Salı, Temmuz 18, 2017

Amerikan Tanrıları, Taht Oyunları, Vaiz

AT’nın ilk sezonunun 8 bölümünü seyrettikten, konu hakkında 15 metin yazdıktan, yaklaşık 15 gün sonra aynı günde, TO’nın 7. sezonunun 1. bölümünü ve ardından V’in 2. sezonunun 1. bölümünü seyrettim: Peşpeşe sayılır.
Daha önce, bellekten 3’ü arasında karşılaştır-karşıtlaştır yaptım ama uzun dönemli bellekten gelen bilgilerle. Bu kez ise, kısa dönemli bellekten gelen canlı yayınla yapacağım aynı işi.
AT, tanrıların taht oyunlarını simgeliyor. TO, insanların taht oyunlarını simgeliyor. V, tümüyle hristiyan tanrısının ve mitolojisinin figürlerinin taht oyunlarını çağdaş bir yorumla simgeliyor.
3’ünde de kazanan ve kaybeden taraflar var.
Şeytan imgesi ve simgesi, Orta Çağ’dan kalma bir alışkanlıkla, tanrı ile baş eden kötü olarak hala mevcut. V, bu konsepti kullanmış.
AT, eski ve yeni tanrılar konseptlerini yine günümüz yorumuyla kullanmış.
TO, İngiltere’nin güneybatısında gerçekten var olmuş bir 7 Krallık dönemini resmetmiş.
2’sinin (AT ve TO); ilk romanı çıktı piyasaya, dizi başlayıp sürerken çizgiromanı çıktı piyasaya, en son diziler bitecek yani. V ise, önce çizgiroman olarak basıldı, sonra dizisi yapıldı, romanı yok ama. Çapraz medyalıkları böyle yani:Bu konu ayrıca yazıldı ama eksikleri kaldı konunun.
Taa çoktanrılılıktan beridir aynen süregelen gelenekle, tanrılar insanlar gibi davranıyorlar ve iktidar ilişkileri kuruyorlar kendi aralarında.
Blake’tan bu yana ise, popüler kültür de, klasikleşmiş hristiyan mitolojisini yeni yorumlarla çeşitlemeyi sürdürüyor. Bir zamanlar, bunu klasik yağlıboya resim yapardı. Yani, önde giden (avangard olan ve/ya popüler olan) altkültür, aynı çizginin / yolun farklı çatallarını yaratıyor ve üstleniyor.
Bu 3’ü var edilmeden önce, diyelim 2010’dan önce, iyi ve kötü karşıtlığı konusuna birçok yeni yorum da getirilmişti. Bu 3’ü bu konuda en yeni, en farklı ve en nitelikli değil yani. Tabu dizisi, şeytani kötülüğün gerekliliğinin adını koyarak ve onun nasıl uygulanacağını göstererek, bu konudaki ansal avangardlığı üstlenmiş noktada.
Ortalamaya, genele, vasata, klişeye, popülere gelirsek:
Anarşizm 1850 tarihli ve momentli olmasına karşın, ortada sanki o yokmuş gibi davranan iktidar yorumları yapılınca, zavallı görünüyor. Üstüne bir de, Moore’un V for Vendetta’sı gibi saçmalıklar binince, farklı söylemler gümbürtüye getiriliyor, onlar hiç olmamış gibi davranılıyor.
Bu 3 dizi de bunu yapmış.
Tüm iktidarlar şeytani kötüdür, savındaki zihinsel çocuklukta ve saftiriklikte değiliz, çünkü son 5 yıldır devletsiz TC’nin sokaklarında yaşayıp, ayaktakımının yediği herzeleri her an gözlüyoruz. Şerhlerimizi yazıyoruz. İşte bu nedenle de, bu konuda şu anki sonsözü yazabilecek tek tük kişilerden biriyiz.
Bugün, Türkiye’den Rusya’ya göç etmiş ,1920 Beyaz Rus göçmeni, Türkçe bilen birine, 1920 Ukrayna Mahno’yu sordum, biliyormuş. Ona ek ve söz bağlayıcı tez olarak, anarşizmin de sonul politik moment olmadığını belirttim ama bunu anlamadı işte. Çünkü Yeryüzü’ndeki kimse, sonul iktidar-politik olamayacağını anlayamıyor ve herkes mükemmel bir sistem olabileceğini sanıyor. Çünkü, yanılmış devlet ve yanılmış devletsizlik durumlarının tam listesini okumamışlar.
Yani, başarılı devletlilik ve devletsiz anarşizm, birbirinin antitezi değil. Bunların alaşımları sınanmalı. Sinerjik oluşumları var zaten: Otonomi gibi (ama bunula yerel yönetim kastedilmiyor).
AT’nda, tanrılar tepişiyor, sonunda bir insan kazanıyor.
TO’nda sonul bir kral olacak ve mükemmel sistem-yönetim kurulacak: Bunu tahmin ediyorum. Kazara, dediğim tarz açık uçlu bir son olursa, çok gülerim doğrusu.
V’de ise, şeytani kötü Tanrı’yı öldürüp, insanların başına geçiyor: Okuduğum için öyle olduğunu biliyorum.
İşte burada şu var:
Bu konu bu kadar salakça değil.
Bu Dünya’yı Tanrı yönetemedi ki Şeytan yönetebilsin. Bunun onun gücü veya sınırlarıyla ilgisi yok, yönetecekleri insanlarla ilintisi var.
Nasıl ki insanlar çoktanrılarını tıpkı kendileri gibi aptal ve ahil olarak tasarladılarsa, bu popüler kültürü ürünlerinin yaratıcıları da, yeni yorumlarında her tür göksel / ilahi / uhrevi varlığı, aptal ve cahil olarak resmediyor, çünkü yaratıcıları aptal ve cahil.
Gerçekte en azından son 2 bin yıldır yaratılan tüm tanrılar mutlak güçtedir hesapça.
Yine aynı sürede, hiçbir insan gerçekte bu mutlaklığa boyun eğmemiştir, çünkü eğememiştir, çünkü ortalama insan için mutlak yoktur, göreli tanrı bile çok geliyor beyinlerine ve havsalalarına.
Eğer ben, en ateist halimle bile, Tanrı olmasa bile Tanrı’ya inanabilecek bir mutlaklığa sahipsem, tüm tektanrılı dinlere inanan insanların da öyle olması gerekli.
İnsanlar için metafizik yok, çünkü var olandan ötesini algılayamıyorlar.
Öyle olunca da, böyle salak sepet mutlaklıklar tasarlıyorlar. TO’nın 4. sezonu bitiminde filan, kendi anlatı yoluyla ve sisteminde, tüm iktidar sistemlerini değillemişliği bunun göstergesidir bence.
Sonuçta, insan türünün 5 bin yılda yaratabildiği devletin de sınırı belli, tanrıların da sınırı belli.
Oysa, zeka ve bilgi sonsuz ve sınırsızdır. Artı, çok farklı sistematikteki geometrilerde biçimlenebilirler veya mantıklanabilirler ama bunları ne teologlar bilir, ne dizi film yaratıcıları.
Bence bu 3’ü, 2010-2020 arasının global toplu bilisizlik alt ve üst sınırlarını çizip tanımladı. Ve kendilerini, 2020 kuşağının ezeli,ebedi ergen zeka-bilgi düzeyli çizgiroman kahramanları kuşağına ait kıldılar.
Çizgiromanın 100 küsuruncu, sinemanın 100 küsuruncu, dizinin 70 küsuruncu, romanın 150 küsuruncu yılında, bu olmamalıydı.
Üstelik bunlar, türlerinin en iyileri.
Nokta. Es değil.

(17 Temmuz 2017)

Hiç yorum yok: