Perşembe, Temmuz 06, 2017

IŞİD Sonrasında Irak'ta Savaş

Bu makaleyi Artı Gerçek’te Arzu Yılmaz yazmış. Muhalif gazetelerin köşe yazarlarının illa ve bir tarafı fazlaca tutma takıntısı bu metinde yok.
Gidişatın tümüyle bir kaosa doğru olduğunu açık açık imliyor:
“Ve Irak’ta IŞİD tehdidi bitti denildiği halde geri dönüşler çok yavaş ilerliyor. Zira şehirlerin yerle bir olması bir yana, IŞİD sonrası ortaya çıkan siyasi denge hiç kimseye güven vermiyor.”
Bu, devletin uyguladığı zorunlu iskan ötesi bir durum. Sağ kalmak için zorunlu-zorunlu ve sürekli yer değiştirme. Son 5 yılda 10 milyon kişi yer değiştirdi. Kimi taa başka kıtalara gitti, kimi daha kısa mesafelerde yer değiştirdi.
İnsanları öldürmek denli, onları vatanlarından etmek de bir savaş suçu ve insanlık suçu. O nedenle, tehcir de suç sayılıyor. Ancak şu andaki durumda, kimsenin aklına bunun müsebbibi olan ABD’yi UCM’ne şikayet etmek gelmiyor. Sıkmıyor diyelim.
Ayrıca biz, IŞİD olsun olmasın, Suriye ve Irak’ta savaşın bitmediği kanısındayız. Rusya, Suriye’de savaş bitti, dedi, ertesi günü onlarca kişi öldü.
IŞİD gider, şu gelir, bu gelir, farketmez ama gelir. Oradaki kin, silah, profesyonel askerler bitmedi. İslam’ın küçük cihadı başladı bir kere.
“Irak’ta IŞİD sonrası düzen nasıl olacak henüz belli değil. Her şeyden önce IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerin demografik yapısı darmadağın oldu. 2014 yılından bu yana Irak’ta yerinden edilenlerin sayısının üç milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor.”
Bunlar daha çok Araplar olduğu için Kürtler, onların geri dönmemesi için ellerinden geleni yapacaklar.
“Hıristiyan ve Ezidi gibi dini azınlıklar ile IŞİD’den kaçan Sünniler ise Irak Kürdistanı’na sığındı. Bugün halihazırda Irak Kürdistanı’nda yaşayan mültecilerin sayısı yaklaşık 1.8 milyon- ki bu rakam Irak Kürdistanı’nın toplam nüfusunun üçte birine tekabül ediyor.”
Biz müstakbel insanlık suçunun bu insanlar üzerinden işleneceğini savlıyoruz. Onların ‘sadık Kürt’ olması veya öyleleşmesi istenecek çünkü.
“Bu tabloda, Irak’ta oyun kurucu rolünü sürdüren ABD’nin aldığı tek önlem ise, şimdilik Irak-Suriye sınırını işbirliği yaptığı güçler eliyle kontrolü altında tutmak gibi görünüyor. 650 km uzunluğundaki bu sınırın büyük bir bölümü Badia El Cezire olarak anılan çöl bölgesi. Bu bölgede mevcut iki önemli geçiş noktasından Tanf’in (El Walid) denetimi Ürdün üzerinden harekete geçirilen Özgür Suriye Ordusu eliyle sağlanmaya çalışıldı, ama Ebu Kemal (El Qaim) geçişinde hala IŞİD var. Ve Şengal’in güneyine yaptığı operasyonla Dilezer- Sibaşexıdır hattını ele geçiren Haşdi Şabi’nin Suriye’ye ulaşması hala ihtimal dahilinde.”
Meali: ABD’nin bir halt yaptığı yok, öyle bir derdi de yok. Trump, Suriye’yi Rusya’ya havale ettiğini yeni açıkladı.
“Sonuçta, Mart ayında çıkan çatışmadan bu yana YBŞ’nin kontrolündeki Xenasor ve peşmerge kontrolündeki Sınune kasabalarının birleştiği noktada her bir gücün silahları birbirlerine doğrultulmuş bir şekilde durmaya devam ediyor, ama sivillerin karşılıklı geçişlerine kimse ses çıkarmıyor.”
Bir de bu, Kürtler-içi çatışma konusu var. Onların da sadık Kürt olması isteniyor, özellikle de onların.
“… bu süreçte hem Irak Kürdistanı hem de Suriye Kürdistanı açısından ayakta kalmanın tek yolu ise aralarındaki sorunları aşarak işbirliği yapmalarından geçiyor.”
Barzani-Talabani ailelerinin yüzyıllık iç savaşlarının ve Barzani’nin ana muhalefette Talabani olduğu için çalıştırmadığı bir Kürt yerel meclisinden söz ediyoruz burada.
Ancak, eğer ve eğer 4’ü birden, Barzani, Talabani, Müslim, Öcalan, işbirliği yaparsa, bu birliktelik yürür, o da 10 yıllığına: Çocuklar başa geçince ne olacağı belli olmaz.
Çıkış:
2 ülke fiilen artık yok, devletleri de yanılmış devlet ve müstakbel birer başarılı devlet kurma aday adayı yok. İç savaşçıklar onyıllarca sürebilir. Libya’daki kabile bölünmesi, burada aşiret bölünmesi olacaktır.
Ancak yaşanacak ve hatta yaşanmakta olan, ne düşmanlık, ne işbirliği, daha pasif bir ozmosis ve negatif sembiyöz, çünkü hepsi birbirine çok yakın ve birbirine bağımlı, arada geçişimler, ozmosisler, melezlenmeler olması kaçınılmaz. Yani, yeni ırklar, yeni dinler, yeni diller demek olacak bu süreç.

(4 Temmuz 2017)

Hiç yorum yok: