Salı, Ocak 02, 2018

Sivil Terörü İzlenimleri 2

Bu vakayı ayrı yazacağım.
Yine yeni yılın ilk günü yolda yürüyordum. Karaköy’den Tünel’e çıkan Yüksek Kaldırım’da, Galata Kulesi’nin oradan yukarı doğru yürüyordum.
Yaşlı ve meczup bir dayı yanıma düştü. 60 yaş üstü idi. Ne kadar deli olduğuna karar veremedim.
Ortalıktaki yılbaşı kutlamasındaki insanlara küfrediyordu ama küfürleri bir tuhaftı:
Bir gazeteciden söz etti. Belli ki bir vaiz veya bir televizyon kanalı, kim olduğu belli olmayan bu kişiyi, öldürülesi bir hedef-imaj kılmıştı.
Bu kişinin, otuz yaşındaki kızını, yirmi yaşındaki oğlunu kötü yola düşüreceğini söylenip durdu.
Ancak, hep kozalaklardan söz etti, kadın cinsel organı anlamında. Kozalaklar, delilik müzik teması gibi, konuşma entonasyonunda ve prozodisinde dopdoluydu.
Bir an için bana küfrediyor sandım. Beşinci dakikada benden başka birinden söz edildiğini kabullendim.
Ancak adam, tipik bir ticani katil / linççi tipinde idi.
Gün batıyordu. Yokuş yavaş çıkılıyordu. Başımı derde sokasım hiç yoktu. Karşı kaldırıma geçtim.
Adam ve ben, koşut olarak epeyi bir yukarı doğru yürüdük. Hava iyice kararınca, çevreyi göremez oldum, onu da gözden yitirdim.
Bu öykünün bir anlamı var mı?
Yalnızca uçuk bir anekdot mu?
Genel kanım, kitlenin böyle insanlarla doldurulduğu yönünde.
Yıllar önce, artık yitirdiğim bir defter geçmişti elime. Kafayı yemiş şeriatçı bir ergenin notlarıyla doluydu. Yıl 1994 gibiydi.
Defterde, TGRT’den (o zaman şeriat zirvesi olan Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonu’ndan) söz ediyordu ama sonra konu uçuyordu.
Issız bir ada çizimleri vardı. Ergen ondan mahpus veya ona kaçmış (veya her ikisi birden) idi. Orada tek kanal olarak bu televizyon çıkıyordu.
Notlar sonra şizofrenleşiyordu. Kendimde şizofren eğilimler olduğundan yazı tonunu biliyorum.
Şu anda da elimde elyazması bir defter var. 1990’lara ait yine. Kayseri kökenli gibi görünüyor. Tüm bir defter, belki 200 sayfa, şeriatçı şiir dolu. Genelde şehadet üzerine. Akıllı bir insan tarafından yazılmış gibi görünse de, yine şizofrenik uçuklukta bir semantiklik içeriyor.
Yani, kapalı yaşamlara hapsedilmiş / kafeslenmiş insanlar böyle bir düşmanlık içindeler. 6-7 eylül olaylarında, pastane talan edip, yaşamında ilk kez Madlen çukulata yiyen moruk gibiler. Talan açıklar. Herkesin çeki idolü farklı. İlk talan edeceği yeri orası belirliyor. Gençlerinki banka otomatları, çünkü kredi kartları yok, olamıyor. Reçel kavanozunu dışarıdan yalıyorlar. O zaman da reçel kavanozunu kırmak istiyorlar.
Sonuçta, ortalama eğitimi 4-5 yıl olan, yarı-ümmi bir kitleden söz ediyoruz. Kadınlar fiilen ümmi çoğunluk. Annemden biliyorum: İlkokul mezunudur ama yaşamımda okuduğunu ve yazdığını hiç görmedim.
Bunun sonu nereye varır?
Cumhuriyet kültürü, Atatürk’ün sağlığında 1935 gibi tavan yapmıştı. Sonrasında, sağlığı bozulduğu için, inişe geçirildi. Ne İnönü, ne de Bayar; ikinci ve üçüncü adam olarak, atatürkçü falan değildi. Ordu da öyle. Fevzi Çakmak’ın 1923-1946 arasındaki uzun genelkurmay başkanlığı, Cumhuriyet’e belki sağlamlık verdi ama ordu iktidarı da o zaman oluştu ve güçlendi.
Osmanlı artığı zihniyet zaten dinci idi. 1980 de öyle oldu.
Ancak, son 15 yıllık AKP iktidarı, dinin canına bizzat okudu. Bunu, dini kitap satışının düşmesinden ve hurdacılardaki dini kitap bolluğundan anlıyorum.
Allah, devlet ve baba korkusu olmayan ama şeriatçı bir toplumumuz var yani artık.
Bunlar da, o ticani deli zalim amca gibi, öldürücü durumdalar. Ali Kıran başkesen çok çıkar, sultan yoksa sultancıklar çoktur, ayaktakımı kapıyı kırar, Çingene’yi kral yaparlar babasını asar, durumlarındayız.
15-16 Temmuz’da bunların silah sıktığını gördük. O silahların geri toplanmadığını da biliyoruz.
Bu moruğun silahı yoktu. Olsaydı, orada birileri mezarı boylayabilirdi.
Önemli olan şu:
Düşünün ki yaklaşık 24 saatlık bir sürede, tek başıma 5-10 vaka birden gözledim. Yalnızca 1 kilometre kare alanda.
Bunu devamını tahmin edebiliyorum.
Tahminimi değil, gözlemlerimi yazacağım.
Yazdım da, yazıyorum da…

(2 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: