Pazar, Ocak 21, 2018

Yazar Evinde Yazmak

“X1: (#y1yazarevi) Üst kattaki cumbayı tabii ki derhal yazma mekânım seçtim!
Ulkureha: Başka bir kente başka bir eve gidip, görev gibi yazmada bana ters gelen bir şeyler var.
X1: Şöyle, sanırım: Galiba önemli olan, illa farklı bir kent olması değil, farklı bir mekân da olabilir. Kendi evinizde sizi avare eden pek çok şey oluyor -gündelik hayatın rutini, çamaşır, koro çalışması, apartman işleri... Oysa şimdi, hem bunlara uzağım, hem de "madem bana bir kıyak geçildi, dağılmadan çalışmalıyım" psikolojisine girdim... Bir de, mekân değişimi yazmaya çok iyi geliyor (kafelerde vs yazmaya bayılırım!) "Görev gibi" olmaz zaten; yazmak zevk! (Kimse zorlamıyor!)
X1: Sağolun, bu arada! Söylediğiniz, kendi mantığı içinde gayet anlaşılır ve geçerli bir görüş...”
Konumuz şu yani:
Rahmetli bir yazarın adına kurulmuş, yazarların yazması işlevini taşıyan bir evde yazmak ve/ya yazmamak.
O evin o yazarın adını taşıması o yazara saygı mıdır, saygısızlık mıdır?
O eve giden herhangi bir yazar o yazara saygı mı gösterir, saygısızlık mı?
Yazmlak için böyle bir ortama gereksinim duyan bir yazar, yazmaya saygı mı göstermiştir, saygısızlık mı?
Bildiğim kadarıyla bu yazarevi, Türkiye’deki benzeri tek proje değil. Ayrıca, Dünya’da benzeri örnekleri çok ve belli ki belediye onlardan kopya çekmiş.
Biz en kestirme yanıtı vereceğiz:
O yazarevi, Batmış Cumhuriyet’in Malı olmuştur.
Cumhuriyet batmadan önce yazarlar, belki yazdıkları için cezaevine konurlardı ama yazmak için öyle yerlere de gereksinim duymazlardı. Ellerinde dandik kağıt kalemlerle içeride, dışarıda; kalabalıkta, yalnızlıkta hep yazdılar…
O nedenle o yazarevi bir simgedir, bir imajdır, bir idoldür, bir eşyadır, bir metadır, bir şeyselleşmedir…

(18 Ocak 2018)

Hiç yorum yok: