Onyıllardır
önesürdüğümüz, söylediğimizde yüzümüze gülünen bir biçimde, bir bilim tezimiz
daha açımlandı ama hala tam kanıtlandı denemez, çünkü bu bildiğimiz bilimsel /
matematiksel / mantıksal kanıtlanabilirlik analitik söyleminin dışında kalan
bir durum. Yani, konuya yalnızca işaret ediyoruz. Hep öyle yaptık zaten.
Gelelim
konuya:
“Physical
Review A dergisinde yayımlanan bir çalışmada araştırmacılar, kuantum
parçacığının kendisinin ölçülmesi yerine, parçacığın çevresiyle etkileşme
biçiminin incelenerek, gözlemlenmeyen kuantum parçacıklarının izlenebileceğini
gösterdiler.”
Bu ne
demek?
Bu, şunlar
demek:
Bir:
Bazı
görüngüler, olaylar, olgular; dolaylı ve/ya dolayımlıdır. Yani, bildiğimiz
pozitivist ve determinist anlamda doğrudan gözlem, burada sözkonusu ve tanımlı
değildir.
İki.
Parametreler
/ değişkenler, analitik / kartezyen anlamda, istatiksel olarak birbirinden
karşılıklı bağımsız (mutually exclusive) değildir. Yani, ortak arakesitleri
olduğu için, ancak bir tür bileşik denklemle tanımlanabilirler ve/ya
dilegetirilebilirler.
Bunun
açılımları da şunlardır:
Öncelikle,
tam Gödel anlamında olmasa bile, süreksiz
ve sonlu parçacıklardan oluşan bir parça-bütün sistemine yönelik kullanılan
kanıtlama sistematiği ile sürekli ve
sonsuz parçacıklardan oluşan bir parça-bütün sistemine yönelik kullanılan
kanıtlama sistematiği tıpatıp aynı şeyler olmaz, olamaz, olmamalıdır.
İkisindeki birebirlik farklı
şeylerdir. Kanıtlama uslamlaması da,
o birebirliği tek ve aynı şey sayar ne yazık ki…
Enerji-özdek
ve ve uzay-zaman eşlenikliklerinin dilegetirilişlerindeki paradigmada, dilsel
boşluklar var. 10-11 olası boyut tanımı üzerinden bunlar, tek tek kendilerine
özdeş değil, arakesitleri var ve bu arakesitler değişken / dalgalı. Somut
olarak işleyen durumsa, istatiksel limit durumlar. 1 birim zaman yerine, 10
üzeri N zamanlı yaşadığımız veya tersinden bakınca, olağan bir kimyasal
reaksiyon yalnızca 10 üzeri eksi 18 saniye sürdüğü için bu böyle…
Bu
durumda, Heisenberg belirsizlik ilkesindeki momentumdaki hız ve konumdaki x, y,
z, t koordinatları, her zaman kendilerine özdeş ve/ya sabit tanımlı değil. Bu,
Einstein görelik kuramı için de, aynen geçerli.
Dönelim
asıl konuya:
Kuantum
parçacığının kendisinin doğrudan ölçülmesi ile çevresiyle etkileşimi birbirinden
farklı şeyler. Bizim daha geniş ve genel kuramımız, bunların hepsinin tek bir
bütün olduğu ve aslında o tek bütünün olgu / boyut izdüşümleri biçiminde,
sentetik / tümdengelimsel bir biçimde / akıl yürütmeyle ele alınmaları
gerektiği yönünde işliyor.
Sonuçta
kuantum yerçekimi dalgaları da dolaylı yoldan gözlendi.
Daha
önce doğada / Evren’de varolan birçok görüngü / olgu, temel kuramlar açısından
gereksiz veya denklemi bozan
sayıldığı için gözardı edildi veya yok sayıldı. Şimdi yapılacak olan veya yapılması
gerekli şey, o olguları tam biçimde listelemek. Mendelev’in yaptığına benzer
bir biçimde, bir tür 92 elementten 59-60 elementle periyodik tablo tasarımı
gibi bir şey olacak bu yani.
“Parçacıklar
hareket ettikçe, çevrelerini “etiketler”. Her bir etiket veya çevreyle
etkileşim, bilgiyi parçacıkların içerisine kodlar. Arvidsson-Shukur ve çalışma
arkadaşları, parçacıkları doğrudan gözlemlemeden bu “etiketleyici”
etkileşmelerin haritalandırılması için bir yöntem geliştirdi.”
Onlar
da, ‘haritalandırmak’ terimini kullanmışlar.
Bizim
diğer bir genel kanımız, eldeki fenomen ve eldeki ontos (varlık denklemi)
listelerinin tamam olmadığı, asıl ve en önemlisi, aralarında tam bir korelasyon
listesinin yapılmasının gereksiz ve mümkünsüz olduğu yönünde. Yani, Evren’de herhangi
bir epistemik-anlam taşımayan epeyi olgu olduğu kanısındayız. Bunlar, N.
dereceden olgular ve epistemik açıdan beyaz
gürültüye varan anlamsızlığa ve boş
göstergeliliğe limitlenebilir durumda.
Bu,
kültürolojik olgular için de aynen böyle. Murdock tanımındaki varolan olgu
listelerinin, belki % 99’u - % 99,99’u
anlamsız sayılabilir.
Artı,
kullanacağımız model, tıpkı holografik modeldeki besleyici faz ışını gibi tek
renkli. Yani, Evren’in verilerini denklemlediğimiz zaman, yalnızca tek bir
parametre açısından bunu yapmış oluruz.
Örneğin,
periyodik tablo, bize izotoplar konusunda bir şey söylemez. Hangi izotopların
neden, nasıl uzun süreli dengeli kalabildiğini de söylemez. Keza, nötronun tek
başına olunca, kendi kendine parçalanmasını da açıklamaya çabalamaz.
Kuantum
Evren’inde ise, dalga-tanecik ikililiğini koyduğumuzdan beridir, işimiz ters
gidiyor. Oysa, 200 yıldır hala bir foton dalga paketçiğinin içindeki 10’a varan
altdalga dağılımının ne / nasıl olduğu / işlediği modellenmedi: Genel
konsensusa girecek biçimde bu yapılmadı yani. Fizikçiler kendi aralarında
misket oynayıp, tepişiyorlar ama.
Bugün,
Einstein fiziğinin Newton fiziğinin yalnızca bir parçası olduğunu açımlayan
Feynman’dan 40 yıl sonra bile bu hala konsensusta yok örneğin.
O
nedenle bütün bela, Einstein-Planck-Heisenberg üçlüsünün paradigmatik
duvarından ileri geliyor herşey.
Burada
mantıksal açıdan 2 önerimiz var:
Bir:
Tezlerin
ve antitezlerin arakesitinin % 99’luk, farklılıklarının, çelişkilerinin,
çatışmalarının ise geri kalan % 1’lik bölümde olduğu gerçeğinin artık gözönüne
alınması.
İki:
Diyalektik
yerine, poliyalektiğe evrilinmesi.
Biz,
yine onyıllar önce, teolojik mantık üzerinden, Tanrı’ların Evren’i yaratması
gerekmediğini, özdeğin / varlığın kendi kendine hiçlikten / yokluktan
üreyebileceğini, bunun için de sistemi eksi-varlık tanımını sokmanın gerekli
olduğunu yazmıştık. Yani, matematikte hala eksi
sayılara geçemeyen eski uygarlıklar gibiyiz şu an. Daha sırada i var oysa…
İşte, ne
zamanki i’den sonraki yeni matematik parametre tanımlanacak, belki o zaman bu
yeni Evren modeli işleyebilecek ve belki ışık hızından hızlı yol alınabilecek.
(17 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder