Salı, Ocak 16, 2018

Kuantum parçacıklarının takip edilebileceği kanıtlandı

Onyıllardır önesürdüğümüz, söylediğimizde yüzümüze gülünen bir biçimde, bir bilim tezimiz daha açımlandı ama hala tam kanıtlandı denemez, çünkü bu bildiğimiz bilimsel / matematiksel / mantıksal kanıtlanabilirlik analitik söyleminin dışında kalan bir durum. Yani, konuya yalnızca işaret ediyoruz. Hep öyle yaptık zaten.
Gelelim konuya:
“Physical Review A dergisinde yayımlanan bir çalışmada araştırmacılar, kuantum parçacığının kendisinin ölçülmesi yerine, parçacığın çevresiyle etkileşme biçiminin incelenerek, gözlemlenmeyen kuantum parçacıklarının izlenebileceğini gösterdiler.”
Bu ne demek?
Bu, şunlar demek:
Bir:
Bazı görüngüler, olaylar, olgular; dolaylı ve/ya dolayımlıdır. Yani, bildiğimiz pozitivist ve determinist anlamda doğrudan gözlem, burada sözkonusu ve tanımlı değildir.
İki.
Parametreler / değişkenler, analitik / kartezyen anlamda, istatiksel olarak birbirinden karşılıklı bağımsız (mutually exclusive) değildir. Yani, ortak arakesitleri olduğu için, ancak bir tür bileşik denklemle tanımlanabilirler ve/ya dilegetirilebilirler.
Bunun açılımları da şunlardır:
Öncelikle, tam Gödel anlamında olmasa bile, süreksiz ve sonlu parçacıklardan oluşan bir parça-bütün sistemine yönelik kullanılan kanıtlama sistematiği ile sürekli ve sonsuz parçacıklardan oluşan bir parça-bütün sistemine yönelik kullanılan kanıtlama sistematiği tıpatıp aynı şeyler olmaz, olamaz, olmamalıdır. İkisindeki birebirlik farklı şeylerdir. Kanıtlama uslamlaması da, o birebirliği tek ve aynı şey sayar ne yazık ki…
Enerji-özdek ve ve uzay-zaman eşlenikliklerinin dilegetirilişlerindeki paradigmada, dilsel boşluklar var. 10-11 olası boyut tanımı üzerinden bunlar, tek tek kendilerine özdeş değil, arakesitleri var ve bu arakesitler değişken / dalgalı. Somut olarak işleyen durumsa, istatiksel limit durumlar. 1 birim zaman yerine, 10 üzeri N zamanlı yaşadığımız veya tersinden bakınca, olağan bir kimyasal reaksiyon yalnızca 10 üzeri eksi 18 saniye sürdüğü için bu böyle…
Bu durumda, Heisenberg belirsizlik ilkesindeki momentumdaki hız ve konumdaki x, y, z, t koordinatları, her zaman kendilerine özdeş ve/ya sabit tanımlı değil. Bu, Einstein görelik kuramı için de, aynen geçerli.
Dönelim asıl konuya:
Kuantum parçacığının kendisinin doğrudan ölçülmesi ile çevresiyle etkileşimi birbirinden farklı şeyler. Bizim daha geniş ve genel kuramımız, bunların hepsinin tek bir bütün olduğu ve aslında o tek bütünün olgu / boyut izdüşümleri biçiminde, sentetik / tümdengelimsel bir biçimde / akıl yürütmeyle ele alınmaları gerektiği yönünde işliyor.
Sonuçta kuantum yerçekimi dalgaları da dolaylı yoldan gözlendi.
Daha önce doğada / Evren’de varolan birçok görüngü / olgu, temel kuramlar açısından gereksiz veya denklemi bozan sayıldığı için gözardı edildi veya yok sayıldı. Şimdi yapılacak olan veya yapılması gerekli şey, o olguları tam biçimde listelemek. Mendelev’in yaptığına benzer bir biçimde, bir tür 92 elementten 59-60 elementle periyodik tablo tasarımı gibi bir şey olacak bu yani.
“Parçacıklar hareket ettikçe, çevrelerini “etiketler”. Her bir etiket veya çevreyle etkileşim, bilgiyi parçacıkların içerisine kodlar. Arvidsson-Shukur ve çalışma arkadaşları, parçacıkları doğrudan gözlemlemeden bu “etiketleyici” etkileşmelerin haritalandırılması için bir yöntem geliştirdi.”
Onlar da, ‘haritalandırmak’ terimini kullanmışlar.
Bizim diğer bir genel kanımız, eldeki fenomen ve eldeki ontos (varlık denklemi) listelerinin tamam olmadığı, asıl ve en önemlisi, aralarında tam bir korelasyon listesinin yapılmasının gereksiz ve mümkünsüz olduğu yönünde. Yani, Evren’de herhangi bir epistemik-anlam taşımayan epeyi olgu olduğu kanısındayız. Bunlar, N. dereceden olgular ve epistemik açıdan beyaz gürültüye varan anlamsızlığa ve boş göstergeliliğe limitlenebilir durumda.
Bu, kültürolojik olgular için de aynen böyle. Murdock tanımındaki varolan olgu listelerinin, belki % 99’u -  % 99,99’u anlamsız sayılabilir.
Artı, kullanacağımız model, tıpkı holografik modeldeki besleyici faz ışını gibi tek renkli. Yani, Evren’in verilerini denklemlediğimiz zaman, yalnızca tek bir parametre açısından bunu yapmış oluruz.
Örneğin, periyodik tablo, bize izotoplar konusunda bir şey söylemez. Hangi izotopların neden, nasıl uzun süreli dengeli kalabildiğini de söylemez. Keza, nötronun tek başına olunca, kendi kendine parçalanmasını da açıklamaya çabalamaz.
Kuantum Evren’inde ise, dalga-tanecik ikililiğini koyduğumuzdan beridir, işimiz ters gidiyor. Oysa, 200 yıldır hala bir foton dalga paketçiğinin içindeki 10’a varan altdalga dağılımının ne / nasıl olduğu / işlediği modellenmedi: Genel konsensusa girecek biçimde bu yapılmadı yani. Fizikçiler kendi aralarında misket oynayıp, tepişiyorlar ama.
Bugün, Einstein fiziğinin Newton fiziğinin yalnızca bir parçası olduğunu açımlayan Feynman’dan 40 yıl sonra bile bu hala konsensusta yok örneğin.
O nedenle bütün bela, Einstein-Planck-Heisenberg üçlüsünün paradigmatik duvarından ileri geliyor herşey.
Burada mantıksal açıdan 2 önerimiz var:
Bir:
Tezlerin ve antitezlerin arakesitinin % 99’luk, farklılıklarının, çelişkilerinin, çatışmalarının ise geri kalan % 1’lik bölümde olduğu gerçeğinin artık gözönüne alınması.
İki:
Diyalektik yerine, poliyalektiğe evrilinmesi.
Biz, yine onyıllar önce, teolojik mantık üzerinden, Tanrı’ların Evren’i yaratması gerekmediğini, özdeğin / varlığın kendi kendine hiçlikten / yokluktan üreyebileceğini, bunun için de sistemi eksi-varlık tanımını sokmanın gerekli olduğunu yazmıştık. Yani, matematikte hala eksi sayılara geçemeyen eski uygarlıklar gibiyiz şu an. Daha sırada i var oysa…
İşte, ne zamanki i’den sonraki yeni matematik parametre tanımlanacak, belki o zaman bu yeni Evren modeli işleyebilecek ve belki ışık hızından hızlı yol alınabilecek.

(17 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: