Ek
olarak bir de: Distopyalar, ütopyaya nasıl dönüştürülür?
Bunlar;
hem Homo Posterus’un, hem de bilimkurgu roman yazarlarının sormayı ve
yanıtlamayı akıl edemediği 2 problematik.
Yanıtlarımız:
Hayır, bunları
Homo Sapiens yapamaz: 5 bin yıldır limit tarih / Dünya Sistemi ile bunu
tümevarımsalca kanıtladı bizce.
İstisnalar
var tabii, her zaman oldu, oluyor, olacak tabii.
Ancak,
bunu temelde yapacak olan, sonraki tür(ler)dür.
Gelelim,
eldeki Mars-kurmaca örneğine:
Mars’a
insan gönderilmesine taraftar olan n taraf ve Mars’a aşama aşama yollanan n
kuşak için, çok farklı Mars ütopyaları vardır.
Bunların
hepsi de distopya kılınır.
30 bin
kilometrelik Clarke uzay asansörü parçalanır, uydulardan Phobos, bombayla
parçalanarak Mars yüzeyine düşürülür. Tüm bunlar, en kötünün de kötüsü olan bir
meta-kaos yaratır: Kızıl Mars, Mars olur, yani susuz gezegendeki karbon dioksit
ve su buzları, bir biçimde başka formlara dönüştürülür. Sorun, bunun 30 bin yıl
yerine, 30 yılda yapılmasıdır.
Bunun
dışında, tüm insan yanlışları, para hırsı, her tür din, distopya olacağı baştan
belli ütopyalar, şu bu, insanlarla birlikte Mars’a gelir:
İnsanlar
gittikleri yeni yere eski kendilerini de götürürler, yeni insanlar olmazlar.
Mars
Üçlemesi’nin sonul amacı olmasa bile, çıkarsattığı budur. Kaldı ki ilk uzay
devleti Asgardia, bunu 3 ayda becerdi, gerçek tarihin ve yaşamın içinde
üstelik.
Bizim
iyimserliğimiz, bunun yazgı olmadığı. Kötümserliğimiz ise, % 51-99 olasılıkla bunun
hep böyle olmuşluğu, oluyorluğu, olacaklığı.
En
ironiği de şudur:
Ölenlerin
bir bölümü de dahil olarak, bazı insanların uzun vadeli planı, zaten Mars’ı
öyle kılmaktır. İnsan türü, bunu en kötü ve zararlı yönünü bulur ve uygular.
Ancak,
yıkımın görkemi estetiktir.
Felaket
yönetiminin bir bölümü ise, şudur:
Bazı plancılar
ve simülasyoncular, bu işin zaten buralara geleceğini önceden bildiği için,
nefret ediyor olsalar bile, buna yol açan insanları dahil, mümkün olan herkesi
kurtarabilmeye çabalarlar:İşte o, tam bir mükemmel felaket yönetimidir.
Ve bu
durumda, sürekli muhtemel ölüm sayılarını verirler: 10, 100 bin… Bunu da
pratikte, kimi yarıya, kimi onda bire düşürürler, olması gerekenden veya olağan
olarak gerçekleşenden yani.
Daha da ironiği,
uzun Mars yolculuğu boyunca, onlara sadist sayılacak denli zor simülasyonlar
hazırlayıp, duruma hazırlayan kişinin kendisi de, sabotajlarda ölür. Ancak
kendisi, buna da hazırdır. Gereken düzeni kurmuştur: Phobos düşürülür: Onun da
sonul planı budur zaten.
Asıl
önemlisi şudur:
Tüm
felaketler olup bittikten sonra, Mars hikayesi ancak yeni başlamaktadır.
Bu
roman, yalnızca ilk cildinde bile, bunu becerebilmiştir.
Yazar,
bunu hesapladı veya hesaplamadı ama helal olsun. Bilimkurgu roman yazarları
içinde, bu kadar somut tasarımcı çok-çok az çıkmıştır.
Yani,
belki 2030 gibi Mars’a gerçekten insanlar gittiğinde, 2330’da olacak olanlar, o
kitapta yazılmış olanlar olabilir büyük olasılıkla.
Dolayısıyla,
oradaki hatalardan mümkün olduğunca kaçınmak gerekiyor.
Asgardia
örneği ise, bunun biraz zor olduğunu kanıtlıyor ve açımlıyor.
Felaket
yönetiminde, ütopya distopyaya, bir tetikleme, bir zemberek atımı ile dönüşür.
Yapılabilecek olan şey, o tetiği tutabilmektir.
Gerisi,
bildiğimiz gerilla uzaycı grubu, 7 kişi:
Tüm
kararları içeride alan, uygulayan ve ödeyen bir komün.
7 ama,
14 bile değil.
Mükemmel
uzaycı devleti için, Platon sayısı çook büyük bir sayıdır.
Uzay da,
7 kişinin birarada yaşaması için bile, çok zorlayıcı sınırlar taşır.
Şimdiki
doğrusal programlamada sınırlayıcı denklem doğruları bunlardır.
(9-10 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder