1 ayın
varsa, çocuk yap; 1 yılın varsa, kitap yaz, diye bir aforizma var imiş.
Bazı
aforizmalar da benden olsun yeni yıl için:
Çocuklarını
öldüremezsin (içinden gelmez) ama kitaplarını öldürebilirsin (içinden gelir,
kimi epeyi sık gelir), yani yakabilirsin, yırtabilirsin, bilgisayardan
silebilirsin. Açıkçası, tam kitap olmasa da, yapmadığım bir şey de değil, kendi
yazdıklarımı yok etmek.
Çocuklarına
miras bırakırsın, yani onlara para verirsin; kitapların ise sana para
verebilir, vermeyebilir de.
Çocuklar
da gün gelir senin olmaktan çıkar, kitaplar da. Ama kitapların senin olmaktan
çıkması daha az acı verir ve hatta bunu olağan karşılarsın, bir gün gelip
olacağını bilirsin. Çünkü bütün yazarlar, yanlış anlaşıldıkları için
okunmuşlardır, Aristo ve Lao Tzu dahil.
Çocukların
sana ihanet edebilir, çoğunluk ederler de, genetik olarak da, kültürel olarak
da, psişik olarak da; ama kitaplar etmez. Eğer ki bir an gelmiş ve sen onların altına
nihai imzanı basmışsan, kitapların sana asla ihanet etmez. Yanlış anlaşılırlar,
ayrı konu. Ama bu senin kitaplarının sana ihaneti değildir, okurlarının sana
ihanetidir ki ben bunu son 10 yılda belki bin kere doğrudan yaşadım: Okuruma siktiri çekme lüksünü bile
yaşadım, o kadar yani.
Kadınlar,
hala yazarlara aşık oluyorlar. Bu durum; iyi mi, kötü mü, buna bir türlü karar
veremedim. Bir kadın okurunun Barcelona’dan kalkıp seni görmeye gelmesi gayet
hoş da, başka bir yazarı sana tercih etmesi feci nahoş. Bunu da bizzat yaşadım.
Sürekli
okur / fan okur olayına 2 kişiyle yavaş yavaş giriyorum sanırım. İyi ki Yanki
işi fatal fanlığa vurmuyorlar işi.
Son 2-3
yılki çocukseverliğim ve hayvanseverliğim, eski zamanlardaki ‘kitap daima önce
gelir’ düşünceme biraz olsun sekte vurdu. Özellikle embriyosal kürtajlar,
yaşlandıkça içimi giderek daha çok acıtıyor. Kitap kürtajı hiç yaşamadım,
kazayla kitabımın ölümünü yaşadım ama.
Yılda 20
kitap hızım belki 10 yıldır sürüyor. Padişahlarda bile, 10 yıl üstüste her yıl
20 çocuk yapan birini hiç duymadım. Ama ben 200 kitap yazdım sayılır son 10
yılda.
320
kitabın 200’ünü son 10 yılda yazınca, yaşlandıkça
azan kart teke yazar durumuna düşmüş oluyorum herhalde. Ya da ölmeden önce kuğunun
son şarkısını bolca döktüren, tüyleri dökülmüş moruk bir kuğu olmaktayım:
Gençken çirkin ördek, sonra kuğu prens, yaşlanınca fark noke:
Sürün
babam sürün.
(31 Aralık 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder