçti, deldi geçti.
Bugün
kendimden 25 yaş genç bir erkeğe, yaşlılığın vermek olduğunu anlattım.
Anlamadı, daha doğrusu dinlemedi bile. Çünkü, 32 yaşında yaşama ve sevilmeye
hala aç, hiç yaşamamış ve hiç sevilmemiş çünkü.
Yeterince
sevdim. yeterince sevildim, yeterince seviştim, yeterince içtim, yeterince
yedim. Hatta epeyi zaman yeterinden ve haddinden fazla böyle oldu.
Yeterince
yazdım da:
35 kitap
100 oldu, 100 kitap 300 oldu. Ve durdum. Kendimi durdurdum yani. Kendim durdurduktan
sonra da, yazma hızım düşmedi üstelik. (Bu, bana epeyi garip geliyor ama beyin
motorum daha soğumadı herhalde.)
Şimdi
değilse ne zaman?, diye sordum kendime.
Bir de
ülke bitmiş, global tarih bitmiş, ben de gebermeden asıl yaşamak saydıklarımı,
ucundan kıyısından yaşayayım, dedim. Aşk da bunlardan biri…
Ama genç
işi, ama yaşlı işi…
Bu bir
başlangıç momenti ve bir eksodus.
(20 Aralık 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder