30
yıllık seyyar sahhafım. 2006’da analog, 2019’dan sonra aralıklarla dijital
fotoğraf makinalarım oldu. Bu projeyi, hem Kuburkent İstanbul, hem meslek, hem
de fotoğraf projesi olarak tasarlamak, ancak şimdi kısmet oldu. Tuhaf bu.
Diğer
ülke vatandaşlarını bilmiyorum. Ancak Türkler, kitapların canına okurlar.
Öncelikle,
bu ülkede son yıllara kadar, var olan kitapların % 99’unun veya % 99,9’unun
Seka’ya kağıt hamuru olmaya gittiğini söylemek isterim. Onca yıl uğraştık ama o
zamanki devlet, şimdiki özel kağıt hamuru fabrikalarının önündeki yığınlara
giremedik.
1987-2002
gibi, üç tekerlekli mahalle hurdacıları vardı. Onlar kağıt da alırlardı. Onların
depoları vardı, artık yok. İşte, onları ve oraları fotoğraflayamadığıma hala
yanarım, hep de yanacağım. Mehmet ali Aybar gibi birinin terekesinin 3 yarı
hurda deposunda, ayaklar altında paralandığını, içim acıyarak izledim örneğin.
Gelelim
bireysel çabalara:
Yayıncı
çabası: Kişisel olarak yapılmış en acımasız kitapsal davranış bence, bir
yayınevi sahibinin iflas edince, deposundaki tüm kitapları giyotinden geçirip,
yatayına ikiye böldürtmesi vardır. Hurda deposunda binlerce böyle kitap gördüm.
Matbaa(cı)
çabası: Kitap matbaada yanlış katlanır veya sayfası yamuk basılır.
Ciltçi
çabası: Eski ciltçiler, kitabı tümden ciltlemek yerine, kapağını keser, cildin
ön yüzüne yapıştırırlardı. Bir de, dergileri ciltlerken, kapaklarını sökerler
ve atarlardı. Bu ikisi de, bana çok acımasız davranışlar gibi gelirdi ve hala
da öyle geliyor: Adama korusun diye veriyorsun, o yok ediyor.
Kitapçı
kedileri çabası: Ad vermeyeyim, kedisi ünlü 2 kitapçı vardır. İkisinin de
kedileri, binlerce cilde işemiş veya tırmıkla kitapların canına okumuşlardır.
Kitap / kağıt ve kedi, yanyana gelmez, bunu unutmayın. Bunu en iyi,
koleksiyonerler ve yazarlar bilirler.
Meslek
jargonu: Kitabın 3 düşmanı vardır: Su, ateş ve kadın. Ancak kadınlar olmasa,
ikinci el kitapçılar aç kalırlardı ve hala kalırlar.
Sümüklüböcek
çabası: Bu hayvanın kağıt yeniği, kağıdın dikine olarak bakılınca heterojen
olur.
Fare /
Fahrettin Bey çabası: Kitaptaki fare yeniği, kitabın köşeinde ve o köşeyi epeyi
budamış olur.
Kebikeç
çabası: En tehlikelisi budur, bir kitaplığı gömebilir ve/ya maddi ve/ya manevi
değerini sıfırlayabilir. Bildiğimiz kitap kurdu deliğidir ve en eski kitaplarda
bulunur: Herhalde ağız tadı meselesi bu. Kitap kurdu, eğer en soldaki kitapta
bile olsa, dikine tüm rafı, ciltleri de delerek geçer ama alt kalttaki rafa
geçer mi, onu duymadım işte.
Çocuk
çabası: Yukarıda sayılmadı ama çocuklar da tam anlamıyla kitap düşmanıdırlar.
Kendi kitapları dahil, tüm kitapları çizerler veya yırtarlar.
Kütüphane
çabası: Kalın ciltli / şömizli kitapları asla dikine koymayın, ciltleri kayar,
kağıdı bozulur. Yatay koyunca da, arada yapraklarını havalandırın ve üstüste az
kitap koyun.
Okur
çabası: Asla ve kata, bir kitabı cilt sırtından tutmaya kalkmayın, cildi
elinizde kalabilir: Müşterilerim bunu çok yaptılar, hem de en nadir sahhafiye
kitapları, ben de onları elimden geldiğince tamir ettim.
Müze /
galeri çabası: Bunu gözümle görmesem ve anlatsalar inanmazdım: Bir sergici, 5
bin kitabı, evet 5 bin kitabı, ortalarından dikine delmiş, içlerinden kağıt
geçirip, sergi olsun diye, tavana asmış. Bunu niye yaptığına emin değilim ama
bu benim için şok edici durum, Eczacıbaşı Müzesi’nin kalıcı koleksiyonunda
süreklice sergileniyor: onların da bunu neden yaptığını anlamadım.
Korumacı
çabası: Adamın biri, Karamanlıca (Yunan alfabeli Türkçe) kitapları toplamış,
ahşap bir eve yığmış. Ev yanmış, kitaplar da öyle. O nedenle, kütüphanecilikte
desentralizasyon, en uygun çabadır: Kitapları Anadolu kütüphanelerine dağıtın.
Kütüphaneci
çabası: Kütüphanecilerin (eskidenki) depoları, bodrum katında aşırı nemli
ortamlarda olurdu. Bu da, kitabı öldürürdü. Bir kitabın nem ve küf kokması
nostalji değil, o kitabın bittiğinin belirtisidir.
Kitapçı
çabası: Bu durum, Fatih’teki bir kitapçıda fotoğraflandı: Binlerce kitap,
düzenli olarak da değil, üstüste yığılmıştı.
Okur
çabası: ‘Zebra’ lakaplı bir müşterimiz var: Şiir olsa bile, okuduğu kitabın her
satırının altını çiziyor. Ancak öyle anlıyormuş kitabı, öyle söyledi. Ona bu
lakabı da, bir kitapçı koydu.
Kendi
çabam: Benim zaafım da, kitapların köşelerini bükmem.
Görüldüğü
gibi sayılanlar, daha çok kitabı saklama ve koruma sırasında oluşanlar. Toplu
yakmalar veya imhalar buna dahil değil. Tarihin her döneminde bir yerlerde
belli kitaplar yok edilir, İskenderiye Kütüphanesi gibi, kütüphaneler bile
toptan yok edilir: Sezar ve Qin tarihte bu konuda en büyük 2 kayıttır.
Matbu
kitabın 600. yılına doğru gidiyoruz. 1 kitabın o kadar süredeki, sadece 1
dildeki bile olsa, tüm basım nüshalarının saklanmasının gerekli olduğunu
düşünenlerden değiliz: Çünkü, süre bin yılı geçince bu çok zorlaşacak ve
anlamsızlaşacak. Bahsettiğimiz üzere kitaplar, tuhaf bir doğal ve kültürel
seleksiyondan geçtiği için, günümüze kalabilen eski kitaplar, daha çok raslantı
ile hala var.
Eğer 1
yazar, 50 yıldır yazıyorsa ve yabancı dillere de çevrilmişse, tüm kitaplarından
birer nüsha saklamak, onun için bile çok zor olurdu.
Ama bu
demek değil kitaplar saklanmayacak veya tamir edilmeyecek. 50 veya 100 yıllık
süre için tüm kitaplar, elden gelen tüm gayretle, korunmalı ve bakılmalı. Bu
çaba bile, onların yine aynı oranda yok olmasını engelleyemeyecek. 1 kitabı 1
kişi bile okumayabilir veya 100 kişi okuyabilir, size bağlı. Ayrıca aynı
nedenle, 1 yıldır okunmayan kişisel kitapların, başka kitaplarla takas edilmesi
veya satılması, bağışlanması veya hediye edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
O
nedenle kitaplara reva görülenler konusu, gerçekten gerekli bir proje oldu.
(12-13 Temmuz 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder