Perşembe, Ocak 04, 2018

Aydın Selcen Negasyonu: Uluslararası Güç Savaşı, Çayır Güreşi Değil, Deve Güreşidir

11 Eylül 2001’in yarattığı ve yaratacağı hegemonik vakumun uluslararası neden olarak, 1983’ten beridir var olduğunu kabul ettiğimiz İç Savaş’ın ulusal neden olarak, TC’nin emperyalist olmasına katkısı, itkisi, vd’si olacağını 17 yıldır yazagelmişiz. TC’ye bu konudaki en büyük destek, kulağı tersten gösterme yoluyla, ülkenin çevresindeki tüm devletlerin onları parçalanmaya sürükleyecek iktisadi askeri veya siyasi dertlerle cebelleşmesinden geldi, TC’nin iç-kendi başarısından değil. Genel panoramamız budur.
Aydın Selcen gibiler varken, bu iç-kendi başarısı da pek mümkün olamazdı zaten. Bu adam ve bunun gibileri, neyi nasıl öğreniyorlar merak ediyorum ama doğruları söylerken kendi dediğinin tersini kanıtlama / açımlama bile gösterebiliyorlar ve buna pek dikkat etmiyorlar herhalde. Çünkü biz, en az 10 ana Secel tezinin feci geçersiz ve savının tersini getiren önermeler olduğunu açımladık negasyon metinlerimizle.
Şimdi de şu önermeyi buyurmuş kendisi:
“ABD ile vize krizi tam da RF’den S-400’ler alınıyorken çözümlendi. Cumhurbaşkanının 5 Ocak’ta Elysée Sarayı’nda Fransız mevkidaşı Macron tarafından kabul edilecek olması cabası. İşte, Somali ve Katar’ın üzerine Kızıldeniz’de Sevakin Adası’nın Sudan’dan alınması. Öyleyse sıkışma yok, kenara itilme yok, aksine boyun eğmeyen bir cihan pehlivanı gibi dimdik yürüyen, heybetli bir Türkiye var. Pekiyi ama uluslararası ilişkiler, çayır güreşi midir?”
Hayır, canım. Çayır güreşi değil, deve güreşi: Hem bildiğimiz develerin birbirinin boynunu bükmek için ayakta itişip kakışması, hem de suda insanların buna benzerki itiş kakışlı güreşi ki bunda, 2 erkek, biri diğerinin omuzundayken 4 kişi güreşilir ve seyretmesi epeyi komik olur: Hah, işte TC’nin durumu tam da o:
Şamrelle ve anasının diktiği diz boyu keten donla mahalle plajına gidip, orada bu türden magandaca işler yapan TC lümpen halklarının oralardan çıkan üst düzey yöneticilerinin uluslararası ilişkileri de, ancak böyle olabiliyor amcası…
Şaka bir yana, uluslararası ilişkilerin onda dokuzu gerçekten itiş kakışla geçer. Atom bombası dediğin, belki yüzyılda, belki üç yüzyılda bir patlar. AB ülkelerinin dünya savaşlarından sıtkı sıyrıldığı, eski koloniyel hegemonlar olarak, ancak onlar bu kadar büyük ölçekli savaşlar çıkarabileceği, çıkarmaktan vazgeçtikleri, dinamik savaş yerine, statik barışı yeğledikleri, o nedenle de 3. Dünya Savaşı yerine, 3. Dünya Savaşçıkları olabildiği için böyle.
Evet, o kadar istediği halde ABD, 3. Dünya Savaşı bile çıkaramadı, çıkaramıyor, çıkaramayacak. 10 milyon sivili kullanımı yasak bombalarla öte yana yolladı. Nafile.
Lümpen halklar, Vietnam’dakiler gibi, ülkeden savaşla kovdukları, ayda 25 dolara çalışıp asgari ücretle içeri soktukları için böyle…
2 dünya devrimini beceren Rusya ve Çin, değişik bir arkadan dolanıp puan alma türünden uluslararası upuzun bir yolu seçtikleri için böyle…
AB halkları kendi dertlerine daldığı için böyle…
Aradan Brezilya veya Hindistan sıyrılamadığı için böyle…
Ortalık da, 4. sınıf kalitedeki 4. Dünya ülkesi olan TC gibilerine kalıyor. Napalım?
Dünya’yı da 4. sınıf bile olamamış Trump, Putin gibiler yönetiyor. Napalım?
Selcen’i negasyona devam:
“Pehlivanlardan birinin göbeği göğü görünce sona eren, sıfır sonuçlu bir ilişki düzeni midir?”
0 sonuçlu oyun, bu değildir. O sonuç durumunda, oyunda biri kazanır, biri kaybeder ama ikisinin kayıp ve kazançları kabaca birbirine eşittir ama o da yalnızca ilk etapta. Sorun şu ki uluslararası ilişkilerin ne başı vardır, ne de sonu. Yani, maç da öyle, üstelik maç oyununun kurallarını arada iki taraf da ihlal eder.
Dolayısıyla, şu anki uluslararası ilişkiler, herkesin şike yaptığı, hakemin olmadığı, seyircinin de habire kendini sattığı bir japon kale orji durumundadır. Kazanan kaybeden hemen belli olmaz bu durumlarda.
Artı en önemlisi şu:
Huizinga’nın başı, sonu, kuralı oyun tanımı, böylesi kaos ve çöküş dönemlerinde geçersizleşir. Oyunun kuralı olmayınca, oyun bile kalmaz; Bizans entrikalaraı olur Fetret Devri olur, Orta Çağ olur, hepsi birden oldu da çoktan zaten…
En geç 2010’dan beridir yokkutuplu, sıfırkutuplu, merkez hegemonsuz bir Dünya tarihi dönemine girdik. Bu durumda da, ayaktakımı N. sınıf ülkeler, bizim Anadolu beylikleri dönemindekiler gibi, kendilerine rol çalarlar tarihten. TC’nin yaptığı da o. Ama Allah için takdir etmek gerek: Sıkı rol çaldı, parçalanacakken emperyalist oldu. (Sanırım bu, tarihsel bir gereklilik eğilimi. İngiltere de, ABD’de de önce iç savaş, sonra emperyalizm, ya da ikisi içiçe durumları yaşandı.)
ABD’nin, NATO’nun, AB’nin, SSCB’nin ve hatta Putin’in bile Öcalan’ı yıllarca desteklediği düşünülürse, bu mucize sayılır. Elini tersten gösteren, sakar bir mucize. Eh, TC de bu kadarını yapabilirdi zaten…
“Pehlivanlar anlaşmazlıklarını uzlaşıya vararak çözer mi?”
Genelde sonu belirsiz güreşlerde, sonuca hakemler karar verir, pehlivanlar değil. Berabere biten güreş de vardı eskiden. Oyunun kuralları öyleydi o zamanlar.
“Maazallah, “yenilen pehlivan güreşe doymazmış” diye de bir deyimimiz vardır.”
Pehlivan; yenilse de, yenilmese de; güreşe doysa da, doymasa da; güreş hiç bitmez ki… Kırkpınar yüzyıllardır sürüyor: Bunu bari biliyor ol Selcen.
Uluslararası ilişkiler de hiç bitmez. Ülkeler biter, yeni ülkeler gelir, yine bitmez. Osmanlı bitti, TC geldi, oyun bitmedi. 1. TC gitti ama 2. TC henüz gelmedi, güreş hala bitmedi.
“Çayır güreşini bırakıp futbola geçersek, ikili-üçlü sıkıştırmaların hem sert hem çok olacağı (ABD-RF, Araplar-İran-Kürtler), oyun kurmakta zorlanacağımız (Astana-Cenevre, İran nükleer), şişirme toplarla savunmadan zor çıkabileceğimiz (ufuktaki başkanlık seçimleri ve içeriye odaklı hamasi dış siyaset), baskı altında sakin, kafası yukarıda top yapan oyunculara gereksinimin artacağı (işlevsizleştirilmiş hariciye), tek santrforun çok pas alamayacağı (Beştepe’de toplanmış opak karar alma düzeneği), gaz vererek değil taktikle set oynamak zorunda olacağımız (uluslararası hukuk, sessiz diplomasi, BM, AB, NATO) ve kalemizde beklenmedik goller görebileceğimiz (ekonomik kriz, Idlip, SUDK, nükleer çekişme), zorlu bir yıl olacağını öngörebiliriz 2018’in.”
O kadar laga luga yapmışken, baklayı ancak son anda ve son paragrafta ağzından çıkarabilmiş Selcen.
En önemli bölüm:
“… baskı altında sakin, kafası yukarıda top yapan oyunculara gereksinimin artacağı (işlevsizleştirilmiş hariciye)…”
Hariciye dediği kendi. Kul olduğu kapılar yüzüne kapandı, yeni kapılar arıyor kendine.
Oysa yeni koşullar, Trump ve Putin gibi psikopat oyuncular arasında, psikopat simülasyonlar yapan, psikopati eğilimli gelecekbilimcilere gereksinim var demek. Hem de bunlardan onlarcasına… Kimi paranoit olacak, kimi melankolik olacak, vd, vb…
Sonra bunların ortalaması alınmayacak. Herbirinin katsayısı (o anki momentlerde ve geçici olarak) saptanacak ve ağırlıklı toplam alınacak. Sonuç, kabaca gidilecek yön ve uzunluk vektörünü verecek. Ardından o katsayı düzeltmeleri de yapılacak. Hatalar azaltılabilirse, doğru sonuca 3-5 adımda varılır. ABD varamadı ama. Kendisini neden olduğu sonuçlara bile hala ayamadı ama.
“… kalemizde beklenmedik goller görebileceğimiz (ekonomik kriz, Idlip, SUDK, nükleer çekişme)..”
Gelecekbilim ve felaket yönetimi, Murphy yasalarını bile aşar, en kötünün de daha kötüsünü tasarlayabilir. Bu gerekir de, gerekti de, yetmedi bile…
TC’nin kalesinde göreceği beklenmedik goller şunlar aslında:
PKK-IŞİD (veya onu ardılı parçalar) işbirliği…
Kürtler’in 4’lü iç savaşı…
İran’ın parçalanması: Konuya Azerbaycan girecek o zaman ve TC bu alanda, Elçibey üzerinden çok berbat hatalar yapmış durumda o bölgede. Nahcıvan cart diye kendini bize katarsa, ne olur bir düşünün…
Çok az olasılık olarak Gürcistan: Orada da Nahcıvan’ın yapabileceğini, Acaristan’ın yapma olasılığı var. Tamam TC, emperyalistçilik onuyor ama paranoyakların en büyük paranoyası da, paranoyalarının gerçek olduğunu görmektir. Durum feci kubura girer o zaman çünkü.
Tarihte sabunla tuvalet kağıdı olmak arasında seçim yapıldığı dönemlerden birindeyiz. Herkesin öznel sabun ve tuvalet paranoyaları da farklı olabilir.
Ekonomik kriz; ulusal olursa dert değil, 31 yılda beşinci kriz olmuş olur, uluslararası olursa, asıl o zaman dert olur… O zaman gerçekten ekmek yerine, insan eti yeriz.
4 makro (su, gıda, göç, enerji) kriz dert. Global ısınma değil, yeni küçük buzul çağı olarak çevre dert…
Son sayılanlar taa 2100’e kadar dert üstelik…
Bizce, kabaca şu tahmin mümkün:
21. Yüzyıl’ın ilk 17 yılına 20 diyelim, ona da beşte bir yüzyıl diyelim. Bir yerden kalkıp bir yere vardık mı? Hayır. Hah, işte 80 yıl daha öyle olabilir, çünkü Osmanlı’nın çöküşü 1600-1900 arasında 3 yüzyıl sürdüydü.
İşte o zaman tam sıçtık…
Allah, devlet, baba korkusu olmayan kitleli, iktidarın 1946-2016 arasında olduğu gibi, 2,5 yılda bir değil, 2,5 haftada bir değiştiği, Barbar Conan çizgiromanı hesabı, beyliklerin gökyüzündeki yıldızlar gibi yanıp söndüğü bir döneme gireriz…
Bizce limit ve asimptot tam da orayı imliyor…
Bizden söylemesi…

(3 Ocak 2017)

Hiç yorum yok: