Vesileyle,
Ahmet Nesin’i de değillemiş olayım.
Ancak,
öyle bir alıntı yapmış ki, kündeye geldim ve tuş oldum, takdirden yani:
“Ataol
Behramoğlu, geçen günkü yazısında Meral Akşener'i yazmış. İşte yazısından kimi
bölümler:
"Sahnede
pırıl pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor... Samimi, bilgili, açık sözlü,
zarif. Slogandan uzak, cesur, esprili. Zaman zaman izleyiciler arasında
tanıdığı birine seslenerek, diyaloglar kurarak, (kimileri ayakta ya da komşu
salonlarda) 1500 kişi olduğu tahmin edilen bir izleyici topluluğu karşısında,
gösterişten uzak, alçakgönüllü, fakat gerçek bir yıldız gibi parlıyor... 27
Eylül Çarşamba akşamı Avcılar'daki Mira Palas Düğün Salonu'ndaki yemekte
konuşan sayın Meral Akşener'den söz ediyorum. Beklenen parti henüz kurulmadı,
fakat Meral Hanım şimdiden "genel başkan" olarak takdim ediliyor ve
kuşkusuz bunu hak ediyor.
Sayın
Akşener'in konuşmasında, altını önemle çizdiğim cümlelerden biri şu oldu:
"Türkiye'nin bilgiye, görgüye dayalı dış politika aklına ihtiyacı
var"... Sevgili Meral Hanım,
konuşmanızın pek çok başka yerinde sizin de belirttiğiniz gibi Türkiye'nin her
alanda böyle bir akla ihtiyacı var. Bu
ihtiyacın bir başka adı da, normalleşmedir. Ülkenin sağıyla, soluyla, ortasıyla
normalleşmesinde çok önemli bir işlev üstlendiğinizi, işinizin çok güç olduğunu
görüyorum ve biliyorum.
Yıllar
önce bir hanım siyasetçi başbakan olduğunda, az kalsın bir övgü ve sevinç
yazısı yazarak, hayatımın sonradan çok pişman olacağım en büyük hatalarından
birini yapmış olacaktım... Çok şükür yapmadım böyle bir hata.
Fakat
şimdi sizin için büyük bir güvenle bunları yazıyorum... Devlet yönetiminde önemli görev üstlendiğiniz
bir dönemin payınıza düşen sorumluluğunu üstlenmedeki açık yürekliliğiniz de
bunda etken olmuştur.
Solda
bir arkadaşınız olarak karşılaşacağınız bütün güçlüklerde yanınızda olmakta
tereddüt etmeyeceğim. Yurdumuza olan
ortak sevgimiz, saygılarım ve alkışlarımla."
Bu ne
lan böyle?
Nesin,
Behramoğlu’nu başkan yardımcılığına önermiş ama bence o, kültür bakanı olmaya
çoktan razı.
Baykal
da, bir zamanlar Erdoğan’ı siyaset sahnesine yeniden sokarak, cumhurbaşkanlığı
düşü kurmuştu.
Ama yine
de:
Bu ne
lan böyle?:
Dereyi
görmeden, paçayı sıvamak mı?
Aç
tavuk, kendini buğday ambarında sanır mı?
Bakırköy
üzerinden Manisa’ya yolculuk mu?
Freud
Abi’mizin değişik bir Ödip fantazisi mi?
Yahu bu
hanım, resmen 36 binlik bir eksi nüfusun
şu ya da bu yönden müdahili… Az veya çok, ayrı konu…
Behramoğlu,
bırak sosyal demokratı, kendini hala marksist diye sunan biri.
Evlenecekler
desen, olmaz.
Aynı
kabine veya kabineye sığmaz.
Ne biçim
bir fantazidir bu?
Cehalet
mi söyletiyor, mezara yakınlık mı?
(4 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder