Büyük
sayılar kuramı açısından bakarsak, 2020-2050 için önce isyan dalgaları,
ardından başarısız devrim girişimleri, dar alanlarda restorasyon ve
reformasyon, geniş alanlarda kaosun kendini sürdürmesi gibi, bir orta vadeli
gelecekbilim tahmini oluşuyor.
Bunun
veri tabanı şu:
“… dünyanın
en varlıklı yüzde 1'lik kesimi geçen yıl yaratılan küresel servetin yüzde
82'sine sahip oldu. Nüfusun en yoksul yüzde 50'sini oluşturan 3,7 milyar kişi
ise bu pastadan hiçbir pay alamadı.”
Yani; %
1 = % 82, % 49 = % 18, % 50 = % 0 olmakta. Bildiğimiz üst, orta, alt sınıflar
dağılımı böyle yani…
Bu
süreç, tarihte ne ilk kez, ne de son kez olmakta. Çünkü proleterya, kalıcı hak kazanımı yerine, sınıf atlama lümpen eğilimi
göstermekte, orta sınıf tam bir işbirlikçi
sınıf olmakta, alt sınıflar ise fazla dibe inmeden binyıllardır aynı
yaşamakta, bir tür kader veya limit gibi diyelim.
1945-1980-2015
arasındaki zaman dilimi, ilki başarısız 1968 süreci, ikincisi daha da başarısız
neo-liberal süreç olmak üzere, 35’er yıllık kabaca birbirine eşit 2 bölmeden
oluştu.
Daha
uzun dönemli geçmişten gelen zemberek enerjisi birikimleri nedeniyle, 1848 ve
1871 başarısız devrim çıkışları ertesinde, bildiğimiz diktatörlüğün, Krupp
baskısının balyozunun yinelenerek ve volan attırılarak getirildiği ardışık
dönemler yaşandı.
2017-2018
arası dönem ise, biricik-özel oldu:
1945’te
biten AB’nin ardından, 2015’te biten ABD oldu ki bunlar neden çöküş dönemine
girdiğimiz açımlıyor: Çünkü, ardışık
hegemon aday adayları 2018’de hala oluşmadı.
Bunun
sağlayan ve açımlayan nirengi noktası ise, 11 Eylül 2001 oldu: ABD ilk kendi
evinde ve silahsız savaş / saldırı
ile vuruldu.
Şerh:
Tüm İslami terör odakları, bu noktaya yoğunlaşamadı henüz: Tıpkı, İkiz Kuleler’i
bir hata sonucu, önce içeriden vurup, yıkamayıp, sonra dışarıdan vurup yıkmayı
başarmalarının birkaç onyıl alması gibi, devrimin
hayat bilgisi ünitelerinde çok yavaş öğrenmeleri sorunu var.
Hegemonların
da, asilerin de hesaba katmadıkları ise şu:
Dünya’yı
ve geleceği sınıfsal yapılar dışında, makro-makro krizler bekliyor ve bunlar
tam ekonomiko-politik değiller:
Su,
gıda, enerji, salgın, nüfus artışı durması / göçü eşlenikliği.
Eskiden
nüfus parametresinde, Malthus eksi
zekalısının ve eksi bilgilisinin 1790’ta iddia ettiğinin tersine, 1830
tarihinde Verhulst’un matematiksel
olarak kanıtladığı gibi, belli bir oranda kendi kendini budayan bir nüfus
artışı vardı. Yani nüfus, genelde hep artmaya eğilimliydi ama bu, bildiğimiz 50
yıllık global doğum kontrolü sürecini tanım olarak içermiyor, çünkü ilki doğal,
ikincisi kültürel parametreler içeriyor. Sonuçta, 1. Dünya ve sarıkafa nüfusu
azalırken, 3.-N. Dünya nüfusu aşırı arttı ve 1. Dünya’ya göçtü. Bu, barbarların istilası yerine, lümpenlerin istilası oldu. Bu da, Roma’nın
yıkılma öncesinde gönüllü aldığı barbar emekçi / asker nüfusunun sonunda
Kavimler Göçü’ne varacak olan ön-yıkım potansiyelini yaratması gibi bir şey demek:
Ya da tarih yavaş ilerler. Ancak, ABD nüfusu % 50’den çok sarıkafa-değil olsa
da, yeni kuşaklar karakafa sömürgeci olacak, ya da Obama simgesinde oldu bile
çoktan.
Çin,
nüfus kontrolünün 25 yılda % 25 daha az nüfusu, 1,2 milyara karşın, 400 milyon
doğurtulmayan nüfus verebileceğini fiilen açımladı ama sonra bundan fikren vazgeçti.
Göçler
ise, global toplamda şimdilik % 5 limitinde ama Türkiye 1977-1922 gibi özel
yerzamanlardda bu, % 50 olabildi. Artı, global nüfusun % 15-20’si bu göçü aldı
için, oralarda göçmen oranı % 20’yi geçti, yani bu bir nüfus topolojik
yoğrulması ve kültürel fermentasyonları
ve metamorfozları yaratan da bu,
savaş değil.
Salgın,
şimdiki tıbbi ve eczasal koşullarda maksimumu % 5 olan bir global nüfus
eksilmesi demek. Bunu bilimciler böyle hesaplamışlar (kaynak: National
Geographic).
Her
durumda, 10 milyarda duracak gibi görünen nüfusun, en az % 40’ı, yani 4 milyarı
fuzuli. Dünya 2010’dan beridir, ekolojik olarak artık kendini yenileyemiyor.
Yine de, sabit 10 milyardaki bu fazlalık ancak ve ancak hala doğum kontrolü ile
sağlanabilir gibi görünüyor, ama Çin usülü, ama başka usül ile…
Bu 0 ekonomik değerli % 50 nüfus oranı hep
baki kalacak. Yani, belki 70 yıl yaşayacaklar ama bildiğimiz insan gibi değil, temel insan haklarındaki yaşam gibi
değil yani.
İşbirlikçi orta sınıfın ve/ya kene üst sınıfın akıllanması hiç umulmaz, tarihte bunun olduğu hiç
vaki değil.
Dolayısıyla
isyan ve devrimcik (küçük devrim) dalgaları kaçınılmaz ama bu, ABD’deki gibi
limuzinle gelen zencinin talanı ve Fransa’daki gibi araba yakıp, şirketleri
zengin etme gibi yine lümpen yollardan yaşanageldi ve yaşanagidecek gibi.
Burada
en önemli olan şey, tarihte ilk kez, hem geçmişbilim, hem de gelecekbilim
kullanarak, Dünya Sistemi modelinin gayet açıkseçik
çıkarsamalar yapabilmesi.
İsyan da
geliyor, devrim de…
Da ne
olacak ki?
Dipnot:
İşte
buna aşırı gerçekçilik denmekte… İsteyen,
marjinal realizm diyebilir.
(23 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder