Pazar, Temmuz 16, 2017

İlk Gidenler, Son Kalanlar

Bu soru, kendimi bildim bileli aklımı kurcalar.
Çünkü, zekat keçisi veya intiharcı aday adayı olarak nitelendirilegeldim hep.
1,5 yaşımda, doktorun bana % 1 yaşama şansı verdiği ağır bir hastalık geçirmişim, o nedenle tipimde bir ‘her an ölebilirlik’ olsa gerek.
Dahil olduğum 1960 doğumlular kümesi, 54 yıl ortalama yaşam beklentisi ile doğdu. 54 yılın sonunda üçte biri mezardaydı. Şu ansa % 49’ı öyle.
Hala yaşıyorum.
Çok içerdim. Bana çok içmememi, öleceğim söyleyenlerin çoğunu Rumelihisarı’ndaki caminin musalla taşında görüp, sahildi şereflerin bira kutusu kaldırmışlığım çoktur.
1960 doğumlularda 0-5 yaş çocuk ölüm oranı, % 14 kadardı neredeyse.
Dolayısıyla, ne ilk gidenler iyi, ne son kalanlar kötü.
İlk gidenlerin iyiler olduğu, Viktor Frankl tarafından dilegetirilmiş bir toplama kampı gözlemi.
Buna da katıldığımı söyleyemeyeceğim.
En iyi ne?
En zeki mi? En zeki mi? En entellektüel mi? En zengin mi? Ahlaki açıdan en iyi mi ve bu nasıl saptanır?: Başkalırın toplama kampında düşünen biri, tabii ki ilk ölenlerden olur. Çünkü, toplama kampının genel kuralı, ilk 7 öncelik sıranda kendinin olmasıdır: (Yine bir toplama kampı sağ kalanı olan) Primo Levi.
Toplama kampında en iyiler, en sağlıklılar sağ kalmadı.
Bizim 1968’li, 1978’li tırpanında ise, daha farklı bir tırpan çalıştı: Kendine dikkat etmeyenler ilk gitti ki bu zaten öncelik sırası demek.
Dolayısıyla, en sona kalan olmayı ahlaksızlık saymanın gereği yok. Ben saymıyorum.
Yalnızca ölüm gömücülük hissin gelişiyor, o ironik.

(13 Temmuz 2017)

Hiç yorum yok: