Bu
vakayı ayrı yazacağım.
Yine
yeni yılın ilk günü yolda yürüyordum. Karaköy’den Tünel’e çıkan Yüksek
Kaldırım’da, Galata Kulesi’nin oradan yukarı doğru yürüyordum.
Yaşlı ve
meczup bir dayı yanıma düştü. 60 yaş üstü idi. Ne kadar deli olduğuna karar
veremedim.
Ortalıktaki
yılbaşı kutlamasındaki insanlara küfrediyordu ama küfürleri bir tuhaftı:
Bir
gazeteciden söz etti. Belli ki bir vaiz veya bir televizyon kanalı, kim olduğu
belli olmayan bu kişiyi, öldürülesi bir hedef-imaj kılmıştı.
Bu
kişinin, otuz yaşındaki kızını, yirmi yaşındaki oğlunu kötü yola düşüreceğini
söylenip durdu.
Ancak,
hep kozalaklardan söz etti, kadın cinsel organı anlamında. Kozalaklar, delilik
müzik teması gibi, konuşma entonasyonunda ve prozodisinde dopdoluydu.
Bir an
için bana küfrediyor sandım. Beşinci dakikada benden başka birinden söz
edildiğini kabullendim.
Ancak
adam, tipik bir ticani katil / linççi tipinde idi.
Gün
batıyordu. Yokuş yavaş çıkılıyordu. Başımı derde sokasım hiç yoktu. Karşı
kaldırıma geçtim.
Adam ve
ben, koşut olarak epeyi bir yukarı doğru yürüdük. Hava iyice kararınca, çevreyi
göremez oldum, onu da gözden yitirdim.
Bu
öykünün bir anlamı var mı?
Yalnızca
uçuk bir anekdot mu?
Genel
kanım, kitlenin böyle insanlarla doldurulduğu yönünde.
Yıllar
önce, artık yitirdiğim bir defter geçmişti elime. Kafayı yemiş şeriatçı bir
ergenin notlarıyla doluydu. Yıl 1994 gibiydi.
Defterde,
TGRT’den (o zaman şeriat zirvesi olan Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonu’ndan)
söz ediyordu ama sonra konu uçuyordu.
Issız
bir ada çizimleri vardı. Ergen ondan mahpus veya ona kaçmış (veya her ikisi
birden) idi. Orada tek kanal olarak bu televizyon çıkıyordu.
Notlar
sonra şizofrenleşiyordu. Kendimde şizofren eğilimler olduğundan yazı tonunu
biliyorum.
Şu anda
da elimde elyazması bir defter var. 1990’lara ait yine. Kayseri kökenli gibi
görünüyor. Tüm bir defter, belki 200 sayfa, şeriatçı şiir dolu. Genelde şehadet
üzerine. Akıllı bir insan tarafından yazılmış gibi görünse de, yine şizofrenik
uçuklukta bir semantiklik içeriyor.
Yani,
kapalı yaşamlara hapsedilmiş / kafeslenmiş insanlar böyle bir düşmanlık
içindeler. 6-7 eylül olaylarında, pastane talan edip, yaşamında ilk kez Madlen
çukulata yiyen moruk gibiler. Talan açıklar. Herkesin çeki idolü farklı. İlk
talan edeceği yeri orası belirliyor. Gençlerinki banka otomatları, çünkü kredi
kartları yok, olamıyor. Reçel kavanozunu dışarıdan yalıyorlar. O zaman da reçel
kavanozunu kırmak istiyorlar.
Sonuçta,
ortalama eğitimi 4-5 yıl olan, yarı-ümmi bir kitleden söz ediyoruz. Kadınlar
fiilen ümmi çoğunluk. Annemden biliyorum: İlkokul mezunudur ama yaşamımda
okuduğunu ve yazdığını hiç görmedim.
Bunun
sonu nereye varır?
Cumhuriyet
kültürü, Atatürk’ün sağlığında 1935 gibi tavan yapmıştı. Sonrasında, sağlığı
bozulduğu için, inişe geçirildi. Ne İnönü, ne de Bayar; ikinci ve üçüncü adam
olarak, atatürkçü falan değildi. Ordu da öyle. Fevzi Çakmak’ın 1923-1946
arasındaki uzun genelkurmay başkanlığı, Cumhuriyet’e belki sağlamlık verdi ama
ordu iktidarı da o zaman oluştu ve güçlendi.
Osmanlı
artığı zihniyet zaten dinci idi. 1980 de öyle oldu.
Ancak,
son 15 yıllık AKP iktidarı, dinin canına bizzat okudu. Bunu, dini kitap
satışının düşmesinden ve hurdacılardaki dini kitap bolluğundan anlıyorum.
Allah,
devlet ve baba korkusu olmayan ama şeriatçı bir toplumumuz var yani artık.
Bunlar
da, o ticani deli zalim amca gibi, öldürücü durumdalar. Ali Kıran başkesen çok
çıkar, sultan yoksa sultancıklar çoktur, ayaktakımı kapıyı kırar, Çingene’yi
kral yaparlar babasını asar, durumlarındayız.
15-16
Temmuz’da bunların silah sıktığını gördük. O silahların geri toplanmadığını da
biliyoruz.
Bu
moruğun silahı yoktu. Olsaydı, orada birileri mezarı boylayabilirdi.
Önemli
olan şu:
Düşünün
ki yaklaşık 24 saatlık bir sürede, tek başıma 5-10 vaka birden gözledim.
Yalnızca 1 kilometre kare alanda.
Bunu
devamını tahmin edebiliyorum.
Tahminimi
değil, gözlemlerimi yazacağım.
Yazdım
da, yazıyorum da…
(2 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder