Cuma, Ocak 12, 2018

Gerçek Yoğunlaşmaları

Geçtiğim yerlerde, böyle bir durum gerçekleşiyor.
Bunun nedenini zihnimde açıkladım ama yazmadığımı ayırsadım.
Diyelim, kötü olayların 70 yıllık bir yaşamda olma olasılıkları bellidir, bunların zaman ve mekan dağılımları gibi bilgiler de mevcutlu ve kayıtlıdır ama insanların gerçeği, bilgiyi, düşünceyi, doğruyu inkarı nedeniyle görülmezler pek.
Vardır ve görülmezler.
Bakılmazlar ve görülmezler.
İşte ben, o güne kadar felaket konusuna hiç yoğunlaşmamış birinin yaşamına girip, gerçeklerden söz edince, onun mekanında ve zamanında felaket gerçeği yoğunlaşmaları oluyor.
Asimov’un Vakıf dizisindeki Hari Seldon’a da, kehanetlerinin onları o düşündüğü için gerçekleştiği suçlaması yapılıyordu. Bunun gibi bir şey.
İnsanlar da, yok saydıkları felaketler gerçekleşince, beni sorumlu tutarlar bundan. Onu önlemek veya yönetmek, hatta ondan kaçmak, akıllarına gelmez.
Max von Sydow’un oynadığı ‘Bahis’ filminde, şans alan ve veren, bunu da bir diğerine dokunarak yapan birilerinin öyküleri vardı. Bunun gibi bir şey.
Ben de bilginin gerçekliğini bulaştırıyorum.
Konuşmalarımla ve yazdıklarımla…
2001’den beridir çok yoğun ve çok somut olarak böyle, global olarak böyle…
Hatta bir ara, lan bu belayı yazmam ben, deyip yazmayıp, o bela gerçekleşince, çenemin düşmüşlüğü de vardır. Onu yazmasam bile, onu düşünmüşlüğüm yetiyormuş.
Artık ülke ve küre, belanın tam içinde…
Boğuldu bile…
İnsanlar, hala inkardalar…
İnsanlar, hala benden nefret ediyorlar…
Toplama kampının içinde, zehirli gaz duşunun kapısında bile, durumuna aymayanlar gibiler…
Ben, felaket zembereğinin pimini çekmiyorum, ne zaman birileri tarafından çekileceğini yazıyorum yalnızca…
Sonra da oturup, Nasreddin Hoca’nın güğümlerinin, yerden göğe çöküşünü izliyorum…
Seyreyliyorum gümbürtüyü yani…
Psikopat mıyım neyim lan?

(9 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: