Çarşamba, Ocak 24, 2018

Felaket Yönetimi: Afrin Muharebesinde İmitasyon / Taklit ve/ya Gibi Yapmak

Hegemonların ve onların vassallarının bu kadar tuhaf düzeylere inmeleri şaşırtıcı.
İmitasyon ve taklit, aynı sözcüğün, Batı ve Doğu dillerindeki karşılıkları. Taklit, bir davranışın benzerini yapmaktır. Aslına epeyi yakındır, hatta sonuç ürün kimi aslından daha inandırıcıdır.
Gibi yapmak ise, parodi bile değil, müsameredir, çocuk oyunudur, büyükçülük oyunudur ama büyük taklidi yapmak değildir, büyükmüş gibi davranmaktır.
Hah, işte şimdinin hegemonları, eskinin hegemonları imiş gibi davranıyorlar ama o makroların mikro gibileri.
Analizci Maksim Yusin, bu ikisini birbirine karıştırmış. Tabii, arada çeviri sorunu da var.
“Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kürt bölgelerinde Türkiye tarafından yürütülen askeri operasyona, imitasyonlar savaşı diyebiliriz. Üstelik bu tabir, son gelişmelere doğrudan veya dolaylı olarak karışan oyuncuların hepsi için geçerli.”
Biz bu durumu, 3. Dünya Savaşı yerine, 3. Dünya Savaşçıkları tabirini kullanarak karşılıyoruz.
Herşeyden önce 2 dünya savaşı, gerçekten Dünya hegemonu AB’nin 3 büyük gücünün en son ve en büyük iç savaşıydı. Ardından da, Avrupa’da değil ama Asya’da 2 dünya devrimi yaratmıştı.
Eğer, bunları aslı sayarsak, yeni savaşları, onların taklidi, -çığı, parodisi falan değil, doğrudan müsameresi ile karşılasak gerekir.
Sonrası, stratejik tanım farklılıkları:
“Kürtlere gelince onlar en azından harekatın ilk aşamasında “aktif direnişi” taklit ediyor. “İşgalci güçleri püskürtme” gibi yaptıkları gür vaatler havada kalıyor. Ciddi direniş sözkonusu bile değil, TSK’yi Afrin’den alıkoyacak Suriye Kürdistanı’nın başka bölgelerinde karşı taarruz yok.”
Burada, bir savaşmayı unutmak durumu sözkonusu. Kürtler, 1991’den beridir savaşmıyorlar, kuzeydekiler değil ama, güneydekiler. Talabani-Barzani arasındaki iç savaş da öyleydi, yarım zamanlıydı, 1900-1990 arasında.
Ek şerh: Talabani-Barzani savaşı, gerilla savaşı da değildi, çünkü sonuçta 2 taraf da gerilla, 2 taraf da işgal edilmiş durumda hesapça ama yaptıkları mevsimlik veya yarı-zamanlı savaşçıklar idi. Tam da, Behiç Pek’in ‘Biraz da Savaşalım’ının, ‘arada savaşalım da, dostlar savaşta görsün’ versiyonu gibi…
Kürtler’in savaşmayı ister unuttuğu, ister bilmediği, 2015 yazında, o pek övündükleri Kobani rezilliği ile ortaya çıktı: 3 bin sivil Kürt katledildi ve Müslim, Barzani, Öcalan, hepsi hepsi bunu seyretti (Talabani o sırada komadaydı ve devredışı idi), çünkü alana girmeye maçaları sıkmadı. IŞİD, 3 gün boyunca kesti biçti. Sonra TC izin verdi de, Barzani kuvvetleri, TC sınırları içinden kuzeyden dolanıp, sahaya girebildi. Bunlara inanmayan, açar, günü gününe gazete kayıtlarına bakar.
“Türkiye, yüksek sesle ve defalarca ilan ettiği geniş kapsamlı taarruzu taklit ederek, daha çok havadan vurmakla yetiniyor, sahada kendisine bağlı ÖSO militanlarını kullanıyor. Türk askerleri ise hâlâ “arka planda” kalmayı tercih ediyor. Bu harekat, “iç tüketime” yönelik ve “terörle mücadele” gerekçesine ancak resmi propaganda uzmanları inanır.”
İşte bu, tam tanım hatası. Devlet karşıtı ve anti-militarist bir teoriyle bile rahatça söyleyebiliriz ki TC, bu kez savaşmayı tam biliyor durumda. Zamanlama, vd tümüyle doğru. Haksız olacak bir savaşı haklı kıldılar baştan, bu bir. Göme göme ilerlediler, bu iki.
TC’nin 1983-2018 arasında öğrenmiş olması gereken ve en azından şimdi öğrenmiş olduğu ortaya çıkan ders şu: Savaşı sınırları dışına taşırsa, daha kolay kazanacak ve daha haklı gözükecek (ki teori tam tersini söylüyor). İkilemsel görünebilir ama böyle. Çünkü NATO, üyesi ülkelere böyle bir özsavunmalı sınırötesi harekat hakkı tanımış durumda ve TC bu NATO olayını vurgulaya vurgulaya belirtti. NATO da eyvallahı çekti.
Havadan vurmaya gelince, 1 günde karada 3 şehit verdikten sonra bunu yazmak, aptallık olmuş. Çünkü TC ordusu, geleneksel kara savaşı ordusudur. Generaller onu yapmazsa, içleri rahat etmez. Zaten, uzaktan top atışı gibi, taa bilmem kaçıncı yüzyıl tekniği savaş bile, bu durumu açımlamaya yeter.
“Buna bakarak, Türkiye’nin sınırda talep ettiği 30 kilometrelik tampon alanı konusunda Kürtlerle gizli bir anlaşma yaptığını tahmin etmek yanıltıcı olmaz.”
Buna, ancak ‘yuh salak’ denir.
Sözkonusu olan bölge, tüm sınır değil. Hatay’ın doğusu. 30 kilometre değil, tüm bölge, Hatay’ın indiği kadar güneye inerek. O bölge ile, Kürtler Akdeniz’e giremedi, Hatay’a giremedi, birbirleriyle birleşemedi. Bunu da göremiyor bu stratejist?
Artı, Suriye’nin 1939-2009 arasında Hatay’ı kendi sınırları içinde gösteren haritalarının intikamı da alınmış oldu. Çarşıdaki bulgura giden, evdeki pirinçten oldu yani.
“Bugünkü gelişmelerin Moskova’ya sürpriz olduğunu sanmıyoruz. Türk uçaklarının bombardımana tuttuğu bölgelerden harekat başlamadan önce Rus askerlerinin çekilmiş olması da bunun kanıtıdır. Kürtler de, bunu gerekçe göstererek Ankara ile “komplo kurduğu” gerekçesiyle Moskova’yı suçluyor.”
Bir ayrıntı gözden kaçmış: Rusya, bunu savaştan 3 gün önce yaptı, savaş sırasında değil. Türkiye de bunun böyle olduğunu savaştan hemen önce açıkladı. Bu da, kayıtlarda mevcut.
Kürtler ise, herkesin ihanet ettiği, 5. Dünya ülke aday adayı olarak, tarihe parodi niyetine geçti.
Burada, hep gözden kaçan bir şey var: Tüm bunlar, Salih Müslim Ekim 2017’de tasfiye edildikten sonra oldu. Müslim, herkes ile ikili oynamaya kalktı ve tasfiye edildi.
Şu an, Kuzey Suriye Kürt güçlerinin başındaki politik güç odağı belli değil. Oradaki askerler, yönetimi fiilen üstlenmiş durumda. Seçilmişler ise, ortalıkta yoklar.
“Nihayet sıramız Washington’a geldi. Son zamanlarda ABD’nin Suriye’de her attığı adım, zaten imitasyondan başka bir şey değil.”
Bu da, başka bir salakça saptama. Washington, her nedense terörle mücadeleyi birinci sıradan kaldırdığını açıkladı. Trump da, kazanırsa Suriye’yi kendi haline bırakacağını, seçilmeden önce açıklamıştı zaten. Bu, onu destekleyenlerin resmi / saklı görüşü idi aslında.
Bizce zaten asıl hata bu: Ya savaşa başlamayacaksın, ya da başlayınca bırakmayacaksın. Savaş sürerken savaş alanını terkedene, önce kendi ordusu ve sivili saygı duymaz, çünkü kalanlar katledilir. Orada şu anda alandaki on binlerce savaşana ne olacak belli değil. Oradaki tüm güçler onları katledebilir, olay Vahşi Kazlar romanındaki gibi olacağa benzer.
Bizim, tüm bunlar olmadan önceki saptamamız şuydu:
Orada onlarca savaşan odak var. Herhangi biri geçici veya kalıcı olarak öne çıkabilir. IŞİD böyle olmuştu zaten. Suriye’nin iç kaosunun dinamiği, onyıllarca sürecek bir iç-küçük savaş demek ki Libya’da da 3-4 yıldır aynen böyle.
İşte bu, Rusya’nın da hesaplamadığı ve sonuçlarını öngöremediği bir durum ki zaten burada öngörülemezlik ağır basıyor.
E tamam, hem Rusya, hem de ABD, Suriye’de kalıcı üsler edindi. Nolacak ki? Bu savaşlar bunun için miydi? Bunu masa başında da halledebilirlerdi. Yumurta balyozla kırılmaz, yoksa yeni 11 Eylül’ler olur.
Olacak da…
Suriye, sonul sonuç niyetine, bize bunu öngördürdü…

(24 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: