Perşembe, Aralık 21, 2017

Eksi Sayılar, Varlık, Hiçlik, Ma

Önnot 1:
Tamam, yoğun düşünmek panik atak ve ürtiker yapıyor ama yoğun düşünmeyince bunu düşünemiyorsun işte: 8 saatlık bir düşünce maratonunun ardından uyumaya yatınca, bu düşünce beynimde parladı, ben de söylene söylene, yorgun argın kalktım yazdım.
Önnot 2:
Bu metin, hem felsefe, hem de günce alanına giriyor.
Anametin:
Eski sayılar, adı üzerinde, eksi imli sayılardır.
Birden kafama şunlar dank etti:
Eksi 2’den eksi 3 çıkınca, sonuç artı 1 olur. Yani, bir eksi varlık, kendini sürekli tersyüz ederse, parçalarsa, bölerse, sonunda varacağı yer varlık olmak oluyor.
Ben de bunca yılın ardından neden durup dururken kendimi gayet insan hissettiğimi yadırgayıp duruyordum.
Bu bölünmeye şizofreni, bu kendindeki insanı eksiltmeye, daha doğrusu öldürmeye, japon modern dansı olan butoh terimi olarak ma deniyor. Ma; Japonca’da ayrılık, boşluk gibi anlamlar içeriyor.
Bu, ontoloji aynı zamanda: Negatif varlığın, negatif egzistansın, negatif ontos’un ontolojisi.
Bendeki negatiflik, id ile süperegonun yer değiştirmesi ile de vakiydi. Sonuçta, tüm artıları eksi, tüm eksileri artı kılmak, tüm seriyi / diziyi eksi 1 ile çarpmak olur. Bu da, basit bir matematik işlem olur. Yaşaması zor olur tabii: Benim gibi 43 yıl sürüm sürüm sürünürsün.
Not 1: Oliver Sacks’in kendinde negatiflikten pozitifliğe evrimi; yaşlanma, terapi ve (o yaşta) aşık olmanın toplum tezahürü imiş ve bunu yeni öğrendim. Ben de; yaşlanma ve terapi var moruk aşkı yok henüz ama.
Not 2: Yaşlılıkta nasıl aşık olunur?, onu bilemiyorum, çünkü literatürde böyle bir şey okumadım. ‘Altın Göl’ filmleri gibi şeyleri kastetmiyorum. Yaşlılıkta gerçekten nasıl aşık olunur?, veya yaşlılıkta aşık olmak ne menem bir şey olabilir?, olanı kastediyorum.
Ancak bu bende çocuk ve hayvan sevgisi tezahürü olarak oluştu, bunu da daha önce notladım zaten.
Ama en önemlisi:
Şubat 2017’deki ağır hastalığımın ardından, her tür otodisiplini bıraktım. Kendime doğma ve yaşama hakkı tanıdım. Bunun için kendimi kendime borçlu duyumsadım.
Bunlar, geldi geçti, deldi geçti.
Bugün kendimden 25 yaş genç bir erkeğe, yaşlılığın vermek olduğunu anlattım. Anlamadı, daha doğrusu dinlemedi bile. Çünkü, 32 yaşında yaşama ve sevilmeye hala aç, hiç yaşamamış ve hiç sevilmemiş çünkü.
Yeterince sevdim. yeterince sevildim, yeterince seviştim, yeterince içtim, yeterince yedim. Hatta epeyi zaman yeterinden ve haddinden fazla böyle oldu.
Yeterince yazdım da:
35 kitap 100 oldu, 100 kitap 300 oldu. Ve durdum. Kendimi durdurdum yani. Kendim durdurduktan sonra da, yazma hızım düşmedi üstelik. (Bu, bana epeyi garip geliyor ama beyin motorum daha soğumadı herhalde.)
Şimdi değilse ne zaman?, diye sordum kendime.
Bir de ülke bitmiş, global tarih bitmiş, ben de gebermeden asıl yaşamak saydıklarımı, ucundan kıyısından yaşayayım, dedim. Aşk da bunlardan biri…
Ama genç işi, ama yaşlı işi…
Bu bir başlangıç momenti ve bir eksodus.

(20 Aralık 2017)

Hiç yorum yok: