Tuhaf
ama bunların hepsi tek bir denklemde biraraya gelmiş durumda:
Kapitalizm
devleti fikren tümüyle ama fiiliyatta yarımca tasfiye eder, özel şirketlerin
lehine olarak ama bugün hala en kapitalist ülkelerde bile, ülkenin ve hatta
Dünya’nın en büyük şirketleri arasında, o kapitalist ülkenin devlet şirketleri
(bizim eski KİT’ler gibi) vardır. Üstelik, bugünkü anlamıyla sanayisel
kapitalizmin 250. yılında ve o en kapitalist geçinen ülkelerde bile, ağır
sanayiyi veya pahalı altyapı yatırımlarını devlet yapmazsa, özel şirketler o
kadar para harcamayı göze alamadıkları için yapmaz ama gidip o kadar veya daha
çok parayı borsada batırır.
Anarşizm,
tanım gereği, dakika bir gol bir, doğrudan devlete karşıdır. Sonradan
anarko-komünistler ve/ya komüno-anarşistler eliyle devletli anarşizm de
görülmüştür ama bugün bile hala anarşizm denilince, ilk önce devletsizlik akla
gelir.
Reel
sosyalizm, bunu uzun vadeli gelecekte ama muhakkak varılacak bir aşama olarak
görür ama o güne kadar da maşallah faşizmi aratmayacak güçte devletler kurar,
kurdu, kuracak ama şimdilik kurmuyor, çünkü kuramıyor, nedense demode sayılıyor
bu sıralar bu.
Yine de
şunu belirtmek zorunluca gerekli:
Bu 3
tane diyalektik tez-antitez ikilisinden oluşan triyalektiğin hiçbir ayağı veya
ayakçığı şunu sormamış:
Peki, devlet olmazsa ne olur?
Devlet
olmadığını ve/ya olmayabileceğini, son zamanlarda çıkan ‘yanılmış devlet’ kavramından
ve 10 kriterden hareketle ölçülen 180 küsur devletten üçte ikisinin yanılmış
çıkmasından anladık.
(Ara not:
Tabii bunun ana nedeni, tarihin çöküş dönemlerinden birine girmiş olmamız. Böyle
dönemlerde, devlet sayısı artarken, hegemonya gücü azalıyor ama toplam devlet
gücü kabaca sabit kalıyor denebilir pekala. Tabii bir de, aynı devletin zaman
içinde güçlü ve güçsüz olma dönemleri var.)
Böylelikle
devlet olmayınca ne oluyor görmüş oluyoruz.
Ne
görüyoruz peki?
Ortalığın
kubura ve kabire döndüğünü. Ayaktakımının tecavüz, talan, vd gibi her türlü
dini, hukuki, ahlaki ve siyasi kuralı çiğnediğini. Devlet görevlilerinse, ya
meleklerin cinsiyeti gibi konuları tartıştığını, ya da rüşvetleyebildiği kadar
rüşvetlediğini. İktidar seçkinlerininse birbirine girdiğini. Tanıdık bir yerde
ve bir zamanda olduğu gibi.
Peki, bu
devlet gereklidir mi demek?
Hayır.
İnsan türü, hala ve henüz devletsiz
özgürlüğü beceremiyor ve devletli
gönüllü kulluğu yeğliyor demek.
Paris
Komünü’nün belli zamanları, Ukrayna Mahno 1920’nin belli zamanları, bize bunun
tersinin de mümkün olduğunu kanıtladı.
Sizim
sonul ve çıkış savımız ise, bunu kalıcı olarak ancak ve ancak Homo Sapiens’in
değil, Homo Posterus’un, onun da belki bin yıl sonra becereceği. O nedenle
tarihin ve/ya tarihötenin ilk uzay devleti Asgardia, daha başlamadan bir
ütopyayı distopya kıldı bile çoktan: Bildiğimiz diktatörlü devlet oldu.
(19 Temmuz 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder