Pazartesi, Ocak 01, 2018

Seküler Göç: Nedenler

Bu, bir 140journos röportajı / belgeseli.
21 dakika 59 saniye sürüyor.
Daha öncekiler gibi 8 dakika değil hiç olmazsa.
22 dakikada bu konu anlatılabilirdi ama bu biçimde değil.
Adamlar, 10 dakikalık bir animasyon-belgeselde 5 bin yıllık tarihi haritalıyorlar. Bu da bir not olsun.
Görüntüler görüntülü akıllı cep telefonu veya bilgisayar kamerası ile alınmış gibi. Bunun notlanması gerekirdi.
Belgeselin başlığı küllüm mafiş. Seküler deyince, laik Müslüman anlaşılır bu ülkede. Bunlar, agnostik mi, değil mi, o bile belli değil.
2 konu kesin notlansın:
Bir: Mahalle baskısı (50 yıl öncesinde) 1967’de de aynen böyleydi. Sol elimi kullanmamın günah olduğu belirtilerek, kullandığımda sol elime her zaman vurularak, çünkü bunu  bizzat kendim yaşadım o zamanlar.
İki: Mahalle baskısı; ne İslam, ne Türklük, ne de feodalite ile doğrudan ilintili; küçük-dar yaşamlarla doğrudan ilintili ama. Bugün Avrupa’nın küçük ücra köşelerinde de aynen böyle. 1968’in giremediği, anarşistlerin giremediği, ateistlerin giremediği Alman köyleri varmış, bunu yine bizzat (kendisi 1968’li olan) bir Alman’dan dinledim.
Sonrası devam:
İstanbul’dan İzmir’e ve Türkiye’den yurtdışına son 3-5 yılki göç sayıları belli. Bu istatistikler, belgeselde yer almalıydı.
O gitmek isteyenlerin tamamına yakını, o yakındıkları iktidar ve yaşam biçimi tarafından yurtdışına gitmeyi düşünebilecek denli çok para kazandırıldılar. Alınteriyle para kazandılar değil, havadan para kazandırıldılar. Ve yine o gitmek isteyenlerin bir bölümü, o iktidar partisine oy verdi. Bu da, doğrudan bir gözlem ve bilgi. Bu da, belgeselde yok.
Gidemeyenler, yaşlılar, gidip dönenler de, belgeselde yok. Bu bilgiler de, doğrudan gözlem.
Yani, 140journos’çular bilgisiz iş yapmayı sürdürüyorlar ve artık bunu kalıcı ilke edinmişler.
Yurtdışına gitmek isteyen ama parasızlıktan gidemeyen biri olarak, bu belgeselde gidenler için, ‘la iyi ki gidiyor la bunlar, kurtuluyoruz bu kenelerden’ tiplemesindeler, dedim.
Gereksiz yere açılan galeri küratörleri, vintaj dükkancıları, kültür idarecileri, kafeciler, vd, vb, AKP dönemi icadı abidik gubudik işlerde çalışıp, baba parası yiyen, yurtdışına da aile parasıyla giden tipler. Konunun daha derini, zaten aylardır Ekşi Sözlük’te var.
Öyleyse:
Batı-Güney simgesindeki iç göç ve bu dış göçün karşılaştırması belgeselde olmalı ki burada iç gönüllü sürgün kalanların yaşlarının epeyi yüksek olduğu görülecektir. Çünkü çocuğunu yollayıp, kendi kalan çok tanıdığım da var.
Konu, bir biçimde Gezi’ye bağlanmalıydı. Gezi’nin 2. yılında eski Radikal gazetesi bir röportaj dizisi yayınlamıştı. Orada da o zaman gidenlerin bir bölümü vardı.
Yani, olayın tarihsel perspektifi de nanay.
Kafe açmak gibi abidik gubudik konular için eyvallah ama böylesine ciddi bir konu için eyvallah değil. Bu göç, ülkenin en paralı ve en eğitimli (ki ikisi biraraya pek gelmez, dışarıda da öyledir) binde bir ikisini (bir buçuk iki yüz bin kişiyi) götürdü ülkeden. Onun yerine de, 3 milyon ümmi Suriyeli geldi ve Türkiye’nin ortalama eğitim yılı, 1’den çok düştü.
Bu belgesel ise, beyaz Türkler’in ‘ay çok içim daraldı vallahi’ dizi filmi gibi olmuş. Adam, tek başına kamera karşısında konuşurken bile, kıçı ayrı, başı ayrı oynuyor. Böyle tipler, ishal sıçmığı hızında yalan söyleyici tip demek oluyor.
Yazık.
Dipnot 1:
Format, gerçekte az da olsa, soru-yanıt gibi iken, belgeselde sorular ve diyalogların bir taraf monologları silinmiş.
Dipnot 2:
Bir de Ekşi Sözlük yorumu gelsin:
“hep söylerim, bu muhalif kesimin derdi, zulüm görmek değil, zulüm edememek diye. bir kez daha ispatlamışlar bunu da zaten videoda. bahaneleri falan da, kendi yaptıklarının karşısında komik kalıyor. gittiğiniz yerde mutluluklar, geri gelmeyin lütfen.”
“Zulüm edememek” yerine, “mücadele edememek” olarak okudum onu. Gezi’de de topuklamışlardı zaten.

(31 Aralık 2017)

Hiç yorum yok: