Pazartesi, Temmuz 10, 2017

Laia Asieo Odo ve Hari Seldon

2’si de bilimkurgu roman kahramanıdır. İlkinin yaratıcısı kadın yazar ursula K. Le Guin, ikincisinin yaratıcısı erkek yazar Isaac Asimov’dur. 2’si de ABD’lidir. Benim deyimimle: Yanki.
Adının akrostişiği Lao (taoizmin kurucusu Tzu iması) olan taoist-anarşist devrimci Odo, ilk kez ‘Mülksüzler’ romanında ortaya çıkmış sonradan (Türkçe’de öyle düzenlenmiş) ‘Gülün Adı’ öykü kitabında ‘Devrimden Önceki Gün’ ile bir kez daha anlatılmıştır.
‘DÖG’ öyküsünün ilk çeviri-versiyonunu okuduğumda Odo, kendi yarattığı devrime katılmasındansa, ‘ihtiyar sen git uyu’ tavrıyla, gençlerce yatağa yollanır.
İkinci versiyonda ise Odo, devrimin arefesi olan günün gecesinde, ertesi günü öleceğini bilmektedir ve/ya sanmaktadır.
Vakıf 7’lemesinin olay sırasıyla 2’sinde Hari Seldon, devrime benzer bir oluşumla, gökadanın çöküşünü öngörüp, aynı zamanda ondan ertesiki düzenli devlet dönemini de öngörüp de, bunu yaratmak için kurduğu 2 vakıftan 1’inin kuruluşu tamamlandığındaki öykücüğün sonunda durur ve şöyle der:
“Artık benim işim bitti.”
Bununla, başarısını değil, öleceğini imler.
Tuhaftır ama her ikisi de gelecekbilimci bilimkurgu öyküleridir (okura inanmak zor gelebilir ama gelecekbilimci olmayan bilimkurgu örnekleri de var, diyelim geçmişte geçenleri).
2 öykü de devrimcidir. Sanılacağının tersine, 2 başarılı devrim öyküsüdür bunlar.
Ancak, 2 başyapıt üretici bilimcinin, başyapıtını tamamlayınca ölecekliği tematiğinin yinelenmesi, çok-çok absürd, tuhaf, çarpıcı bir durum. Gerçek yaşamda yeni oğul veren yeni kovan yapılınca, erkek işçi arılar ölmez çünkü.
Haa, sonraki yapıtların tamamı, o başyapıttan aşağıda olacağı için, başyapıtı yarattıktan sonra ölme idealizmi ve romantizmi sözkonusu olabilir ama 2’si de bunun geçerli olabileceği yüzyıl, iki kavramın tasarlandığı 19. değil, 20. Yüzyıl yazarıdır.
Bilimkurgu değil ama gelecekbilim yazan bir yazar olarak, eğer bu bir başyapıt sayılacaksa, tarihin ana akışının benim taa 1980’de çizdiğim doğrultuya girdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. 57 yıllık yaşamımın neredeyse tamamını da, tarih dışında yaşadım: Arada birkaç ufak tefek kesişme oldu, o kadar.
Öngördüğüm herşey olurken ve dolayısıyla ben o çöküşten çıkışı öngörüp, onu uygulanabilirce kurguladıysam, 2’sinin hesabına göre de benim ölmem gerekirdi. Ancak ölmeye hiç mi hiç niyetim yok.
Çünkü, nasıl ki üzerinde yaşanamaz şimdi nedeniyle, sürekli geleceğe kaçtıysam ve bir eksodus bulabildiysem, şu anda da yeni ve farklı bir eksodus tasarlayabilirim, çünkü Homo Sapiens nasıl olsa, ya o yolu bulamayacak, ya da bulunmuş o yolu tıkayacak. Bense, en erken 5 bin yıl sonra gerçeksenecek olan Homo Posterus yoluna ve eksodusuna kaçtım çoktan.
Yani, kıyameti yalnızca erteledik.
Bilimkurgunun var olma nedeni de, o kıyamete karşı duyulan yüksek korku ve çıkış arama çabası nedeniyledir.
Ancak, hiçbir bilimkurgucuya da, ‘ya tamam, sen başyapıtını yazdın, hadi öl’ denemez.
Odo, isterse ertesi devrim alanında ölür; Seldon, isterse kendine klonlama ve kafa nakli yaptırır.
O nedenle, imamın dediğini yapma, yazdığını da…

(8 Temmuz 2017)

Hiç yorum yok: