‘Hyeongsa’
üzerine, daha önceleri yeterince girizgah yazdım. Bu damardan dalış olsun o
zaman.
Bağımsız
bir savaşçı var: Taraflı sanılıyor ama tarafsız, kötü sanılıyor ama yine
tarafsız: Öykünün sonunda anlaşılıyor bu ancak ama normaller tarafından. Aykırı
göz, bunu başta görüyor. Bu örneklenmiş filmsel başlangıç bölümünde de.
Savaşçının
görevi, kaos yaratmak. O bunu, altın bir heykelcik çalıyormuş gibi yaparak,
ortalığın tam anlamıyla canına okumak suretiyle / biçiminde yaratıyor.
Heykeli
çalıyor. Heykeli taşıyanları öldürüyor. Bir atın dizgin ipini keserek, atın
taşıdığıyla ortalığı altına boğuyor. Kendi kaçıyor.
Burası,
accaip absürd-komedi-epik bir plan (0:18 / 9:13).
Altın düşüyor,
dağılıyor, önce sessizlik ve ardından kalabalık inliyor.
“Para,
paraa, parraaa…”
Konu
mankeni küçük haydutlar altını alıyor, polisler altını geri alıyor, halk talan
peşinde. Kakafoninin Allah’ı.
Ööle
bööle değil, süppeer mavra bir plan bu.
‘Faize
Hücum’ giriş planı denli iç acıtıcı.
Sonrası
ise, epik-komedi:
Hırsızları
polisler kovalıyor. Polisler savaşçıya tosluyorlar. Hırsızlar savaşçıya
toslayıp, hesapça onu kıstırıyorlar. Savaşçı, hırsızları resmen kıtır kıtır ama
sessizce doğruyor.
Bence,
asıl epik bu. Bence, asıl komedi bu:
Ava gidenlerin avlanması.
Bu
vesileyle de, iyi kadın savaşçı ile kötü erkek savaşçı karşılaşıyor
(encounter).
Ancak,
bizi ilgilendiren bunlar değil.
Burada
felaket akıp giderken, hangi noktada ne yapılmalı veya ne yapılmamalı idi?
Bence,
polislerin ve iyi kadın savaşçının da, altınların ortalığa saçılacağına aklı
ermeliydi. Gerisi ayrıntı.
Yani felaket, ancak çıkmadan önce engellenebilir.
Çıktıktan
sonra ise, az veya çok zarar, o denli önemli değildir, zarar hep olur
kaçınılmaz bir durumdur bu.
Sonuçta,
çalınan asıl altın Buda heykeli, arabadaki altınlardan daha kıymetli ve bunu
polislerin yutmaması gerekirdi.
Sonrası
ise, sıradan insanların felaket ertesinde, ortalığı toparlayacağım derken, daha
çok ama artı minik felaketler yaratmaları gibisinden ironik bir öykücük.
İyi
kadın savaşçı, hırsızı kovalarken, kötü erkek savaşçıya toslar. Onunla baş
edemez, çünkü o tüyer ama alay ederek tüyer.
İyi
erkek polisle iyi kadın polis, ortalığı toparlayacağız derken, ortalığı kırıp
dökerler ki bu durum, filmde, özel bir plan olarak, ayrıca ayraçlanmıştır.
Gül gül
öl, değil de; gül gül, tersini yap, durumu…
Asıl
trajik olansa, iyi kadın savaşçının kötü erkek savaşçıya aşık olması; artı filmin
bunu çok saklı olarak dile getirmesine karşın, kötü erkek savaşçının haklı ve
geçerli olduğu durumu…
İlmin sonunda
ise, kötü erkek savaşçı kaybolur…
Asıl
felaket yönetimi çözümü ise, tam da budur işte:
İyi de
olsan, kötü de olsan; felaketi ister
yarat, ister önle ama ondan sonra muhakkak ortadan kaybol ki bir sonraki felakette yine çalışabilesin.
Felaket
yönetimi, işte tam da budur. Yeniden vurgu.
(4 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder