Biz
onları şöyle tanımlıyoruz:
Savaş,
kıtlık / kuraklık, salgın, istila / göç.
Eceli
devreden çıkarmış oluyoruz.
İstila
ve göçü devreye sokmuş oluyoruz.
Kıtlık
ve kuraklık, aynı sonuçlu konunun değişik yüzleri.
İstila
ve göç, aynı sonuçlu konunun değişik yüzleri.
İstilaya
ek olarak; işgal, ilhak, vd var.
Göçün
yanında, göçmen ve mülteci gibi, ekonomik ve siyasi / askeri ayrım alanında
seyreden bir ayrım da var.
İstila,
daha çok askeri bir şey, göç daha çok sivil bir şey.
ABD,
Arap Baharı kisvesi ile 3 ülkeyi işgal etti. O ülkelerden milyonlarca göçmen
çıktı, her 3 nedenle de ve hangisinin ekonomik, hangisinin askeri, hangisinin
politik göçmen olduğu, o denli açıkseçik söylenmeyebilir, ne geçmişte, ne göç
sırasında, ne de sonrasında.
Parça
parça yerine, bütünsel bakarsak:
İstila
göç yaratır, ikisi birlikte Kavimler Göçü dönemi gibi bir şey yaratır.
Askerlerin işgali, savaşlar nedeniyle tarihte kayıtlıdır ama yakın zamanlara
kadar nüfusu sayımı olmadığı için, sivillerin göçünün niceliği (katılan ve
ayrılan insanlar) ve niteliği (daha çok rotaları) tarihte tam atlaslanmamıştır
/ haritalanmamıştır.
Örneğin,
MS 476 Macaristan Hunlar’ı ile MÖ 200 Orta Asya Hunlar’ı arasındaki istila ve
göç akışları, hala tam haritalı değil. Elde kopuk kopuk ve kesik kesik kayıtlar
var, çünkü tarihte devlet çöküş
dönemlerinde yazılı kayıtlarda büyük eksilme görülegelmiş. Artı geçmişte
göçer halkların global nüfusa oranı ve kültürel etkisi bugünkünden çok daha
yüksekmiş, çünkü istila dalgaları hep onlardan gelmiş. Bunlar da, Vikingler ve
Türkler gibi, soğuk ve kıraç topraklardan yola çıkmışlar hep.
Günümüz
koşullarında ise açıkseçik kayıtlar var:
Birinci
ve kuşak göçmen toplamı, global nüfusun % 4’ü gibi ve bu göçmen nüfusu, Dünya
nüfusunun hepi topu % 15’inin hükümranlık alanı bölgelerinde hareketli
olmuşlar: ABD, ABD, Arap ülkeleri. Ki bu da yerel olarak % 25 gibi yüksek bir
oran çıkabiliyor. Örneğin bugünkü ABD’nin nüfusunun neredeyse tamamı, şu ya da
bu kuşak göçmen durumunda: 300 milyon kişiden söz ediliyor. Keza Latin Amerika
da öyle.
Çin,
hemen hemen iç veya dış göçmen almıyor. Hindistan, geçmiş zamanlarda istilalar
nedeniyle, kuzeyde açılan ten rengi türünden bir göçmen dalgalanması yaşamış
ama epeyi yüzyıldır bu dalgalar durmuş durumda. Afrika’ya da hiç kimse
gitmiyor, 50 bin yıldır tüm kuşakları Afrikalı olan insanlar var yani.
Türkiye
gibi bazı bölgeler ise, hem göç alarak, hem de göç vererek, özel bir konum
kazanmış durumda. Türkiye 1977-1922, 12 milyonda 3 milyon içe, 3 milyon dışa
gibi tarihteki en yüksek oranlı göç toplamlarından birini yaşamış. 1960-1980
arasında ise, o zamanki görelikte % 10’luk bir dışa göç vermesi var. 1990-2015
arasında ise, 10-20 milyon kesin kayıtsız transit göçmen ve 1 milyon eski Doğu
Bloku ülkeleri vatandaşı, 3 milyon Arap kalıcı göçmen almış. Aynı dönem için,
dönem ortalaması nüfusu 60 milyon kabul edebiliriz ki bu da yine % 10 brüt göç
demek olur. 80 yıldır falan süren bir de mevsimsel iç göç var ki o da 80
milyonda 16 milyon gibi bir sayıda şu sıralar. Yani özetlenirse, Türkiye 100
yıllık bir sürede nüfsunun % 100’ünü geçen bir toplam göçe maruz kalmış. Bu;
ABD’nin 1700-1900 göç dalgalarına benziyor. Ki zaten önümüzdeki onyıllarda
duracağına ilişkin bir eğilim de görünmüyor. Son 2 yılda 80 milyonda 240 bin
kişi, yani %o 3 dışa göç oldu örneğin.
İnsan
türünün tarihöncesine ve tarihine bakınca, en önemli kültürel topolojik
yoğrulmanın bu göçler aracılığıyla kurulduğunu, Dünya Sistemi’nin dinamizminin (ve
kaotiğinin de) tümüyle bunlara dayalı olduğunu gözlüyoruz.
Mahşerin
diğer 3 atlısı, nüfusa kıyım yaparken, bu nüfusu sağ bırakıp nüfusa metamorfoz
yapıyor.
Tarihteki
halklardaki tüm ad, dil, din, yer, ırk değişimleri, bu göçlerle olagelmiş.
Bazıları da tarihten silinmiş.
Yani 2
tür insan var:
Statik
kültürlü insanlar, dinamik kültürlü insanlar.
İstila
ve ardılı göç, dinamik kültürlü insanlar üretiyor. Bir önceki kültürel mod başka şeylere dönüştürülerek yok edildiği için,
bu da mahşerin bir atlısı oluyor.
Bu
metin, Dünya Sistemi modeline bu
yöndeki katkı için yazıldı.
Artı
not: İstila / göç, ciddi salgın dalgaları yaratabilmiş. Salgın ise, tarihte en
yüksek ölümü sağlayan mahşer atlısı. Ancak, toplam salgın ölümleri bilinirken,
bunun ne kadırının istila kökenli olduğu pek saptanmamış: örneğin 1. Dünya
Savaşı dönemindeki ispanyol gribinin ne kadarının savaş nedeniyle olduğu bile
hala belli değil. Ancak, 1350 gibi, Avrupa’nın üçte birini gömen veba
salgınının, taa Çin’de başlayıp, 5-10 yılda kademelei kademeli 10 bin kilometre
öteye gelmesi durumu var. Aynı veba salgını, Çin’in Dünya denizleri emperyaliziminin önünü psişik / kültürel
olarak kesti ama AB için ise tam tersine Dünya
denizlerine koloniyalist açılım sağladı ki bu tez-antitez ikilisi, it-çek
biçiminde işleyen tarih yayları modelini akla getiriyor.
(18 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder