Ferhan
Şensoy, kendince ortaoyunu geleneğini sürdürüyor. Tiyatrosunun adı
Ortaoyuncular zaten.
Şensoy,
ortaoyununun simgesi olan kavuğu Münir Özkül’dan devraldı. Münir Özkül da, onu
İsmail Dümbüllü’den almıştı. Not: Dümbüllü’nün kızı Serpil Örümcer, babasının
Özkul’a verdiğinin yalnızca bir takke olduğunu, kavuğun da hala kendisinde ve
baba mirası olduğunu önesürdü ama Örümcer’in ortaoyunuyla hiç ilgisi olmadı.
Özkul olsun,
rahmetli Vahi Öz olsun, İsmail Dümbüllü’ye benzerlerdi. Dümbüllü de İbiş
tipliydi, Öz de, kukla İbiş.
Bu tipe,
Şensoy değil, Erkal sahip ve Erkal hiç ortaoyunu oynamadı. Ancak, Erkal’ın
oyunculuk tarzı / üslubu, yıllar içinde epiklikten çıkıp giderek ortaoyununa
oynamaya benzedi. Ki zaten taa 40 yıl önce Zeliha Berksoy ile birlikte oynadıkları
İkili Oyun, bizce kadının da, hem de çağdaş
kadın olarak, işin içine katıldığı tam bir ortaoyunudur.
Ortaoyununun
müzikteki koşutu dal ise saz geleneği.
Son
gerçek aşık (gezgin saz ozanı) olarak kabul edilen Aşık Veysel, sazını Fikret
Kızılok’a bıraktı. O ise, kimseye bırakmadan öldü.
Bizce,
saz ve aşıklık geleneğini, üstelik henüz daha Veysel sağ iken sürdüren kişi,
Neşet Ertaş idi. Onun ustası, babası Muharrem Ertaş idi ve oğlunu sazın öyle
çalınmadığını söyleyerek yanından kovmuş ve çıraklıktan çıkarmıştı.
1960-2000
arasındaki geçiş dönemlerinde ve dönemciklerinde Türkiye; sanatta ve kültürde
de birçok dönüşüm yaşadı. Tüm bunlar olup bittikten sonra, yıl 2000’de uzun
yıllar sonra Neşet Ertaş, İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sahneye
çıktı. Doğrudan izlediğim ve radyoda da taa 1963’ten beridir onu dinlediğim
için, Ertaş’ın hala o saz ve aşık ustası olduğunu gördüm. Ancak, o da sazını
kimseye bırakmadı.
Sözünü
ettiğimiz dönemde, 1940’lara kadar sürdüğünü söyleyebileceğimiz ortaoyunu
geleneği ile, Ertaş dışında 1970’lere kadar sürdüğünü söyleyebileceğimiz
saz-aşık geleneği, 2017 itibarıyla silinmiş durumda.
Bugün ve
burada ok ve yay da yok, onun yerine kalaşnikof var. Ancak, Tattar yayı
yüzyıllar boyunca, farklı kültürlerde onlarca modifikasyon geçirerek,
kalaşnikofa karşı alternatif olarak, hala kullanılır ve işe yarar durumda.
Bize
ortaoyunu ve saz-aşık geleneği de bir biçimde modifiye edilebilir ve
sürdürülebilirdi.
Ortaoyununu
Şensoy kendi tarzıyla kilitledi ve bizce bitirdi.
Saz
geleneğinin yolu ise, bizce hala açık. Çünkü anadolu-rak tarzının tek kişilik
altkümelerinden olan Erkin Koray 50 yıldır ve hala çalıyor: Maalesef, 50 yıl
önceki aynı şeyleri. Kendisi, tıpkı Ertaş gibi, 1980 ertesinde Almanya’ya
gitmek durumunda kalınca, orada anadolu-rak’ı cazlaştırabilen bir albüm yaptı,
uluslararası bir grupla ama sonra devamını getiremedi. Ama o yol hala orada
duruyor. Artı, Grup Arkadaş’ın 1977-1982 gibi İsviçre’de yaptığı albümler de
hala duruyor: O albümlerde türküyü cazlaştırmanın bazı proto-örnekleri vardı.
Bugün
Şensoy ve Koray hala sağ. Un var, şeker var, yağ var ama helva hala yok.
Olması
gerekir mi?
Bu da,
yanıtı boşta kalan bir soru.
(5 Temmuz 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder