İngilizce’si
‘Necessary Evil’. ‘Evil’, aslında ‘şeytani kötülük’ demektir, öyle de
okunabilir yani.
Şeytani
kötülüğün gerekmesi…
İşte,
Arendt’in işin içinden çıkamadığı, ‘şeytani kötülüğün bayağılığı’ paradoksunun
yanıtı budur:
‘Şeytani
kötülüğün bayağılığının gerekliliği’.
Hem de
iyilere karşı…
Hem de
kötülük hak eden iyileri karşı…
Tümüyle
özsavunma olarak…
Tümüyle
ahlaki, hukuki, felsefi olarak…
Ve bunu
da, yapa yapa bir televizyon dizisi bölümü yapmış.
Tabii ki
Tom Hardy döktürüyor.
Öğrenmiş
oldum:
‘Gerekli
Kötülük’, dizinin bir bölümünün başlığı değilmiş, dizinin öbür adıymış.
Yani, ‘şeytani
kötülüğün bayağılığının gerekliliği’ bir tabu imiş aynı zamanda.
Tabu,
yasak olandır. Tabu, yasak olduğu halde yapılandır.
Dizinin
konu tematiği, hegemon bir ülkedeki iyi görünen hakim sınıfa karşı, zaman içinde
mutlak kötüye dönüşüp, onlardan intikam almak için ‘şeytani kötülüğün
bayağılığının gerekliliği’ne ikna olmuş biridir.
Bu,
‘Otostopçu’ filmindeki tematiğin aynıdır aslında. Orada da eski askerken o
metamorfozu yaşayıp, seri katile dönüşen birinin öyküsü anlatılır.
Demek ki
tabu çizgisini geçebilmek için bir
metamorfoz gerekir, Kafka’esk bir metamorfoz.
Konuya
hiç böyle bakmamıştım.
(8 Temmuz 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder