Cuma, Ekim 06, 2017

Felaket Yönetimi Epik-Absürdü-Kurmacası

‘Hyeongsa’ üzerine, daha önceleri yeterince girizgah yazdım. Bu damardan dalış olsun o zaman.
Bağımsız bir savaşçı var: Taraflı sanılıyor ama tarafsız, kötü sanılıyor ama yine tarafsız: Öykünün sonunda anlaşılıyor bu ancak ama normaller tarafından. Aykırı göz, bunu başta görüyor. Bu örneklenmiş filmsel başlangıç bölümünde de.
Savaşçının görevi, kaos yaratmak. O bunu, altın bir heykelcik çalıyormuş gibi yaparak, ortalığın tam anlamıyla canına okumak suretiyle / biçiminde yaratıyor.
Heykeli çalıyor. Heykeli taşıyanları öldürüyor. Bir atın dizgin ipini keserek, atın taşıdığıyla ortalığı altına boğuyor. Kendi kaçıyor.
Burası, accaip absürd-komedi-epik bir plan (0:18 / 9:13).
Altın düşüyor, dağılıyor, önce sessizlik ve ardından kalabalık inliyor.
“Para, paraa, parraaa…”
Konu mankeni küçük haydutlar altını alıyor, polisler altını geri alıyor, halk talan peşinde. Kakafoninin Allah’ı.
Ööle bööle değil, süppeer mavra bir plan bu.
‘Faize Hücum’ giriş planı denli iç acıtıcı.
Sonrası ise, epik-komedi:
Hırsızları polisler kovalıyor. Polisler savaşçıya tosluyorlar. Hırsızlar savaşçıya toslayıp, hesapça onu kıstırıyorlar. Savaşçı, hırsızları resmen kıtır kıtır ama sessizce doğruyor.
Bence, asıl epik bu. Bence, asıl komedi bu:
Ava gidenlerin avlanması.
Bu vesileyle de, iyi kadın savaşçı ile kötü erkek savaşçı karşılaşıyor (encounter).
Ancak, bizi ilgilendiren bunlar değil.
Burada felaket akıp giderken, hangi noktada ne yapılmalı veya ne yapılmamalı idi?
Bence, polislerin ve iyi kadın savaşçının da, altınların ortalığa saçılacağına aklı ermeliydi. Gerisi ayrıntı.
Yani felaket, ancak çıkmadan önce engellenebilir.
Çıktıktan sonra ise, az veya çok zarar, o denli önemli değildir, zarar hep olur kaçınılmaz bir durumdur bu.
Sonuçta, çalınan asıl altın Buda heykeli, arabadaki altınlardan daha kıymetli ve bunu polislerin yutmaması gerekirdi.
Sonrası ise, sıradan insanların felaket ertesinde, ortalığı toparlayacağım derken, daha çok ama artı minik felaketler yaratmaları gibisinden ironik bir öykücük.
İyi kadın savaşçı, hırsızı kovalarken, kötü erkek savaşçıya toslar. Onunla baş edemez, çünkü o tüyer ama alay ederek tüyer.
İyi erkek polisle iyi kadın polis, ortalığı toparlayacağız derken, ortalığı kırıp dökerler ki bu durum, filmde, özel bir plan olarak, ayrıca ayraçlanmıştır.
Gül gül öl, değil de; gül gül, tersini yap, durumu…
Asıl trajik olansa, iyi kadın savaşçının kötü erkek savaşçıya aşık olması; artı filmin bunu çok saklı olarak dile getirmesine karşın, kötü erkek savaşçının haklı ve geçerli olduğu durumu…
İlmin sonunda ise, kötü erkek savaşçı kaybolur…
Asıl felaket yönetimi çözümü ise, tam da budur işte:
İyi de olsan, kötü de olsan; felaketi ister yarat, ister önle ama ondan sonra muhakkak ortadan kaybol ki bir sonraki felakette yine çalışabilesin.
Felaket yönetimi, işte tam da budur. Yeniden vurgu.

(4 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: