Perşembe, Ocak 04, 2018

16 Kişilik Tipi Testi

Eylül 2017’de şu sonuçları almıştım:
“100 soru ve 100 yanıtım.
Sonuç (%):
Zihin: 33 dışadönük, 67 içedönük.
Enerji: 88 sezgisel, 12 gözlemci (rasyonel?).
Mizaç doğası: 69 düşünme, 31 duygu.
Taktik: 71 yargılama (deneyim / önyargı), 29 arama (sorgulama).
Kimlik: 40 iddialı / özgüvenli / kesin, 60 türbülant.”
Bunu yeniden düzenledim ve sayıları yuvarladım:
“Vektör: 1/3, 2/3.
Kimlik 4/10, 6/10.
Mizaç ve taktik kabaca aynı: 7/10, 3/10.
Enerjiyi küçülterek aynı sayalım: 7/10, 3/10.”
Burada soru şu:
Yaklaşık aynı oranlarda sezgiye, düşünmeye ve yargılamaya sahibim. Peki bunlar; kendi aralarında birbirleriyle mi, karşıtlarıyla mı daha uyumlu kavramlardır?
İçedönüklük ve sezgisellik bana birbirine yakın şeyler gibi gelir.
Düşünme ve yargılama da öyle gelir.
Duygululuk ve türbülantlık öyle gelir.
Duygululuk ve sezgisellik, soru kipi momentinde kalır ama.
Sezgisel yargılama ve gözlemsel yargılama bence çook ayrı şeyler, yani birbirinin karşıtı falan değiller, birbirleriyle ilgisizler. Bilim tarihi bunun örnekleriyle dolu: İkisini yapan da var, yalnızca birini yapan da, hiçbirini yapmayıp, teknikle (salt rasyonalite ile) ömür tüketen (yani hiç yargılama yapmayan, yargılamayı başkalarına bırakan, yalnızca gözlemsel veri toplayan) de var ama.
Duygusal dışadönüklük, duygusal sezgicilik, sanatçılara uygun ama ne deneyim, ne de sorgulama, sanatçılara uygun değil bence. Çünkü deneyim de, sorgulama da, rasyonalite demek ve o da sanatçılara pek uğramaz.
Demek ki eğer bunlar, insanın temel zihinsel veri tabanı ise, Homo Sapiens için de, Homo Posterus için de, hatta Nietzsche’sel alt-insan için de yetersizler demektir…
Peki, bu 5’i veya 32 özellik, insanın % kaçı eder? Duygunun veya kognisyonun altkümeleri olarak ayrı ayrı ve birarada?
Ayrıca bunlar, acaba baştan sabit verili ve değiştirilemez nitelikler mi?
Benim içdönüklüğüm ve türbülantlığım diyelim 30 yılda azaldı örneğin. Bunu çoğunluk bilmeden ama hep isteyerek yaptım, çünkü tersi durumda aşırı duygusal zarar gördüm.
Türbülantlığımın azalması, deneyimle ilgili mi, ona emin değilim. Yaşlandıkça libidomun soğumasıyla daha ilgili gibime geliyor, çünkü kendimi son 15 yıldır feci ruhsuz ama gençliğimdekinden epeyi daha az acı çeker hissediyorum ki bunda 6 yıl boyunca içtiğim o Nervium’ların epeyi katkısı olmuştur herhalde.
İçedönüklüğümü ise, tümüyle süperegosal ve rasyonel taban üzerinden azalttım. Yoksa, çoktan tam katatoniye girmiştim. Daha 6 yaşımda, buzdolabının ve derin dondurucunun  buzluğunda saklanmış bir beyin olmak isteyen biriydim çünkü.
Kognitiflik bunların toplamından başka şeyler içeriyor: Oryentasyon / yönelim içeriyor, o kesin. Sezgiseli aşan içgüdüsel bir doğru vektörlü yönelim dürtüsü taşıdım hep. Yeni bilgileri anlamadığım çok oldu ama hiç yanlış bilgiyi kıble edinmedim şimdiye dek.
Burada sorun, oryentasyonun dışadönük sayılması yanılgısında ve yanılsamasında. Benim ‘asla ev yok’lu iç yolculuk’ tanımım böyle bir şey ve içedönük.
Bir de kognitifliğin, yaşamın en azından ilk 40 yılında çok az edim-davranış içermesi durumu var, en azından 1960-2000 Dünya’sı ve kültürü için. (Kitap yazmayı kastetmiyorum, kognitif davranış türü, psikolojide, sosyal psikolojide ve sosyolojide tanımlı sayılmaz pek, onu kastediyorum.)
Duygusuzluğun beni batırması veya gençken kendime yeterince ilgi, şefkat, rikkat, sevgi göstermememin kendimi yaralayan, inciten sonucu da var.
Sonuçta, oryentasyonu ben dışadönük sayıyorum, onlar içedönük ve sezgisel saymış, o epeyi bir açı farkı yaratmış. Vardığım kanı bu oldu.
Tabii burada, çok erken (bebeklik dönemi) ölüm deneyimiyle kazanılmış metafizik yanım da devreye giriyor: Safkan-ötesi bir içedönüklük, sezgisellik, duygusallık (inzivasal vecd anlamında) bu. Bana doğruyu, iyiyi ve güzeli hep ölüm söyledi yani ya da eksi varlık olmak ya da olmamak.
Gelelim bunların ne kadar genç işi olduğuna veya kaç yaşına kadar kullanılabilir olduklarına.
Ya da yukarıdaki parametreleri yaşlılığıma uyarlamak mümkün mü, ona bakayım bir. (Sanırım yukarıdaki sayılarla sıfırdan başlamak bir yol / yordam / yöntem olabilir.)
Nokta. Es.

(2 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: