100 soru
ve 100 yanıtım.
Sonuç
(%):
Zihin:
33 dışadönük, 67 içedönük.
Enerji:
88 sezgisel, 12 gözlemci (rasyonel?).
Mizaç
doğası: 69 düşünme, 31 duygu.
Taktik:
71 yargılama (deneyim / önyargı), 29 arama (sorgulama).
Kimlik:
40 iddialı / özgüvenli / kesin, 60 türbülant.
+
Yorumlarım:
Sonuç, genelde
kabulümdür.
Eğer
geçerli kabul edersem:
Enerji
için % 88 sezgisel çok yüksek, % 67-50 derdim. Bunun anlamı da şu: Yönelimim
(oryentasyon) da sezgisel demek ki zaten öyle ve artı işin içine / hesaba o
daha çok katılmış demek.
Taktik
için % 71 çok yüksek, % 67 derdim ki çok da fark sayılmaz belki.
Başlıklar,
ikili mantıkla 2 üzeri 5 = 32 çeşitleme olmakta, 16 = 2 üzeri 4 değil.
Sonuçta;
içedönük, sezgisel, düşünceci > duygucu, (anlık yargılamacı yerine, bilgi
birikimli yargılamacı) ) deneyimci, türbülant (bence dinamik kaotik) olduğumu
zaten biliyordum ama dışarıdan da bu kadar açıkça göründüğünü bilmiyordum.
Çünkü bakmayı bilen biri, bunları
davranışlarımda kolayca görür.
Yalnız
bunlar, 50 yaş üstü özellikleri: Gençken, deneyimci yerine, daha sorgulayıcı
idim örneğin.
Test,
100 soru gibi uzun olsa da, gördüğüm en sağduyulu, en bilgi içerikli ve en
doğru geçerli zihinsel test oldu.
İşin
tuhafı, bildiğim epeyi dahi, bu testte epeyi farklı sonuçlar alırdı. Yani
durumun böyleliliği, dahiliğimle mizacım birebir çakışmıyor ve/ya birbirini
birebir gerektirmiyor, oluyor.
Bence,
asıl önemli olan, işte bu dolaylı sonuç.
+
Sonucu
e-postama istedim. Üstüne şu özet geldi:
“Personality
type: “The Architect” (INTJ-T)
Role:
Analyst
Strategy:
Constant Improvement”
Çevirisi:
“Kişilik
tipi: Mimar.
Rolü:
Analizci.
Stratejisi:
Sürekli geliştirici.”
Yorumlarım:
İşte
buna bravo.
Ve ah,
ah ki ne ah.
Demek ki
bu testi 14 yaşımda yapaymışım, o dertleri çekmezmişim. Tabii ki o dertleri
çekmeseydim de, bu tipe varamazdım.
Anekdotvari
bir biçimde, tam da bugün 3-4 saat önce, bunun benzerini bir biçimde, ‘MİT’in
bana feci gereksinimi’ olduğu biçiminde birine söyledim.
Gülsem
mi, ağlasam mı bilemiyorum. Gerçekten dışarıdan görünüyormuşum. Demek ki salak
olan gerçekten Türkiyeliler imiş.
Demek ki
ben artık proje geliştiricisi ve uygulayıcısı olmak durumundayım. Yoksa kimse,
o projeleri önümüzdeki 25 yıl içinde gerçekleştirmez.
+
Ek:
Buraları
kaçırmışım:
yükseklerde
yalnız yaşamak, az rastlanır olmak ve kişilik özelliği olarak en stratejik
kapasiteyi bulundurmak; bunların hepsi mimarların çok iyi bildiği
özelliklerdir. Mimarlar, toplumun % 2’sini oluşturur ve bu kişilik tipinin
kadınları, % 0,8’lik bir oranla, özelikle az rastlanır cinstendir; kendilerine
benzeyen ve entelektüel birikim ile satrancı andıran manevralarına ayak uyduracak
bireyleri bulmak, onlar için çoğunlukla zorludur. mimar kişilik özelliği
taşıyan insanlar, bir yandan hem hayalperest hem de kararlı, öte yandan hem
hırslı hem de kendilerine özeldirler; şaşırtıcı derecede meraklı olmalarına
rağmen, enerjilerini israf etmezler. doğru tavrı, amacına ulaşmaktan hiçbir şey
alıkoyamaz. daha hayatlarının ilk dönemlerinde bilgiye doğal bir susuzluk
hisseden mimarlar, çocukluklarında çoğunlukla “kitap kurdu” olarak
nitelendirilirler. bu ifade, çevrelerindeki kişiler tarafından onları
aşağılamak için kullanılsa da, bu ifadeyi içselleştirirler ve hatta bununla
gurur duyup, geniş ve derin bilgi dağarcıklarının tadını çıkarırlar. mimarlar
ne biliyorlarsa, bunu paylaşmaktan hoşlanırlar ve kendi seçtikleri konular
üzerindeki ustalıkları konusunda kendinden emindirler, ancak bu kişilikler
dedikodu gibi “ilgi çekici olmayan” ve dikkat dağıtıcı meseleler üzerine fikir
beyan etmektense, kendi alanları dahilinde zekice bir plan tasarlamayı ve
hayata geçirmeyi tercih ederler.”
Daha ne
diyebilirim ki?
Diyeyim
bari:
Sorun, 1
mimar erkek ile 1 mimar kadının anlaşıp anlaşamayacağında. 2,5 mimar erkeğe 1
mimar kadın düşüyormuş, eğer 1 mimar kadınla karşılaşırsam, ötekileri
şeyttiririm ben.
Diğer
bir sorun da, cinsiyete bağlı olmadan yaşlı 1 mimarla genç 1 mimarın iletişimde anlaşıp anlaşamayacağında.
Diğer
bir sorun da, 1 mimar tasarlarken, o 1 mimarın uygulamada birlikte çalışabilmek
için, en iyi hangi zihinsel türle, hangi cinsle, hangi yaşla birlikte daha iyi
çalışabileceğinde. Her 2 taraf için de, üst kültürel küme koyutu, zorunlu gibi
görünüyor.
İşte bu
son sorun-soru, benim kalan 25 yılımda kimlerle hangi işleri birlikte
yapabileceğimin rotasını çizecek. Tabii ondan önce de, yapılacak tüm işlerin
tasarlanması, çizilmesi, dilimlenmesi ve işbirliği-işbölümü dağlımının
yapılması gerekli. Süre, maliyet, küme sayısı, vd, vb de dahil.
Eğer
bunların hiçbir olmazsa, tek başıma saltık tasarıma devam edeceğim.
+
Mimar
çıkan ünlüler:
“vladimir
putin
elon
musk
walter
white
gandalf
nietzsche”
Nietzsche’ye
katılmam. Musk’a ve Putin’e katılırım. Gandalf’ı pas geç. White’ı tanımıyorum
(Breaking Bad kahramınıymış, pas geç).
Atatürk’ün
bir yönü, tümden mimar tipiydi.
Tasarımcı
mimarları Batı Dünyası’nda bulmak zor, çünkü tümüyle pratiğe dayalı bir
uygarlıkları var. Rohmer, Verhulst ve Kaluza, kendilerine o Dünya’da birer
mimar olarak yer bulamadı örneğin.
2 dünya
devriminin liderleri de (3 + 1 kişi) birer mimardı tanım olarak.
Sun Tzu
bir mimar değildi. Kuramcı veya uygulamacı mimar savaşçı tipi tanımıyorum
tarihte.
Bence,
en büyük mimar Flechtheim idi ama Asimov değil.
+
Dahası
da var:
“birçok
gözlemciye göre mimarlarla ilgili paradoks; onların aslında en azından saf
mantıksal perspektif açısından, mükemmel
derecede mantıklı olup, birbirine ters çelişkilerle (birlikte) yaşama
becerileridir. örneğin, mimarlar aynı zamanda en ayağı yere basmayan
idealistler ve en katı kuşkucular olabilirler. bu, görünürde (ikisinin birlikte
var olması) imkansız bir çatışmadır (ve çelişmedir) ama bunun sebebi, mimar
kişilik tipine sahip insanların gayret, zeka ve izan ile hiçbirşeyin imkansız
olmadığını düşünmeye meyilli olmasıdır; aynı zamanda da, insanların bu
fantastik sonuçları gerçekten başarmak için çok tembel, dar görüşlü ve benmerkezci
olduklarına inanırlar. yine de, gerçeğe dair bu kuşkucu bakış açısı, ilgi duyan
bir mimarın ilişkili olduğunu düşündüğü bir sonuca ulaşmasına engel olamaz.
mimarlar,
kendine güven ve gizem aura’sı ile ışıldarlar, içgörü dolu gözlemleri, orijinal
fikirleri ve ihtişamlı mantıkları, onları büsbütün irade ve kişilik gücüne
dayanan değişim için zorlamaya ehil kılar. zaman zaman, mimarların
karşılaştıkları her fikri ve sistemi parçalarına ayırma ve yeniden inşa etme
işlerine yönelik mükemmeliyetçilik ve hatta (bir tür mesleki) ahlak duygusu ile
meyilli oldukları gözlenecektir. mimarların süreçlerine ayak uydurma becerisi
olmayan ya da daha beteri, bunların anlamını göremeyen herhangi bir kimse,
muhtemelen onların saygısını hemen ve tamamen kaybeder.
kurallar,
kısıtlamalar ve gelenekler, mimar kişilik tipi için lanetlidir; onlar için her
şey sorgulanmaya ve yeniden ele almaya açık olmalıdır ve bir yolunu bulurlarsa,
mimarlar teknik olarak üstün, bazen hassasiyetsiz ve neredeyse her zaman
gelenek-dışı yöntem ve fikirlerini yürürlüğe koymak için, çoğu zaman tek
taraflı davranacaktır.
bu,
düşüncesizlik şeklinde yanlış anlaşılmamalıdır; mimarlar, sondaki hedef ne
kadar çekici olursa olsun, mantıklı kalmak için uğraşırlar ve ister içsel
olarak üretilmiş olsun, ister dış dünyadan içeriye doğru çekilmiş olsun her
fikir, gaddar ve hep mevcut olan “bu işe yarayacak mı?” filtresinden
geçmelidir. bu mekanizma her zaman, her şeye ve her insana uygulanır ve burası,
mimar kişilik tiplerinin çoğunlukla başlarını belaya soktukları yerdir.
özdeyiş:
bir kişi yalnız seyahat ederken daha çok şey yansıtır.
mimarlar,
anlamak için zaman ayırdıkları bilginin bütününde zekilerdir ve özgüvenleri
yüksektir, ama ne yazık ki sosyal uyuşmanın bu konulardan biri olması muhtemel
değildir. beyaz yalanlar ve hoşbeş, gerçeğin yanında derinlik için kıvranan bir
tip açısından halihazırda yeteri kadar zordur, ama mimarlar haddinden fazla
ileriye giderek, birçok toplum geleneğini aleni
ahmaklık olarak görürler. ne tuhaftır ki, mimarlar için bildikleriyle
çalışmanın, onların işaret ışığı olduğu, ortak çıkar paylaştıkları benzer huylu
insanları, duygusal olarak veya başka türlü çektikleri, doğal özgüvenlerinin
mevcut bulunduğu yerde (ilgi merkezinin dışında) kalmak en iyisidir.
mimarlar;
hayatın tamamına, parçaların her daim ama düşünerek ve zeka ile yer
değiştirdiği, sürekli yeni taktikler, stratejiler ve acil kaçış planlarının
gözden geçirildiği, rakiplere bir durum
üzerinde kontrolü korumak için üstünlük sağlandığı ve aynı zamanda hareket
edebilme özgürlüklerinin en üst seviyeye çekildiği devasa bir satranç tahtası
olarak bakmaya dair eğilimleri ile tanımlanırlar. bu, mimarların vicdansızca
hareket ettiği anlamına gelmez, ancak birçok tip için, mimarların duygular
üzerinden hareket etmeye yönelik tiksintileri, bu şekilde görünmelerine neden
olabilir ve bu da, birçok kurgusal kötü adamın (veya yanlış anlaşılmış
kahramanın) neden bu kişilik tipi üzerinden modellendiklerini açıklar.”
Kalın-harf’lemeler
ve ayraçiçi’lemeler benim.
Şerh:
Ayrıntılara inildikçe, başka tiplerin alanlarına veya herhangi ikisinin
arakesitlerine de girildiği kanısındayım. Yani bu, ayrıntıların aynı anda 2 tip
için de (değişen veya aynı oranda) geçerli olduğu kanısına vardım ki kuram
açısından bakınca da, öyle olması olağan.
Beni en
çok ilgilendiren son paragraf oldu. Çünkü benim için mimar, ‘gelecek inşaları
tasarlayan (ve bozan da)’ demek. Bir savaş kuramcısı ve Sun Tzu ardılı olmak
demek. Yani, gelecek tasarımı tüm ideolojilerin
savaş alanıdır, demek ve tam da öyle zaten.
(25 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder