Her
ikisi de ABD’li olan, kadın-yazar Lillian Hellmann ve erkek-yazar Dashiel
Hammett, bir zamanlar bir çift imişler.
Hellman
bir küçük burjuva Musevi, Hammett ise ABDKP üyesi, sokaklarda yaşamış, eskiden (grev
kırıcılıkla da uğraşmış bir şirket olan) Pinkerton detektifi bir polisiye roman
yazarıdır.
Hammett
yaşamı boyunca alışmışlık gereği, bir gün lüks ‘garden party’lerde bol bol yiyip
içmekte, üzerine 3 gün aç bilaç kalmaktadır.
Yaşı
ilerleyen Hellman bu durumu kaldıramaz ve ondan ayrılır.
Hammett’in
durumu, bir Eden durumudur: Sınıf atlamış bir proleter ve bunu yazarlık
üzerinden yaşamıştır.
Eden’in
yazarı Jack London da bir Eden vakasıdır:
O roman
kahramanının yaptığı gibi, dorudan intihar edeceğine, bol alkol tüketip böbrek yetmezliğinden
erken ölür.
Eden’ın
açmazı, sınıf atlayan bir proleter entelektüel olmaktır…
Benim
anti-Martin-Eden olma savım buradan gelir:
Sınıf
atlamamış, proleter kalmış ama bir biçimde sağ kalmış bir yazarım.
O
nedenle de, bir anti-Martin-Eden olmaktayım.
Ha, bu
olumlanır veya olumsuzlanır, o da ayrı konu…
Ben
olumluyorum ama…
‘Anti-lik’imi
yani…
(11 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder