Agnostizm
/ bilinemezcilik, tarihin çöküş dönemlerinde çokça öne çıkan ve insan türünün
bazı veya tüm şeyleri bilemeyeceğini savunan düşünceler kümesidir. İlk kez de,
Antik Yunan çökerken adlandırılmıştır.
Bir
Alevi’nin Alevilik’i agnostik kılma çabası, beni açıkçası dehşete düşürdü.
“Özellikle
de her türlü ortodoksinin saplantısı durumundaki köken takıntısını, Alevilere
de empoze etmek, Alevileri de bir köken sorunuyla başbaşa bırakmak durumu
ortaya koyuyor bunu. Oysa ne güzel söyler Abdal Musa: “Kim ne bilir bizi nice
soydanız / Ne zerrece oddan, ne hod sudanız.”
Şimdi bu
ne demek?
Alevilik’in
kökeni yoktur mu?
Alevilik’in
kökenini aramak yanlıştır mı?
Alevilik’in
kökenini oryentalistler arar mı?
Hepsi,
birkaçı veya hiçbiri mi?
Bunun
suçunu, oryantalizme yüklemesi, agnostizm değil, tam bir cahiliyet.
Gelelim,
Alevilik bilgisinin yakın tarihine:
Ali’siz
Alevilik’ten biri söz ettiğinde, adamı sözle linç ettiler yakın geçmişte
Aleviler.
Tanıdığım
hiçbir Alevi, Alevilik’in Şiilik olup olmadığını bana yanıtlayamadı, çünkü
konuyu bilmiyordu.
Yanısıra:
Suriye
Alevileri sayılan Nusayriler’in, Hristiyan bir ermişi de aziz saydığını
bilmiyordu.
(Bahailik
gibi olan) Aliilik ile Alevilik’in ayrı yazımı olmasının sorun olduğunu da
bilmiyordu.
Mecusilik’i
veya Zerdüştizm’i de bilmiyordu.
Kendilerini
en has Türk ve en has Alevi sayan Anadolulu Türkmenler, kendilerinin Türk
değil, İrani halk olduğunu da bilmiyordu.
(Benim
halkım Tatarlar da, Yörük ile Yürük’ün ayrı halklar olduğunu bilmiyorlar hala.)
Ne demek
köken aramamak?
Ne demek
soru sormamak?
Soru
sormayı zaten hiçbir Alevi yapmıyor.
Ne demek
bunu savunmak?
Alevilik,
ne niyetine yersen, o mu yani?
Deva:
“Fakat
“Yar Ali, yaradan Ali” diyen bir söylemin Ali’siyle, tarihsel Ali gerçekten bir
olabilir mi?”
Bu yazar
arkadaşın, dakka sıfır gol bir, İslami iç savaş (veya fitne dizisi) konusunu
bilmiyor olmasını düşünmüyoruz bile. Zaten, o yar-yaradan Hz. Ali ile
yar-yaradan Hz. Muhammed savaşıdır sözkonusu olan.
Arkadaşın
iyinyeti geçip, artık kötüniyet alanında seyrettiğine ikna olduk.
“Walter
Benjamin’in işaret ettiği üzere tarih daima kazananların yazdığı bir şeyse,
kazananların tarihinin Alevilik’in tartılacağı ölçüt haline getirilmesinin
anlamı ve amacı ne olabilir, Aleviler’i o tarihe kaydetmekten başka?”
Aleviler’in
kaybettiği falan yok güzel kardeşim, insanı zıvanadan çıkarma. Faullü dövüşme.
Mazlum rolünü, o sevmediğin ve Sünni saydığın insanlar üstleniyor en çok.
Çıkış:
Bu ‘dede’
ünvanı, Alevilik’in yüz karalarından biri. Papa’nın her yıl cebe milyarlarca
avroyu indirmesinden farksız bir konumdalar.
Bu patriyarkal gerontokrasiyi, daha 1978
gibi Ümit Kaftancıoğlu, bir röportaj kitabında imlemişti risk olarak. Müftünün
fetvası ile dedeni fetvası aynı engizitör
değerdedir: dünya işlerine din karar verirse, bu engizisyondur; tersi de, yalan
söyleme başvurulduğu üzere, laiklik falan değildir.
Biz,
dindarların insan yakmasına karşıyız. Sünnilik’te katl-i vacip varken, bunun
uygulanmasına karşıyız, çünkü o kararı verenler insanlar, Allah veya kitap
değil. 300 bin hadisi ve 300 milyar içtihatı olan bir dinden veya mezhepten söz
ediyoruz burada. Kimsenin kutsal kitabı açıp okumadığı günümüz koşullarından
söz ediyoruz, ister Sünniler için, ister Aleviler için böyle bu. Yani, Alevilik engizisyonu da var diyoruz.
Aforozlamak ile düşkün ilan etmek fiilen eşdeğerdir, diyoruz.
Aleviler,
artık yalan söylemesinler, takıyye Sünni işidir, diyoruz.
Aleviler’in
özeleştiri zamanı çook geçti, diyoruz.
Dipnot:
3 not:
Bir: AKP
kadrosu, Sünni falan değil, ibadet etmeden Müslüman olunabileceğini sanan
beleşçiler yalnızca.
İki:
Metni yazan olarak ben de ateistim.
Üç: Yani
konunun; ne oryentalizmle, ne de Sünnilik’le ilintisi falan yok. Cahillikle
ilgisi var yalnızca.
(5 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder