Cumartesi, Temmuz 15, 2017

Kitaplara Reva Görülenler: Fotoğraf Dizisinin Metni

30 yıllık seyyar sahhafım. 2006’da analog, 2019’dan sonra aralıklarla dijital fotoğraf makinalarım oldu. Bu projeyi, hem Kuburkent İstanbul, hem meslek, hem de fotoğraf projesi olarak tasarlamak, ancak şimdi kısmet oldu. Tuhaf bu.
Diğer ülke vatandaşlarını bilmiyorum. Ancak Türkler, kitapların canına okurlar.
Öncelikle, bu ülkede son yıllara kadar, var olan kitapların % 99’unun veya % 99,9’unun Seka’ya kağıt hamuru olmaya gittiğini söylemek isterim. Onca yıl uğraştık ama o zamanki devlet, şimdiki özel kağıt hamuru fabrikalarının önündeki yığınlara giremedik.
1987-2002 gibi, üç tekerlekli mahalle hurdacıları vardı. Onlar kağıt da alırlardı. Onların depoları vardı, artık yok. İşte, onları ve oraları fotoğraflayamadığıma hala yanarım, hep de yanacağım. Mehmet ali Aybar gibi birinin terekesinin 3 yarı hurda deposunda, ayaklar altında paralandığını, içim acıyarak izledim örneğin.
Gelelim bireysel çabalara:
Yayıncı çabası: Kişisel olarak yapılmış en acımasız kitapsal davranış bence, bir yayınevi sahibinin iflas edince, deposundaki tüm kitapları giyotinden geçirip, yatayına ikiye böldürtmesi vardır. Hurda deposunda binlerce böyle kitap gördüm.
Matbaa(cı) çabası: Kitap matbaada yanlış katlanır veya sayfası yamuk basılır.
Ciltçi çabası: Eski ciltçiler, kitabı tümden ciltlemek yerine, kapağını keser, cildin ön yüzüne yapıştırırlardı. Bir de, dergileri ciltlerken, kapaklarını sökerler ve atarlardı. Bu ikisi de, bana çok acımasız davranışlar gibi gelirdi ve hala da öyle geliyor: Adama korusun diye veriyorsun, o yok ediyor.
Kitapçı kedileri çabası: Ad vermeyeyim, kedisi ünlü 2 kitapçı vardır. İkisinin de kedileri, binlerce cilde işemiş veya tırmıkla kitapların canına okumuşlardır. Kitap / kağıt ve kedi, yanyana gelmez, bunu unutmayın. Bunu en iyi, koleksiyonerler ve yazarlar bilirler.
Meslek jargonu: Kitabın 3 düşmanı vardır: Su, ateş ve kadın. Ancak kadınlar olmasa, ikinci el kitapçılar aç kalırlardı ve hala kalırlar.
Sümüklüböcek çabası: Bu hayvanın kağıt yeniği, kağıdın dikine olarak bakılınca heterojen olur.
Fare / Fahrettin Bey çabası: Kitaptaki fare yeniği, kitabın köşeinde ve o köşeyi epeyi budamış olur.
Kebikeç çabası: En tehlikelisi budur, bir kitaplığı gömebilir ve/ya maddi ve/ya manevi değerini sıfırlayabilir. Bildiğimiz kitap kurdu deliğidir ve en eski kitaplarda bulunur: Herhalde ağız tadı meselesi bu. Kitap kurdu, eğer en soldaki kitapta bile olsa, dikine tüm rafı, ciltleri de delerek geçer ama alt kalttaki rafa geçer mi, onu duymadım işte.
Çocuk çabası: Yukarıda sayılmadı ama çocuklar da tam anlamıyla kitap düşmanıdırlar. Kendi kitapları dahil, tüm kitapları çizerler veya yırtarlar.
Kütüphane çabası: Kalın ciltli / şömizli kitapları asla dikine koymayın, ciltleri kayar, kağıdı bozulur. Yatay koyunca da, arada yapraklarını havalandırın ve üstüste az kitap koyun.
Okur çabası: Asla ve kata, bir kitabı cilt sırtından tutmaya kalkmayın, cildi elinizde kalabilir: Müşterilerim bunu çok yaptılar, hem de en nadir sahhafiye kitapları, ben de onları elimden geldiğince tamir ettim.
Müze / galeri çabası: Bunu gözümle görmesem ve anlatsalar inanmazdım: Bir sergici, 5 bin kitabı, evet 5 bin kitabı, ortalarından dikine delmiş, içlerinden kağıt geçirip, sergi olsun diye, tavana asmış. Bunu niye yaptığına emin değilim ama bu benim için şok edici durum, Eczacıbaşı Müzesi’nin kalıcı koleksiyonunda süreklice sergileniyor: onların da bunu neden yaptığını anlamadım.
Korumacı çabası: Adamın biri, Karamanlıca (Yunan alfabeli Türkçe) kitapları toplamış, ahşap bir eve yığmış. Ev yanmış, kitaplar da öyle. O nedenle, kütüphanecilikte desentralizasyon, en uygun çabadır: Kitapları Anadolu kütüphanelerine dağıtın.
Kütüphaneci çabası: Kütüphanecilerin (eskidenki) depoları, bodrum katında aşırı nemli ortamlarda olurdu. Bu da, kitabı öldürürdü. Bir kitabın nem ve küf kokması nostalji değil, o kitabın bittiğinin belirtisidir.
Kitapçı çabası: Bu durum, Fatih’teki bir kitapçıda fotoğraflandı: Binlerce kitap, düzenli olarak da değil, üstüste yığılmıştı.
Okur çabası: ‘Zebra’ lakaplı bir müşterimiz var: Şiir olsa bile, okuduğu kitabın her satırının altını çiziyor. Ancak öyle anlıyormuş kitabı, öyle söyledi. Ona bu lakabı da, bir kitapçı koydu.
Kendi çabam: Benim zaafım da, kitapların köşelerini bükmem.
Görüldüğü gibi sayılanlar, daha çok kitabı saklama ve koruma sırasında oluşanlar. Toplu yakmalar veya imhalar buna dahil değil. Tarihin her döneminde bir yerlerde belli kitaplar yok edilir, İskenderiye Kütüphanesi gibi, kütüphaneler bile toptan yok edilir: Sezar ve Qin tarihte bu konuda en büyük 2 kayıttır.
Matbu kitabın 600. yılına doğru gidiyoruz. 1 kitabın o kadar süredeki, sadece 1 dildeki bile olsa, tüm basım nüshalarının saklanmasının gerekli olduğunu düşünenlerden değiliz: Çünkü, süre bin yılı geçince bu çok zorlaşacak ve anlamsızlaşacak. Bahsettiğimiz üzere kitaplar, tuhaf bir doğal ve kültürel seleksiyondan geçtiği için, günümüze kalabilen eski kitaplar, daha çok raslantı ile hala var.
Eğer 1 yazar, 50 yıldır yazıyorsa ve yabancı dillere de çevrilmişse, tüm kitaplarından birer nüsha saklamak, onun için bile çok zor olurdu.
Ama bu demek değil kitaplar saklanmayacak veya tamir edilmeyecek. 50 veya 100 yıllık süre için tüm kitaplar, elden gelen tüm gayretle, korunmalı ve bakılmalı. Bu çaba bile, onların yine aynı oranda yok olmasını engelleyemeyecek. 1 kitabı 1 kişi bile okumayabilir veya 100 kişi okuyabilir, size bağlı. Ayrıca aynı nedenle, 1 yıldır okunmayan kişisel kitapların, başka kitaplarla takas edilmesi veya satılması, bağışlanması veya hediye edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
O nedenle kitaplara reva görülenler konusu, gerçekten gerekli bir proje oldu.

(12-13 Temmuz 2017)

Hiç yorum yok: