Pazar, Aralık 31, 2017

Eski Yılın Son Günü

31.12.17, 16.30.
Eski Yılın Son Günü
Bu ayın başında yoğun tempoda yazıp, ayın sonunda yazmayı boşladım. Oturup eski yılı bir derleyeyim istedim. Klavyenin başına çöktüm.
2001-2017 arasıki Türkiye ve Dünya tarihçesi gidişatı hesaplara tamı tamına uyarak ilerledi. İşin heyecanlı ve kanlı bölümüne geldik.
Bu öykü finali, benim kellemi de içeriyor.
Aldırdığım yok ama.
Böyle salakların, böyle cahillerin arasında yaşamaktan sıkıldım. Üstelik, bunlar ilk on binde bir olanlardı. Gerisini gömün hamina koyiim.
Ancak, önce fermentasyon, sonra reformasyon / restorasyon zamanı da geldi artık. Yıkımın yıkımlı bölümünün sonundayız. Sonun sonu, biraz karışık öykülü geçer, tozdan dumandan ne olup bittiği başta anlaşılamayabilir. Aksiyonlu dönemler geldi yani.
Büyük oyuncu hegemonların yönetici CEO hegemonları bu kez epeyi ağırdan aldı. TC’nin ipini çekmeleri 3 yılı geçmiş olacak.
2015 Temmuz – 2017 Aralık arasındaki 18 ay ise, ilk 6 ayı zebehe geden ekşıın geçti, son 6 ay ise, oş alanda top çevrimelerle. Tüm oyuncular feci kıvırıyor, kim nereye gideceğini, kimi satacağını bilemiyorum. Yavşak ülkenin yavşaklarının endazeden çıkması, rezillik rüsvalık resmen.
İktidar seçkinleri ayrı rezil, kitle ayrı rezil, aydınlar hep rezil.
Maçın hakemi de yok. Olmadığı, kimsenin kimseye danışmamamasından belli.
Oyunun kuralı yok. Kalmadı.
İşte bu kaos demek. Kargaşa anlamında kaos. Kimin kazanacağının, hatta kazandığının belli olmadığı koşullar demek.
Birey olarak da öyle, toplum olarak da öyle.
Ben olarak da öyle, biz olarak da öyle.
Sorun da bu zaten.
Tamam, maçı oynuyorsun ama maçın sonucu, maç bittikten epeyi sonra karara bağlanacak durumu var.
Sağ kalma bölümünde kendimi favori geçerim, hatta tek geçerim. Herkes ölür, ben sağ kalırım, gibi bile yani.
Sevdiklerim gidiyor ama. Anam babam. Eski sevgilim. Eski arkadaşlarım. Hepsi mezartaşının kıyısındalar.
Ben de öyleyim ama ben 1,5 yaşımdan beri öyleyim zaten. Değişik, yeni, yıkıcı bir durum değil benim için yani.
Kaybedecek biri olmayınca, hatta kaybedecek kendin bile olmayınca savaşmak, ilginç bir durum.
Özellikle de sağ kalacağın yüksek oralıysa. Ne olup biteceği, en aksiyonlu şeylerin olacağını bilsem de, beni pek bağlamıyor artık.
Herşey resmen artık, ‘birden sonrası istatistik’ durumunda.
Kendi ölümlerim bile, ‘la kaçıncıydı bu?, çeteleyi karıştırdım’ durumunda…
Yazık.
Bir kez daha Türkler’in ne kadar kolay devlet kurduklarını ama ondan da kolay devlet batırdıklarını içeriden ve sahadan naklen izliyorum.
İkinci Cumhuriyet’e Birinci Cumhuriyet’ten ne taşınacak, ne taşınmayacak, zihnimde hala belli değil.
Yeni yıl, onu düşünmenin zamanı olacak gibi…
Bir de, bilmediğim kurallarla savaşırken, doğaçlamam ne kadar işliyor, onu izleme zamanı olacak gibi…

Bilinmeyen değil, varolmayan bir ülkeye ve zamana girdik.

Hiç yorum yok: