Murakami,
2017 itibarıyla, Türkiye’de çok-satar bir yazar.
Ana yazı
alanı roman.
Bu
kezinde, monografik-otobiyografik olarak, koşmak ve yazmak üzerine bir kitap
yazmış:
Koşmasaydım,
Yazamazdım.
Beni
ikna edemedi.
Bu kitabın
satsın diye, ün olsun diye, para getirsin diye yazıldığı çok açık.
Bu
kitabın yazmak üzerine bir kitap olduğu da çok açık.
Umberto
Eco da benzeri bir kitap yazmıştı ama konuyu bu kadar zorlamamıştı. Okuuru
aptal veya cahil yerine koymamıştı, bu öyle yapmış.
Murakami,
kendisinin maraton koştuğunu belirtmeye bir kitap ayırmış.
Ancak,
ilk katıldığı maraton, şirket parasıyla gidilmiş turistik bir turda, Yunanistan
turizm reklam broşürü için yazı yazmak için bir maraton, hem de Atina’dan
Maraton kentine veya savaş noktasına kadar: Reklamın ve garanti best-seller
başlığının buram buram kokusu var bu maratonda. Çünkü, o mesafeyi yürüseydi de
olurdu ama kitabı bu kadar satamazdı.
Not:
Maraton, olağan bünyeler için koşulduğunda öldürücü olabilecek bir mesafeyi,
42.195 metreyi kapsar. Maratoncuların da çoğu, kandaki oksijenin ve glikozun
maratonun bir noktasında bitmesiyle, maraton duvarı denilen bir çarpma yaşar.
Düşünün
ki bir yazar, çok satacağım diye, kendi yaşamını tehlikeye atıyor. Bunun da,
canlı bombayım diye ortalığa çıkan, ezeli-ebedi ergen Youtuber’ların
davranışından farkı yok, onu da herhangi bir polis vurabilirdi kolaylıkla.
Kitabı
kapattığımda Murakami’nin, yazmanın da bir maraton olduğunu, hatta başlayan ve
bitmeyen bir maraton olduğunu yazıp yazmadığını okumamıştım daha. Ancak, benim
için hep böyle oldu, çünkü alaturka ustalarımdan bunu daha yolun başındayken
okumuştum.
Murakami,
bedensel açıdan disiplinli ve otodisiplinli biri ama. Maratondan önce, epeyi
hazırlık yapıyor.
Ancak,
kitabı feci deparlı ve feci hazırlıksız, bildiğimiz çalakalem yazılmış yani.
Ve
klasik bilgidir:
Maratonda
depar atılmaz.
Şerh:
Bildiğimiz kadarıyla, maratonda depar atmaya kalkan ilk ve tek kadın atlet,
ABD’li bir kadındı. Antrenörü, en güçlü rakibini ancak ve ancak son 200 metrede
depar atarsa geçebileceğini söylemiş. O da öyle yapmış, kimseye çaktırmadan
sprint çalışmış ve kadınlarda olimpiyatta altın madalya kazanan ilk ABD’li
olmuş. Ancak kendisi, bunun için doping yapıp yapmadığını yazmamış. Çünkü
kendisi, hala ilk ve tek. Bunun diğer bir versiyonu olarak, 1,5, 3, 5 kilometre
gibi orta mesafeli koşularda Etiyopyalı erkekler, hilemsi bir şey yapar: Finale
3 kişi kalır, içlerinden biri asıl kazanacak olandır ama kim olduğu baştan hiç
belli değildir. Öbür 2’si bir o, bir öbürü habire başa geçip diğerlerini yorar.
Son turda üçüncü, yarışta açık ara öne geçer ve kazanır.
O
nedenle Murakami, maraton koşan yazar
tipini canlandıran bir artiz
olmuş.
Bildiğimiz,
‘gibi yapmış’ yani…
Not:
1995
sonrasında, Türkiye’de Dünya’da da 1 yılda basılan ilk roman sayısı üsselce
arttı, çünkü dijital yayıncılık işi çok kolaylaştırdı. Murakami, tarzıyla
kendini onların arasına katmış.
(19 Aralık 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder