Hegemonların
ve onların vassallarının bu kadar tuhaf düzeylere inmeleri şaşırtıcı.
İmitasyon
ve taklit, aynı sözcüğün, Batı ve Doğu dillerindeki karşılıkları. Taklit, bir
davranışın benzerini yapmaktır. Aslına epeyi yakındır, hatta sonuç ürün kimi
aslından daha inandırıcıdır.
Gibi
yapmak ise, parodi bile değil, müsameredir, çocuk oyunudur, büyükçülük oyunudur
ama büyük taklidi yapmak değildir, büyükmüş gibi davranmaktır.
Hah,
işte şimdinin hegemonları, eskinin hegemonları imiş gibi davranıyorlar ama o
makroların mikro gibileri.
Analizci
Maksim Yusin, bu ikisini birbirine karıştırmış. Tabii, arada çeviri sorunu da
var.
“Suriye’nin
kuzeyinde bulunan Kürt bölgelerinde Türkiye tarafından yürütülen askeri
operasyona, imitasyonlar savaşı diyebiliriz. Üstelik bu tabir, son gelişmelere
doğrudan veya dolaylı olarak karışan oyuncuların hepsi için geçerli.”
Biz bu
durumu, 3. Dünya Savaşı yerine, 3. Dünya
Savaşçıkları tabirini kullanarak karşılıyoruz.
Herşeyden
önce 2 dünya savaşı, gerçekten Dünya hegemonu AB’nin 3 büyük gücünün en son ve
en büyük iç savaşıydı. Ardından da, Avrupa’da değil ama Asya’da 2 dünya devrimi
yaratmıştı.
Eğer,
bunları aslı sayarsak, yeni savaşları, onların taklidi, -çığı, parodisi falan
değil, doğrudan müsameresi ile karşılasak gerekir.
Sonrası,
stratejik tanım farklılıkları:
“Kürtlere
gelince onlar en azından harekatın ilk aşamasında “aktif direnişi” taklit
ediyor. “İşgalci güçleri püskürtme” gibi yaptıkları gür vaatler havada kalıyor.
Ciddi direniş sözkonusu bile değil, TSK’yi Afrin’den alıkoyacak Suriye
Kürdistanı’nın başka bölgelerinde karşı taarruz yok.”
Burada,
bir savaşmayı unutmak durumu sözkonusu. Kürtler, 1991’den beridir savaşmıyorlar,
kuzeydekiler değil ama, güneydekiler. Talabani-Barzani arasındaki iç savaş da
öyleydi, yarım zamanlıydı, 1900-1990 arasında.
Ek şerh:
Talabani-Barzani savaşı, gerilla savaşı da değildi, çünkü sonuçta 2 taraf da
gerilla, 2 taraf da işgal edilmiş durumda hesapça ama yaptıkları mevsimlik veya
yarı-zamanlı savaşçıklar idi. Tam da, Behiç Pek’in ‘Biraz da Savaşalım’ının, ‘arada
savaşalım da, dostlar savaşta görsün’ versiyonu gibi…
Kürtler’in
savaşmayı ister unuttuğu, ister bilmediği, 2015 yazında, o pek övündükleri
Kobani rezilliği ile ortaya çıktı: 3 bin sivil Kürt katledildi ve Müslim,
Barzani, Öcalan, hepsi hepsi bunu seyretti (Talabani o sırada komadaydı ve
devredışı idi), çünkü alana girmeye maçaları sıkmadı. IŞİD, 3 gün boyunca kesti
biçti. Sonra TC izin verdi de, Barzani kuvvetleri, TC sınırları içinden
kuzeyden dolanıp, sahaya girebildi. Bunlara inanmayan, açar, günü gününe gazete
kayıtlarına bakar.
“Türkiye,
yüksek sesle ve defalarca ilan ettiği geniş kapsamlı taarruzu taklit ederek,
daha çok havadan vurmakla yetiniyor, sahada kendisine bağlı ÖSO militanlarını
kullanıyor. Türk askerleri ise hâlâ “arka planda” kalmayı tercih ediyor. Bu
harekat, “iç tüketime” yönelik ve “terörle mücadele” gerekçesine ancak resmi
propaganda uzmanları inanır.”
İşte bu,
tam tanım hatası. Devlet karşıtı ve anti-militarist bir teoriyle bile rahatça
söyleyebiliriz ki TC, bu kez savaşmayı tam biliyor durumda. Zamanlama, vd
tümüyle doğru. Haksız olacak bir savaşı haklı kıldılar baştan, bu bir. Göme
göme ilerlediler, bu iki.
TC’nin
1983-2018 arasında öğrenmiş olması gereken ve en azından şimdi öğrenmiş olduğu
ortaya çıkan ders şu: Savaşı sınırları dışına taşırsa, daha kolay kazanacak ve
daha haklı gözükecek (ki teori tam tersini söylüyor). İkilemsel görünebilir ama
böyle. Çünkü NATO, üyesi ülkelere böyle bir özsavunmalı sınırötesi harekat hakkı tanımış durumda ve TC bu NATO
olayını vurgulaya vurgulaya belirtti. NATO da eyvallahı çekti.
Havadan
vurmaya gelince, 1 günde karada 3 şehit verdikten sonra bunu yazmak, aptallık
olmuş. Çünkü TC ordusu, geleneksel kara savaşı ordusudur. Generaller onu
yapmazsa, içleri rahat etmez. Zaten, uzaktan top atışı gibi, taa bilmem kaçıncı yüzyıl tekniği savaş bile, bu
durumu açımlamaya yeter.
“Buna
bakarak, Türkiye’nin sınırda talep ettiği 30 kilometrelik tampon alanı
konusunda Kürtlerle gizli bir anlaşma yaptığını tahmin etmek yanıltıcı olmaz.”
Buna,
ancak ‘yuh salak’ denir.
Sözkonusu
olan bölge, tüm sınır değil. Hatay’ın doğusu. 30 kilometre değil, tüm bölge,
Hatay’ın indiği kadar güneye inerek. O bölge ile, Kürtler Akdeniz’e giremedi,
Hatay’a giremedi, birbirleriyle birleşemedi. Bunu da göremiyor bu stratejist?
Artı,
Suriye’nin 1939-2009 arasında Hatay’ı kendi sınırları içinde gösteren
haritalarının intikamı da alınmış oldu. Çarşıdaki
bulgura giden, evdeki pirinçten oldu yani.
“Bugünkü
gelişmelerin Moskova’ya sürpriz olduğunu sanmıyoruz. Türk uçaklarının
bombardımana tuttuğu bölgelerden harekat başlamadan önce Rus askerlerinin
çekilmiş olması da bunun kanıtıdır. Kürtler de, bunu gerekçe göstererek Ankara
ile “komplo kurduğu” gerekçesiyle Moskova’yı suçluyor.”
Bir
ayrıntı gözden kaçmış: Rusya, bunu savaştan 3 gün önce yaptı, savaş sırasında
değil. Türkiye de bunun böyle olduğunu savaştan hemen önce açıkladı. Bu da,
kayıtlarda mevcut.
Kürtler
ise, herkesin ihanet ettiği, 5. Dünya
ülke aday adayı olarak, tarihe parodi niyetine geçti.
Burada,
hep gözden kaçan bir şey var: Tüm bunlar, Salih Müslim Ekim 2017’de tasfiye
edildikten sonra oldu. Müslim, herkes ile ikili oynamaya kalktı ve tasfiye
edildi.
Şu an, Kuzey Suriye Kürt güçlerinin başındaki
politik güç odağı belli değil. Oradaki askerler, yönetimi fiilen üstlenmiş
durumda. Seçilmişler ise, ortalıkta yoklar.
“Nihayet
sıramız Washington’a geldi. Son zamanlarda ABD’nin Suriye’de her attığı adım,
zaten imitasyondan başka bir şey değil.”
Bu da, başka
bir salakça saptama. Washington, her nedense terörle mücadeleyi birinci sıradan
kaldırdığını açıkladı. Trump da, kazanırsa Suriye’yi kendi haline bırakacağını,
seçilmeden önce açıklamıştı zaten. Bu, onu
destekleyenlerin resmi / saklı görüşü idi aslında.
Bizce
zaten asıl hata bu: Ya savaşa
başlamayacaksın, ya da başlayınca bırakmayacaksın. Savaş sürerken savaş
alanını terkedene, önce kendi ordusu ve sivili saygı duymaz, çünkü kalanlar
katledilir. Orada şu anda alandaki on binlerce savaşana ne olacak belli değil.
Oradaki tüm güçler onları katledebilir, olay Vahşi Kazlar romanındaki gibi
olacağa benzer.
Bizim,
tüm bunlar olmadan önceki saptamamız şuydu:
Orada
onlarca savaşan odak var. Herhangi biri geçici veya kalıcı olarak öne
çıkabilir. IŞİD böyle olmuştu zaten. Suriye’nin iç kaosunun dinamiği,
onyıllarca sürecek bir iç-küçük savaş demek ki Libya’da da 3-4 yıldır aynen
böyle.
İşte bu,
Rusya’nın da hesaplamadığı ve sonuçlarını öngöremediği bir durum ki zaten
burada öngörülemezlik ağır basıyor.
E tamam,
hem Rusya, hem de ABD, Suriye’de kalıcı üsler edindi. Nolacak ki? Bu savaşlar
bunun için miydi? Bunu masa başında da halledebilirlerdi. Yumurta balyozla
kırılmaz, yoksa yeni 11 Eylül’ler
olur.
Olacak
da…
Suriye,
sonul sonuç niyetine, bize bunu öngördürdü…
(24 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder