AT’nın
ilk sezonunun 8 bölümünü seyrettikten, konu hakkında 15 metin yazdıktan,
yaklaşık 15 gün sonra aynı günde, TO’nın 7. sezonunun 1. bölümünü ve ardından
V’in 2. sezonunun 1. bölümünü seyrettim: Peşpeşe sayılır.
Daha
önce, bellekten 3’ü arasında karşılaştır-karşıtlaştır yaptım ama uzun dönemli
bellekten gelen bilgilerle. Bu kez ise, kısa dönemli bellekten gelen canlı
yayınla yapacağım aynı işi.
AT,
tanrıların taht oyunlarını simgeliyor. TO, insanların taht oyunlarını
simgeliyor. V, tümüyle hristiyan tanrısının ve mitolojisinin figürlerinin taht
oyunlarını çağdaş bir yorumla simgeliyor.
3’ünde
de kazanan ve kaybeden taraflar var.
Şeytan
imgesi ve simgesi, Orta Çağ’dan kalma bir alışkanlıkla, tanrı ile baş eden kötü olarak hala mevcut. V, bu konsepti
kullanmış.
AT, eski
ve yeni tanrılar konseptlerini yine günümüz yorumuyla kullanmış.
TO,
İngiltere’nin güneybatısında gerçekten var olmuş bir 7 Krallık dönemini
resmetmiş.
2’sinin
(AT ve TO); ilk romanı çıktı piyasaya, dizi başlayıp sürerken çizgiromanı çıktı
piyasaya, en son diziler bitecek yani. V ise, önce çizgiroman olarak basıldı,
sonra dizisi yapıldı, romanı yok ama. Çapraz medyalıkları böyle yani:Bu konu
ayrıca yazıldı ama eksikleri kaldı konunun.
Taa
çoktanrılılıktan beridir aynen süregelen gelenekle, tanrılar insanlar gibi
davranıyorlar ve iktidar ilişkileri kuruyorlar kendi aralarında.
Blake’tan
bu yana ise, popüler kültür de, klasikleşmiş hristiyan mitolojisini yeni
yorumlarla çeşitlemeyi sürdürüyor. Bir zamanlar, bunu klasik yağlıboya resim
yapardı. Yani, önde giden (avangard olan ve/ya popüler olan) altkültür, aynı
çizginin / yolun farklı çatallarını yaratıyor ve üstleniyor.
Bu 3’ü
var edilmeden önce, diyelim 2010’dan önce, iyi ve kötü karşıtlığı konusuna
birçok yeni yorum da getirilmişti. Bu 3’ü bu konuda en yeni, en farklı ve en
nitelikli değil yani. Tabu dizisi, şeytani kötülüğün gerekliliğinin adını
koyarak ve onun nasıl uygulanacağını göstererek, bu konudaki ansal avangardlığı
üstlenmiş noktada.
Ortalamaya,
genele, vasata, klişeye, popülere gelirsek:
Anarşizm
1850 tarihli ve momentli olmasına karşın, ortada sanki o yokmuş gibi davranan
iktidar yorumları yapılınca, zavallı görünüyor. Üstüne bir de, Moore’un V for
Vendetta’sı gibi saçmalıklar binince, farklı söylemler gümbürtüye getiriliyor,
onlar hiç olmamış gibi davranılıyor.
Bu 3
dizi de bunu yapmış.
Tüm
iktidarlar şeytani kötüdür, savındaki zihinsel çocuklukta ve saftiriklikte
değiliz, çünkü son 5 yıldır devletsiz TC’nin sokaklarında yaşayıp,
ayaktakımının yediği herzeleri her an gözlüyoruz. Şerhlerimizi yazıyoruz. İşte
bu nedenle de, bu konuda şu anki sonsözü
yazabilecek tek tük kişilerden biriyiz.
Bugün,
Türkiye’den Rusya’ya göç etmiş ,1920 Beyaz Rus göçmeni, Türkçe bilen birine,
1920 Ukrayna Mahno’yu sordum, biliyormuş. Ona ek ve söz bağlayıcı tez olarak,
anarşizmin de sonul politik moment olmadığını belirttim ama bunu anlamadı işte.
Çünkü Yeryüzü’ndeki kimse, sonul iktidar-politik olamayacağını anlayamıyor ve
herkes mükemmel bir sistem olabileceğini sanıyor. Çünkü, yanılmış devlet ve yanılmış
devletsizlik durumlarının tam listesini okumamışlar.
Yani,
başarılı devletlilik ve devletsiz anarşizm, birbirinin antitezi değil. Bunların
alaşımları sınanmalı. Sinerjik oluşumları var zaten: Otonomi gibi (ama bunula
yerel yönetim kastedilmiyor).
AT’nda,
tanrılar tepişiyor, sonunda bir insan kazanıyor.
TO’nda
sonul bir kral olacak ve mükemmel sistem-yönetim kurulacak: Bunu tahmin
ediyorum. Kazara, dediğim tarz açık uçlu bir son olursa, çok gülerim doğrusu.
V’de
ise, şeytani kötü Tanrı’yı öldürüp, insanların başına geçiyor: Okuduğum için
öyle olduğunu biliyorum.
İşte
burada şu var:
Bu konu
bu kadar salakça değil.
Bu
Dünya’yı Tanrı yönetemedi ki Şeytan yönetebilsin. Bunun onun gücü veya
sınırlarıyla ilgisi yok, yönetecekleri insanlarla ilintisi var.
Nasıl ki
insanlar çoktanrılarını tıpkı kendileri gibi aptal ve ahil olarak tasarladılarsa,
bu popüler kültürü ürünlerinin yaratıcıları da, yeni yorumlarında her tür
göksel / ilahi / uhrevi varlığı, aptal ve cahil olarak resmediyor, çünkü
yaratıcıları aptal ve cahil.
Gerçekte
en azından son 2 bin yıldır yaratılan tüm tanrılar mutlak güçtedir hesapça.
Yine
aynı sürede, hiçbir insan gerçekte bu mutlaklığa boyun eğmemiştir, çünkü
eğememiştir, çünkü ortalama insan için mutlak yoktur, göreli tanrı bile çok
geliyor beyinlerine ve havsalalarına.
Eğer
ben, en ateist halimle bile, Tanrı
olmasa bile Tanrı’ya inanabilecek bir mutlaklığa sahipsem, tüm tektanrılı
dinlere inanan insanların da öyle olması gerekli.
İnsanlar için metafizik yok, çünkü var olandan ötesini
algılayamıyorlar.
Öyle
olunca da, böyle salak sepet mutlaklıklar tasarlıyorlar. TO’nın 4. sezonu bitiminde
filan, kendi anlatı yoluyla ve sisteminde, tüm
iktidar sistemlerini değillemişliği bunun göstergesidir bence.
Sonuçta,
insan türünün 5 bin yılda yaratabildiği devletin de sınırı belli, tanrıların da
sınırı belli.
Oysa,
zeka ve bilgi sonsuz ve sınırsızdır. Artı, çok farklı sistematikteki
geometrilerde biçimlenebilirler veya mantıklanabilirler ama bunları ne
teologlar bilir, ne dizi film yaratıcıları.
Bence bu
3’ü, 2010-2020 arasının global toplu
bilisizlik alt ve üst sınırlarını çizip tanımladı. Ve kendilerini, 2020
kuşağının ezeli,ebedi ergen zeka-bilgi düzeyli çizgiroman kahramanları kuşağına
ait kıldılar.
Çizgiromanın
100 küsuruncu, sinemanın 100 küsuruncu, dizinin 70 küsuruncu, romanın 150 küsuruncu
yılında, bu olmamalıydı.
Üstelik
bunlar, türlerinin en iyileri.
Nokta.
Es değil.
(17 Temmuz 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder