Eylül
2017’de şu sonuçları almıştım:
“100 soru
ve 100 yanıtım.
Sonuç
(%):
Zihin:
33 dışadönük, 67 içedönük.
Enerji:
88 sezgisel, 12 gözlemci (rasyonel?).
Mizaç
doğası: 69 düşünme, 31 duygu.
Taktik:
71 yargılama (deneyim / önyargı), 29 arama (sorgulama).
Kimlik:
40 iddialı / özgüvenli / kesin, 60 türbülant.”
Bunu
yeniden düzenledim ve sayıları yuvarladım:
“Vektör:
1/3, 2/3.
Kimlik
4/10, 6/10.
Mizaç ve
taktik kabaca aynı: 7/10, 3/10.
Enerjiyi
küçülterek aynı sayalım: 7/10, 3/10.”
Burada
soru şu:
Yaklaşık
aynı oranlarda sezgiye, düşünmeye ve yargılamaya sahibim. Peki bunlar; kendi
aralarında birbirleriyle mi, karşıtlarıyla mı daha uyumlu kavramlardır?
İçedönüklük
ve sezgisellik bana birbirine yakın şeyler gibi gelir.
Düşünme
ve yargılama da öyle gelir.
Duygululuk
ve türbülantlık öyle gelir.
Duygululuk
ve sezgisellik, soru kipi momentinde kalır ama.
Sezgisel yargılama ve gözlemsel yargılama bence çook ayrı şeyler, yani birbirinin karşıtı
falan değiller, birbirleriyle ilgisizler. Bilim tarihi bunun örnekleriyle dolu:
İkisini yapan da var, yalnızca birini yapan da, hiçbirini yapmayıp, teknikle
(salt rasyonalite ile) ömür tüketen (yani hiç yargılama yapmayan, yargılamayı
başkalarına bırakan, yalnızca gözlemsel veri toplayan) de var ama.
Duygusal
dışadönüklük, duygusal sezgicilik, sanatçılara uygun ama ne deneyim, ne de
sorgulama, sanatçılara uygun değil bence. Çünkü deneyim de, sorgulama da,
rasyonalite demek ve o da sanatçılara pek uğramaz.
Demek ki
eğer bunlar, insanın temel zihinsel veri tabanı ise, Homo Sapiens için de, Homo
Posterus için de, hatta Nietzsche’sel alt-insan için de yetersizler demektir…
Peki, bu
5’i veya 32 özellik, insanın % kaçı eder? Duygunun veya kognisyonun altkümeleri
olarak ayrı ayrı ve birarada?
Ayrıca
bunlar, acaba baştan sabit verili ve değiştirilemez nitelikler mi?
Benim
içdönüklüğüm ve türbülantlığım diyelim 30 yılda azaldı örneğin. Bunu çoğunluk
bilmeden ama hep isteyerek yaptım, çünkü tersi durumda aşırı duygusal zarar
gördüm.
Türbülantlığımın
azalması, deneyimle ilgili mi, ona emin değilim. Yaşlandıkça libidomun
soğumasıyla daha ilgili gibime geliyor, çünkü kendimi son 15 yıldır feci ruhsuz
ama gençliğimdekinden epeyi daha az acı çeker hissediyorum ki bunda 6 yıl
boyunca içtiğim o Nervium’ların epeyi katkısı olmuştur herhalde.
İçedönüklüğümü
ise, tümüyle süperegosal ve rasyonel taban üzerinden azalttım. Yoksa, çoktan
tam katatoniye girmiştim. Daha 6 yaşımda, buzdolabının ve derin
dondurucunun buzluğunda saklanmış bir
beyin olmak isteyen biriydim çünkü.
Kognitiflik
bunların toplamından başka şeyler içeriyor: Oryentasyon / yönelim içeriyor, o kesin.
Sezgiseli aşan içgüdüsel bir doğru vektörlü yönelim dürtüsü taşıdım hep. Yeni bilgileri
anlamadığım çok oldu ama hiç yanlış bilgiyi kıble edinmedim şimdiye dek.
Burada
sorun, oryentasyonun dışadönük sayılması yanılgısında ve yanılsamasında. Benim
‘asla ev yok’lu iç yolculuk’ tanımım böyle bir şey ve içedönük.
Bir de
kognitifliğin, yaşamın en azından ilk 40 yılında çok az edim-davranış içermesi
durumu var, en azından 1960-2000 Dünya’sı ve kültürü için. (Kitap yazmayı
kastetmiyorum, kognitif davranış türü, psikolojide, sosyal psikolojide ve
sosyolojide tanımlı sayılmaz pek, onu kastediyorum.)
Duygusuzluğun
beni batırması veya gençken kendime yeterince ilgi, şefkat, rikkat, sevgi
göstermememin kendimi yaralayan, inciten sonucu da var.
Sonuçta,
oryentasyonu ben dışadönük sayıyorum, onlar içedönük ve sezgisel saymış, o
epeyi bir açı farkı yaratmış. Vardığım kanı bu oldu.
Tabii
burada, çok erken (bebeklik dönemi) ölüm
deneyimiyle kazanılmış metafizik yanım da devreye giriyor: Safkan-ötesi bir
içedönüklük, sezgisellik, duygusallık (inzivasal
vecd anlamında) bu. Bana doğruyu, iyiyi ve güzeli hep ölüm söyledi yani ya
da eksi varlık olmak ya da olmamak.
Gelelim bunların
ne kadar genç işi olduğuna veya kaç yaşına kadar kullanılabilir olduklarına.
Ya da
yukarıdaki parametreleri yaşlılığıma uyarlamak mümkün mü, ona bakayım bir.
(Sanırım yukarıdaki sayılarla sıfırdan başlamak bir yol / yordam / yöntem
olabilir.)
Nokta.
Es.
(2 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder