Bizi bu
metinde ilgilendiren konu, yazarken topluma karşıki ve erkeklere karşıki
profilleri:
Önnot:
Bir
yazarın kamusallaşmış yaşamı, magazin haberi konusu olarak değil, biyografisini
tarihe yerleştirme babında, epistemolojik aksiyoloji açısından bilgisel kayıt
önemi taşır, karşılaştırma-karşıtlaştırma ile…
Bir:
Erbil, toplumsal sayılabilen bir yazar ama gerçekte hiç öyle biri değil. Tam
tersine, birey olmaya çabalarken, birey bile olamamış bir kadın-yazar
(taslağı?).
Bu
açıdanki profili; Rus bir kadın yazarın Atay ve Alman kadın bir yazarın Soysal
profilleriyle çok uyuşur: Yabancı eleştirmenler veya akademisyenler, bizim
yazarlarımızı gayet nesnel ve kürel olarak irdelerlerken, bizim
eleştirmenlerimiz konuyu gayet öznel ve yerel olarak ele alırlar. Bize bu kez
bu konuda böyle düşündüren şey, Erbil’in 50. yazarlık yılı ile ilgili olarak,
Oğuzertem’in derlediği ve 25-30 yerli yazarın Erbil eleştirileri derlemesi
kitabı oldu. Başlıklar da, oradan esinlendi.
İki:
Erbil, kadın-yazar olarak, 3 erkek yazarı (Sait Faik, Ahmed Arif ve Sadun Tanju
olarak) ve 1 yazar-değil erkeği biraraya toparlar ve hepsini birbirine
tokuşturur. Kendine eş olarak içlerinden yazar olmayanı seçer. Bu noktada
Adalet Ağaoğlu ile çakışır, Soysal ile çatışır.
Soysal,
yine 3 erkek yazarı, Başar Sabuncu’yu, Özdemir Nutku’yu ve Mümtaz Soysal’ı koca
olarak sırayla seçer, bu açıdan eski ahlaktandır.
Tomris
Uyar ise, 3 erkek-şairi, Ülkü Tamer’i, Cemal Süreyya’yı ve Turgut Uyar’ı seçer.
Hangileriyle evlendiğini tam bilmiyorum. Vakıa aynı, rivayet muhtelif bu konuda.
Bu
karşılaştır-karşıtlaştır’dan sonra, dönelim Erbil’e:
Erbil,
güvenli liman bulup seçtiği o erkek tarafından da aldatılır. Bunu, ‘Mektup Aşkları’
romanında bizzat kendi anlatır.
Bizce bu
2 seçim de, aynı seçimdir:
Sağlam
olanın seçimi, aluturka dişil risk alama huyu.
Erbil,
toplumcu olarak göründüyse, o zaman öyle sattığı içindir. Sonra bireysellik
satmıştır, o zaman da öyle görünmüştür. Bu ülkede bir zamanlar (köy romanının
zirve yaptığı yıllarda yani), Demir Özlü’nün Bir ‘Küçük Burjuvanın Gençlik
Yılları’ romanı aşağılanıyordu, bugünse ilk alaturka burjuva romanı klasiği
sayılıyor.
Toplumculuk
konusu ise şöyle:
Sait
Faik, daha 1936’da şöyle bir saptama yapar:
“Türk
sanatçısı, kravatı sola kayınca, kendini solcu sanır.”
Aynen
öyledir ve hala öyledir.
Solculukla
aslında (en azından o anda) uzaktan yakından ilgisi olmayan, hapse girmemek
için TİP milletvekili olmayı seçtiğini kendi anlatan, paşa torunu olmakla
övünen, viski içen Çetin Altan, solcu diye lanse edilir hala. Sonra da, mason
çıkmıştır.
Bizim
derdimiz bu:
Kamusal
kayıtlardan, ölmüş 1. Cumhuriyet’in, bizzat o cumhuriyeti korumakla övülen
alaturka yazarlarca nasıl gömüldüğünü açımlamak.
Burada
Erbil, hem mücadaleci kadın tipine, hem de toplumcu yazar tipine gayrınizami
faul yap(tırıl)mıştır. Bunu kayda geçirmek istedik.
Nokta.
(11 Ocak 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder