Cumartesi, Ekim 07, 2017

Eski x Yeni Medya, Nuray Mert ve Akif Beki Vakası, Gürsel Göncü Negasyonu

Gürsel Göncü, şöyle yazmış:
“Fikrini ve kalemini, para veya iman uğruna herhangi bir siyasi pozisyona kiralayanları geçeyim. Bu yazarlardan bol miktarda var ve bunların bir değeri yok; unutulacaklar. Zaten ikbal avcılığının ve taraftarlığın olsa olsa ideolojisi olur ki, bunlarda o bile yapıştırma. Ancak yazılarına değer verdiğim ve şahsen tanıdığım Nilgün Cerrahoğlu, Esra Arsan ve Ragıp Duran’ın yazdıkları yaralayıcıydı. Zira bu 3 isim de, köşe yazarı olmanın ötesinde gazetecidir.”
Öncelikle, Göncü’nün kendisi:
Kendisi de, işten çıkarılmış bir basın mensubu. Şu anda yazdığı ortam T24. Onun eski, ara ve yeni statüleri de belli. Yani Göncü, kendisini bariz ofsaytta bırakmış. Bunu açımlamadan pas geçip, Türk medyasının son yıllardaki dönüşümünü başka türlü bir özetlemeye çabalayacağız:
Zaman’ın şişirilmiş tirajını hesapdışı tutarsak, Türkiye matbu medyası, taa 1985’ten beridir sabit veya düşen toplam tirajda.
Bunun nedenlerine bakıp, eski-ara-yeni dönem medyanın neler yapabileceğini ve yapamayacağını açımlayalım diyoruz.
Medyamızda, taa Osmanlı’dan beridir bir köşe yazarı geleneği var. Göncü’nün sözünü ettiği 2 yazar da, muhabir değil, köşe yazarı.
Köşe yazarı geleneği, son yıllarda çok sarsıldı, çünkü köşe yazarları blogculara hezimetle yenildi: 2007-2012 arasında diyelim.
Önce inkar, sonra mırın kırın, sonra yazısını araklama, sonra da bitiş yaşandı bu süreçte.
Açıkça söylüyoruz ki bugün ortada değerli veya tüm metinleri okunabilir değerde bir köşe yazarı yok. Bu bir.
İkincisi, her zaman var olan biçimde, gazetecilerin gazete değiştirmesi olayı var. Bu, çoğunluk para için olageldi, sanıldığının tersine en başından beri.
Bir zamanlar sosyalist sayılan Çetin Altan’ın o zamanlarki ‘birden sonrası istatistik’ mealindeki, konuyla ilgili yanıtı durumu özetliyor.
Göncü de, bu konumda kalmış durumda. Bu iki.
Sonra en asıl dert olan, köşe yazarının veya gazetecinin bilgisinin olmadığı konuda fikir sahibi olması durumu var. Göncü, bizce en büyük eleştirilecek hatasını burada yapmış:
Mert ve Beki üzerinden, tek tek tüm gazete yazarlarının mesleki çizgi özetini bilmek gerekiyor.
Bu 2’si de, AKP dönemi ünlüsü. Konumlarına da, o destekle vardılar, kendi çabalarıyla değil. Mert değil ama Beki, gözden düşünce kenara atılmış momentte. Onu Hürriyet’e de, onu bugün kenara koyan(lar) getirmişti.
Onları savunmak; Ahmet Altan’ın mahkemede hala aymadığını kanıtlayan ifadesini savunmak olur: Adam, hala AKP’yi savunuyor durumda.
Yani özetle, bu çıkar gruplarının ve klanların derdi, Göncü’yü germese gerek. Sonuçta, sözü geçen savunulan 2’si de, Göncü’yü gazeteci saymayan çizgide. İçeridekiler de, çok gazeteci kovmuş durumda.
Şimdi Göncü’ye asıl darbeyi, kendisinin en güçlü olduğunu sandığı Gezi konusunda vuralım (kendisi bu nedenle işsiz kaldı / bırakıldı):
Gezi konusunda bir dizi metin yazdık, bunları internette de yayınladık. Tüm metinlerimiz, AKP ve Geziciler’in ikili açmazının dışında kalan alanlarda seyrettiler.
Bizim savımız odur ki Göncü, bu metinlerden değil herhangi birini, bir satırını bile yayınlamazdı. Bunu canlı yayında kendisiyle tartışmaya hazırız.
Yani Göncü, asla ve kata gerçekten özgürlükçü bir basın mensubu değildi. Küçük ünlülükte kaldığı (yani dar bir çevrede tanındığı) için, ana tepişme alanları dışında bırakıldı. Kendisini bıraktı değil, bırakıldı. Bırakılmayan, Cumhuriyet’çi Orhan Bursalı’nın fecaatini televizyonlardan uzun süre izledik.
Bakın, biz şu savdayız:
A ve B, tez-antitez ikililerinden gayrı, bu memlekette C’den Z’ye, gamadan omegaya çook açılım var. Üçüncü değil, onlarıncı şıklar sözkonusu yani.
Göncü’nün kendisi ise, bir buçukuncu şıkta, iki arada bir derede kalmış olmuş. Yani, o açmazın dışında kendi varlığını tanımla(ya)mamış.
Çıkış savı:
Bir entellektüel; ne kitleye, ne de iktidar seçkinlerine bağlanmaz; bağlanırsa, entelejensiya olur.
Bir entellektüel önce doğruyu yazar, yazabiliyorsa eğer tabii ki. Doğruyu bilebiliyorsa, doğruyu ayırdedebiliyorsa.
Haber de bilgidir, köşe yazısı da bilgidir çünkü.
Göncü, Gezi ünlülerinin o yılda başına gelenleri anlatan, 2 yıl sonraki Radikal röportajını açıp okusun, derim. Göncü, onları kavrayacak beyne sahip değil. Yayınlama eğilimine de sahip değil.
Derdi de bu: Bilgiyi alacak beyninin eksikliği, okyanus suyunu alacak sürahinin küçüklüğü ya da.

(5 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: