Salı, Ocak 30, 2018

Anekdot

Şu sıralar, parasızlıktan evsiz çorbası içemiyorum. Çünkü dağıtanlar, benim evsiz olmadığıma hükmetti.
Bendeniz de, lokantaların artık ekmeklerini topluyorum. Haftada 2 kilo falan. Son birkaç haftadır ekmek parası vermedim. Bir tek beyaz ekmek, yemek sindirim sistemimi feci rahatsız ediyor. Basurum da azar yakında.
Bu kentte 2 milyon ekmeğin her gün çöpe atıldığını belirtmem gerekli.
Bir de, lokantaların çok tuhaf ekmek tipleri ürettiğini veya ürettirdiğini. 1983 gibi 20 çeşit ekmek üreten, Levent’teki Aslı Fırın bile bu kadar fantezi yapmamıştı, okadar yani.
İşte bendeniz, bir süredir bu ekmeklerle karın tokluğuna idare ederken, aynı gün 2 kişi bana yemek ısmarladı.
İlkinde, 2 işkembe çorba, 1 yemek, 1 tatlı 40 lira gibi tuttu. 3 kap yemeği ben götürdüm.
İkincisinde çorbayı ve yemeği pas geçtim. Ismarlayan kişi buna çok şaşırdı.
Burada da, 1 çorba, 1 yemek, 2 tatlı, 53 lira tuttu. 1 tatlıyı ben götürdüm.
Midem yediklerimi 6 saatta zor sindirdi ki 2 saatta bir düzenli acıkan biriyimdir.
Durumun öncesine ve sonrasına tanık olan insanlara öyküyü anlattığımda, kıssadan hisseyi göremediler bile.
Kıssadan hisse şu oysa:
Aklıma O. Henry’nin şu öyküsü geldi:
Birçok Şükran Günü’nde, iflas etmiş eski bir dolar milyoneri, hep aynı evsizi doyurur. Birindeyse ise, kazara onunla karşılaşmadan önce, başka biri daha evsizi doyurur. Evsiz, ikinci yemeğe de hayır diyemez. 2’si de hastanelik olur: Eski zengin açlıktan, hep evsiz tokluktan. Hastanenin acilinde, hemşire 2’sine bakar bakar, bunun nasıl olup da olduğunu bir türlü anlayamaz. Her 2’sini de tanımaktadır çünkü.
Ya da fıkra gibi:
Savaşta ne yaptınız?
Tokluktan zehirlendim abi.
Ya da Aziz Nesin öyküsü:
Rıfat Bey Neden Kaşınıyor?

(30 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: